Gerici bir ideoloji, kullanışsız bir teknoloji, çevresel bir felaket: Kripto paralar, Bitcoin ve blokzincir

Bitcoin[1] ve diğer kripto paralar yalnızca çevresel bir felaket değil; bunlar aynı zamanda aşırı sağ, gerici bir ideolojiye de dayanıyor.

Kripto paralara olan ilgi, Bitcoin’in fiyatının yaklaşık 60 bin doları bulduğu son zamanlarda tekrar arttı. Bitcoin/kripto/blokzincir dünyasına doğru çekilen birçok kişi, onu bir şekilde “antikapitalist” olarak görüyor. Ne yazık ki bu, aşırı sağın sahte “antikapitalizmi”. Faşistler kendilerini “sisteme karşı”, hatta “kapitalizme karşı” olarak gösterirler. Milyarder Donald Trump bile “sisteme karşı” olduğu fikri etrafında ABD’de aşırı sağ bir koalisyon kurmayı başarmıştı.

Bu dünyaya çekilen birçok kişi, blokzincir ile çevresel sorunların çözülebileceğine (yanlış) ve kripto paraların toplumu daha iyi hale getirmenin önemli bir yolu olduğuna (bu da yanlış) inanarak kendilerine sunulan tüm aksi yöndeki kanıtlara sırtlarını dönüyor.

Kripto para fikrinin nereden çıktığına ve nereye doğru ilerlediğine bir göz atalım.

Bitcoin/blokzincir fikri ilk olarak 2008’deki küresel finansal çöküşün ardından siber forumlardaki tartışmalarda ortaya atıldı. Altında Satoshi Nakamoto imzası bulunan 9 sayfalık bir makalede herhangi bir dış otoriteden bağımsız, değiştirilebilir bir para biçimi için bir mekanizma önerildi. Bu paranın birimlerinin değeri, onları yaratmak için gerekli belirli, büyük miktarda hesaplama işi ile garanti altına alınacaktı.

Bitcoin’in oluşturulmasının temelindeki siyasi motivasyon, 2008 krizini merkez bankalarının varlığının yarattığı inancıydı. Aşırı sağın suçu, şeytani güçlerce kontrol edilen kurumlara atma fantezilerini besleyen komplo teorilerinin ortak bir özelliğidir bu.[2] Buna verilen cevap aslında yeni değil: Mübadele araçlarının değerinin merkez bankalarından bağımsız olarak belirlendiği bir tür altın standardına geri dönmek. Bu, 1920’lerde reel ekonomiyi çökerten reçetenin (altın standardına dönüş) tarihini görmezden gelmektir. Kapitalizm, merkez bankalarının para basma kabiliyetine ve buna eşlik eden belirli miktarda enflasyonun işleyip büyümesine ihtiyaç duyar.

Başka bir sorun daha var: Altının kendine ait bir değeri vardır. Hem kuyumculukta hem de birçok endüstriyel amaç için kullanılmaktadır; bu da onun bir kullanım değerine sahip olduğu anlamına gelmektedir. Nadir bulunur, çıkarılması ve rafine edilmesi işi pahalıdır; bu da fiyatının çok uzun süreler üretim maliyetinin altında seyretmesini engeller. Öte yandan Bitcoin’in herhangi bir kullanım değeri yok. Değişim değeri, her biri diğerine aktardıkları Bitcoin birimlerinin sahipleri tarafından dijital imza bloklarından oluşan bir işlem zinciri (blokzincir) için dijital bir imza oluşturan bir hesaplama bulmacasını çözmek için gereken bilgisayar gücünden kaynaklanır. Blokzincir imzasının işlevi, herhangi bir Bitcoin biriminin yalnızca bir kez aktarılabilmesini sağlamaktır.

Blockzinciri, Bitcoin pazarındaki katılımcılar tarafından tutulan birçok kopyada bulunan bir veri tabanıdır. İşlemler bu katılımcılar tarafından yayınlanır. Bitcoin madencileri, yayınlanan işlemlerin bloklarını imzalamak için rekabet eder. Bulmacayı çözmeyi başaran ve dolayısıyla bloğu önce imzalayan kişi, yeni blokta oluşturulan Bitcoin ödülünü kazanır. İki madenci bağımsız olarak işlem bloklarını imzalarsa, geçici olarak iki alternatif blokzinciri oluşur. Genellikle ilk tamamlayan kazanır ve diğer bloklar atılır, onu üretmek için kullanılan zaman ve enerji tamamen çöpe gider. İki madenci, bloklarını aynı anda tamamlarsa artık iki blokzinciri olacaktır ve bu blokzincirlerinden hangisinin geçerli olduğuna karar verecek bir hakem yoktur. Bununla birlikte yeni işlem bloklarının bir zincire veya diğerine eklenmesi gerektiğinden madenciler, hangi zincire bir blok eklemeye çalışacaklarını seçmelidir. Çoğu durumda bu, herkesin başarılı olacağını düşünüp üstünde işlem yapmak isteyeceği bir zinciri hızla zafere ulaştıracaktır. Şunu hatırlatalım: Bu rekabetçi bir süreç ve prensipte zincirin ikiye bölünmesini engelleyen hiçbir şey yok; gerçekte de böylesi birkaç durumla karşılaşıldı.

Blok oluşturmanın yüksek hesaplama maliyeti, kötü davranışlara veya sahtekarlığa karşı caydırıcı rolü oynar. Daha sonra devam edemeyen bir blokzincirine ekleme yapmak, bloğu üreten madenci için herhangi bir ödül olmaksızın bir maliyettir. Bu, hesaplamaları gerçekleştirmek adına bilgisayarları çalıştırmak için gereken elektrik gerçek dünyanın maliyetine dönüşür. Bunun çoğu, geçerli bloklarla sonuçlanmayan hesaplamalar için “boşa harcanır”.

Blokzincirinin yalnızca bir sürümünün genel olarak kabul edilmesini ve çifte harcamadan kaçınılmasını sağlayan bu yüksek maliyettir. Blokzinciri teknolojisinin ideolojisi, her tüccarın sözleşmelerini uygulamak için tek yol olarak silah taşıdığı, küçük üreticilerden oluşan serbest pazarıdır. Bu, aşırı sağ için bir ütopya olabilir, ama geri kalanımız için tam bir distopyadır.

Bununla birlikte blokzincirinin kasıtlı olarak eşit derecede geçerli iki blokzincirine bölündüğü bazı durumlar vardır. DAO felaketinin ardından 500 milyon doların çalındığı Ethereum’daki çatallanma buna bir örnektir. Bitcoin blokzincirindeki çatallanmanın sonucu olarak örneğin Bitcoin tarihinin başlarında çıkarılan Bitcoinler artık bir dizi farklı blokzincirinde (Bitcash bunlardan biridir) geçerli para birimleri halini aldı. Bunların her biri ayrı ayrı satılabilir durumda. Bu akıllara durgunluk veren bir şey olabilir, ancak zincirin inşa edilme şeklinin bir sonucudur.

Bitcoin balonu; “lale çılgınlığı”, “Güney Denizi Şirketi” ya da diğer birçok spekülatif balona rakip olacak bir balon.

İcat edildikten yaklaşık 9 yıl sonra blokzincirine ilgi arttı. 2017’nin sonunda ve 2018’in başında dünyayı Bitcoin çılgınlığı sardı. Tek bir Bitcoin’in fiyatı 20 bin dolara yaklaştı.

Blokzincir teknolojisine yönelik ilgi, büyük ölçüde çok para kazanma hayalinden kaynaklanıyor. Aralık 2017’de Bitcoin ve blokzincirin teknik özellikleri ve tehlikeleri hakkında bir makale[3] yazdıktan sonra kendimi, bu konuda düzenlenen seminerlere davet edilirken buldum. Bunlardan biri Hacettepe Üniversitesi’ndeydi. Tuhaf bir deneyimdi. Bitcoin ile ilgili birçok sorunu dikkatlice açıkladım ve spekülatif balona karşı uyarılarda bulundum. Sunumundan sonra yöneltilen ilk sorulardan biri “Bu Bitcoin borsasında tüm paramı kaybettim, şimdi hangi borsayı kullanmamı önerirsiniz?” oldu. Aslında Bitcoin ile ilgili ilk makalemi yazmamın arkasında yatan motivasyon, dijital bir para biriminin madenciliğini yapmak için kendi web sitesine gelen ziyaretçilerin işlemci süresinden yararlanacak bir Javascript kodunu siteye dahil etmeyi düşünen bir STK’nın bana ulaşması oldu. Onlara bunu yapmanın hem etik dışı hem de aptalca olacağını söyledim. STK’lar web sitesi ziyaretçilerinden çalmamalıdır; üstelik yakalanma olasılığı yüksektir. İlerici örgütler bile olası spekülatif kazanımların cazibesine karşı bağışık değil. Tuzakları ve tehlikeleri açıklamaya yönelik mütevazı çabalarım bile sadece ek ilgi uyandırdı. Orijinal “Ponzi dümeni”nin[4] mucidi Ponzi aklıma geliyor: Dolandırıcılıktan hapse atıldıktan sonra bile hala hapishanede yatırımcılardan paralarını alması için yalvaran mektuplar alıyordu.

Bitcoin ile ilgili sorunlar esasen politiktir. Bu, 2008’in önemli bir örneğini teşkil ettiği kapitalizmin ekonomik krizlerinin nedenlerine ve dolayısıyla bunun için gerekli tedaviye ilişkin yanlış (ve gerici) bir anlayışa dayanmaktadır. Bu siyasi sorunlar, tarafsız bir mübadele aracı olarak lanse edilen kripto paraların amacını gerçekleştiremediği anlamına geliyor.

Bir mübadele aracının özü, hızlı ve uygun bir şekilde değiştirilebilir olmasıdır. Nakit para, açıkça bu kriteri karşılıyor. Bankacılık sektörü, banka ve kredi kartı işlemlerinin tüm dünyada etkin bir şekilde anında gerçekleştiği bir durum yaratmak için muazzam kaynaklar ayırmıştır. Bu nedenle de banka ve kredi kartları da bu kriteri karşılamaktadırlar. Bir kredi kartı işleminin hem finansal hem de çevresel maliyeti çok azdır ve transfer hızlı bir şekilde gerçekleşir. Bu yüzden bu kartlar gerçek elektronik paradır. Bitcoin işlemlerinin doğası, bir Bitcoin transferindeki katılımcıların, en az bir blokzincirin güncellenmesi gerçekleşene kadar blokzincire dahil edilen bir transferin gerçekten onaylandığından emin olamayacağı anlamına gelir. Bu güncellenme her 10 dk’da bir gerçekleşir. Ancak buna ek olarak bu işlemlerin antagonistik doğası, başarılı olacak bir işlemin blokzincire kabul edilmesinden emin olmanın saatler sürebileceği (ve bazen de gerçekten sürdüğü) anlamına da gelir. Şu anda bir Bitcoin işlemi hem parasal maliyeti hem de harcanan enerji ve karbon emisyonu açısından bir kredi kartı işleminin yaklaşık bir milyon katı kadar maliyetlidir.

Bununla birlikte kripto para madenciliğinin muazzam miktarlarda işlem gücü ve dolayısıyla elektrik ve soğutma kapasitesi gerektirmesi, ucuz elektrik kaynaklarının ve/veya kolay soğutma imkanının olduğu yerlerde büyük kripto para madenciliği çiftliklerinin kurulmasına yol açtı. İzlanda’daki jeotermal enerji, Washington ve ABD’nin diğer bazı eyaletlerinin veya Norveç’in hidroelektrik enerjisi, Çin çöllerindeki güneş enerjisi ve Çin’deki ucuz hidroelektrik, insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine Bitcoin madenciliğinde harcanıyor. Küresel ısınmaya katkı potansiyeli inanılmaz: 2018’deki son Bitcoin madenciliği patlamasının zirvesinde Bitcoin madenlerinin toplam elektrik tüketimi, tüm İrlanda’nın tüketimini aştı. Şimdi, 2021’in başında başka bir Bitcoin patlaması yaşandı. Fiyat 60 bin doların üzerine çıktı. Bu bir değil, iki çevre sorunu yarattı. Aralık 2020’de yayınlanan bir araştırma makalesi, dünya çapında bilgi işlem için elektrik enerjisi tüketiminin yarısının Bitcoin madenciliği tarafından tüketildiğini tahmin ediyor. Makale, 30 Eylül 2019 itibarıyla Bitcoin ağının yıllık elektrik tüketiminin 87,1 TW/h olduğunu ve Belçika gibi bir ülkenin tüketimine eşit olduğunu tahmin ediyor.[5] Blokzincir algoritmasının çalışma şekli, Bitcoin’in fiyatı yükseldikçe boşa harcanan enerjinin de artmasına neden oluyor. Bitcoin artık Arjantin’in enerji tüketimine ulaştı. Ancak bu enerji israfı ve sonuçta ortaya çıkan karbon emisyonları, Bitcoin madenciliğinden kaynaklanan tek çevresel sorun değil. Bitcoin madenciliği artık özel olarak üretilmiş ASIC’ler (Uygulamaya Özel Entegre Devreler) kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Entegre devrelerin üretimi, son derece kirletici ve yoğun enerji gerektiren bir süreçtir. Normal bilgisayar işlemcileri uzun süre kullanılır. Ancak yeni nesil çipler ortaya çıktığında o anda Bitcoin için kullanılan ASIC’ler artık işe yaramaz hale gelir. İlerleyen teknoloji döngüsünün yaklaşık 18 ay ile 2 yıl arasında olduğu göz önüne alındığında bu, işlenen her Bitcoin işlemi için tahmini 135 gram elektronik atık ile büyük bir elektronik atık sorunu yaratır.[6] Bitcoin sektörü tarafından yaratılan yılda 12 bin tonluk şoke edici elektronik atık miktarı, Lüksemburg tarafından üretilen tüm elektronik atığa eşdeğerdir. Çinli Bitcoin madenlerine yönelik bir elkitabı, onları binalarının dışında biriken elektronik çöp yığınlarından tanımanın kolay olduğunu öne sürüyor.

Tüm dijital paralarla ilgili sorunun merkezinde bunların gerici siyasi temellere dayanması meselesi var. Dijital paralar, aşırı sağın cirit attığı alanlar halini aldı. Bunu, sosyal medyada blokzincir ve dijital paralar hakkında eleştirel herhangi bir şey paylaşan herhangi biri hızla anlayabilir. Dijital paralarda ortaya çıkan çatışmalar, birbirimizle en üretken etkileşimlerimizden bazılarını karakterize eden insani işbirliğiyle değil, çok pahalı teknik rekabetle çözülüyor. Bitcoin ideolojisi, küçük burjuva ütopyasını yansıtır; hiçbiri piyasaya hakim olamayan, aşağı yukarı birbiriyle eşit güçteki birçok oyuncu arasında eşit bir oyun alanını varsayar. Dijital dünyada (tıpkı gerçek dünyada olduğu gibi) piyasalar gerçekte böyle çalışmıyor. Bitcoin ve blokzincir özelinde bir dizi sözde Bitcoin “Balinası”nın var olduğunu görebiliriz. Bunlar, istedikleri zaman Bitcoin pazarını hareket ettirebilecek muazzam Bitcoin stoğuna sahip kullanıcılar. Etherium dijital parası hacklendiğinde ve 50 milyon dolar çalındığında (“DAO skandalı”) bu pazardaki büyük oyuncular basitçe bir araya geldi ve onaylamadıkları işlemleri ortadan kaldırmak için blokzincirini çatalladılar. Muhtemelen bunu doğrudan birbirleriyle iletişim kurarak yaptılar. Bu tam olarak blokzincir mantığında hesapta var olmaması gereken türden bir işbirliği. Ancak kapitalizm altında piyasalara genellikle piyasa hareketlerini kontrol edebilen büyük oyuncular hakimdir. Geleneksel kapitalist pazarlar için doğru olan şey, dijital pazarlar için de geçerli. Bu, kapitalizm altında piyasaların veya herhangi bir piyasanın kamusal yarara hizmet ettiğini düşünen herkes için bir derstir. Bitcoin blokzinciri ciddi bir “% 51 sorunu”na sahip. Herhangi bir Bitcoin madencisi toplam madencilik kapasitesinin % 51’ine ulaşırsa blokzincir algoritmasının çalışma şekli, onun blokzincirin kontrolünü ele geçirmesine ve istediği her şeyi etkili bir şekilde yapmasına izin verir, çünkü blokzincirin düzeltme girişimlerini bertaraf edebilecektir. Yani Bitcoin mülkiyeti, % 51’e sahip madenci tarafından değiştirilebilir. Bu teorik bir problem değil. En az bir kez tek bir madenci, tüm madencilik kapasitesinin % 51’inden fazlasını elinde tuttu ve sistemin bütünlüğünü tehdit etti. Şu anda tüm Bitcoin madenciliğinin en az % 65’i Çin’de gerçekleştiriliyor.[7] Çin devleti otoriterdir ve kapitalistlerin -devletin onlardan istediğini yapmaları koşuluyla- son derece zengin olmalarına izin veren bir politika izlemektedir. Dolayısıyla Bitcoin’in “devletten bağımsızlık” anlamına geldiğini iddia edenler, Çin devletinin Çinli Bitcoin madencilerine birlikte hareket ederek blokzincirin kontrolünü ele geçirmelerini emredebileceğinin farkına varmalılar.

Blokzincir tabanlı benzeri dijital paralar, bir saadet zinciri (“Ponzi dümeni”) bulutuna dönüştü. Dijital paralar, genelde böyle ifade edilmese de kurucularını zenginleştirmek için “İlk Para Teklifleri” (ICO) olarak piyasaya sürülür; bu ICO’lar dolar karşılığı satılır. Ne yazık ki bu yozlaşma, yazılım geliştirme dünyasına bulaşmaya başladı. Yeni ortaya çıkan programlama dillerindeki önde gelen geliştiriciler, bu yeni projeleri onaylamak ve meşrulaştırmak için bunun içine çekiliyor. Bu, gelecek vaat eden iki programlama dili olan Haskell ve Rust çevresindeki topluluklarda bir dereceye kadar gerçekleşmiş gibi görünüyor. Bu diller ve altyapıları, özgür yazılımdır; bu nedenle ancak program yazarak para kazanabilen bu geliştiriciler için dijital para “dümeni” sponsorluğu çok çekici bir tekliftir. Tanınmış bir Haskell uzmanı olan Stephen Diehl, blokzincire katılımın Haskell dil topluluğu üzerindeki etkisini eleştiren bir yazı yazdı.[8]

Kötü ekonomi

Bir imzalar zinciri üzerinden oluşan mübadele araçları, yeni bir fikir değil. Yıllarca Türkiye ekonomisinin büyük bir kısmı hala var olan çek-senet sistemiyle çalıştı. Bir perakendeci, toptancıya çek-senet ile ödeme yapar. Toptancı çeki alır, arkasını imzalar ve üreticiye teslim eder. Üretici bunu tekrar imzalar ve bir hammadde tedarikçisine verir. Çek-senet, merkez bankasının yaratmadığı paradır. Bitcoin’den farkı, çek-senetin arkasında yasa gücünün olmasıdır ve hukuk sistemi ödemeyi uygulamak için verimli çalışmadığında bu icra işini serbest piyasa temelinde yapacak çek-senet mafyası devreye girer. Bitcoin’in arkasında devlet veya mafyaya yok.

Bitcoin’in savunucuları, Bitcoin’de enflasyon olmadığını, çünkü oluşturulabilecek Bitcoin sayısında mutlak bir sınır olduğunu iddia ediyor. Bu ekonomik fikir, neoliberal sağın ekonomisti Milton Friedman’ın parasalcı okulundan geliyor; üstelik açıkça yanlış. Doların fiyatı yükseldiğinde Bitcoin’de deflasyon ortaya çıkarken, doların fiyatı aniden düştüğünde Bitcoin tek bir günde %400 enflasyona maruz kalabiliyor. Sınırlı Bitcoin arzının istikrar sağlayacağı beklentisi bir yanılsamadır.

Aslında kripto paralar fikri tümden bir yanılsamaya dayanıyor: Birbiriyle denk güçteki küçük mal sahiplerinin serbest rekabet piyasası hayali. Bu yanılsama, blokzincir algoritmasının tasarımının tam göbeğinde yer alıyor. Küçük mülk sahiplerinin çaresizliği, Hitler’in yükselişine toplumsal zemin hazırlamıştı. Gerçek şu ki Hitler, politik desteğini yoksul küçük mülk sahiplerinden alırken, Alman büyük sermayesinin çıkarlarına hizmet etti. Satoshi Nakamato ve müritleri tarafından önerilen Bitcoin madenciliği yanılsaması, piyasadaki birçok bireysel katılımcının her birinin birkaç Bitcoin çıkarmasıdır. Kapitalist rekabetin kaçınılmaz bir sonucu olan gerçek ise en son donanıma yatırım yapan ve uzak yerlerde dev madencilik tesisleri inşa eden büyük Bitcoin madencilik şirketlerinin gelişmesidir. Aslında Bitcoin tekelleşmeye, üretim sermayesinin normal işlemlerinden daha yatkındır.

Bir de Gamestore hikayesi var.

Bazılarının “serbest piyasa”nın “finans kapital”i yenmek için kullanılabileceğine inanmasına neden olan kafa karışıklığı, Bitcoin’e inananlarla sınırlı değildir. ABD borsalarındaki son Gamestore patlaması buna bir başka örnekti. Hedge fonlar (serbest yatırım fonları), borsadaki hareketler üzerine yüksek değerli bahisler yaparak para kazanan büyük kurumlardır. Bazı hedge fonlar, Gamestore şirketinin hisselerinin düşeceğine dair yoğun bir şekilde bahis yapıyordu. Wall Street Bets adlı bir Reddit grubundaki bir grup küçük yatırımcı, birlikte hareket ederek şirketin hissesinin fiyatını yükseltebileceklerine ve hedge fonlar kaybederken kendilerinin para kazanabileceklerine inandı. Küçük yatırımcılar başardı. Büyük bir hedge fon iflas etti. Bazıları bunu “küçük insan”ın “finans kapital”e karşı kazandığı zaferin öyküsü olarak kutlar. Bu hiç de öyle olmadı. Küçük yatırımcılar, Robin Hood adlı bir cep telefonu uygulaması kullanıyorlardı. Bu, son derece ideolojik bir isim seçimiydi. Robin Hood, “zengin”i soyup “fakir”e veren, İngiliz geleneğinin efsanevi bir figürüdür. Robin Hood uygulaması, bu küçük yatırımcıların komisyon ödemeden hisse alıp satmalarına izin veriyordu ve onların oyunlarını mümkün kıldı. Ancak Robin Hood, kâr etme merkezli (yani normal) bir şirkettir. Sistemlerinden geçen işlemlerle ilgili anlık bilgileri “finans kapital”e satarak para kazanıyor. Yani Robin Hood’un gerçek bağlılığı “fakirler”e değil, ödeme yapan müşterilerine, “zenginler”e yönelikti. Küçük yatırımcılar ile büyük hedge fonlar arasındaki mücadele zirveye ulaştığında Robin Hood tarafını seçti ve küçük yatırımcıların daha fazla Gamestore hissesi satın almasını engelledi. Günün sonunda bazı hedge fonlar para kaybetti. Bunlardan biri olan Melvin Capital, 3 milyar dolar kaybetti. Erken satış yapan birkaç küçük yatırımcı kar etti. Küçük yatırımcıların çoğu para kaybetti. Sonunda ne oldu? Melvin, Citadel ve Point72’de yatırımcı olan diğer iki hedge fon, çökmesini önlemek için Melvin Capital’e para yatırdı ve Melvin’i ucuza satın aldı. Citadel, Robin Hood’dan bilgi almak için büyük ödemeler yapan bir müşteriydi ve küçük yatırımcıların Gamestore satın almasını durdurması için Robin Hood’a baskı yapabildi. Sonra Citadel ve Point72, kardeş bir akbaba öldüğünde diğer akbabalar ne yapıyorsa onu yaptı; sonuçta akbaba oldukları için kardeşlerini yediler. Oyunun sonunda “finans kapital”, küçük yatırımcıları mağlup etti. “Serbest piyasa”da olan budur: Büyük, küçüğü yener.

Karl Marx, kapitalizmde kâr oranının düşme eğilimine dikkat çekmişti. Kapitalist sistemin krize girmesinin kritik göstergelerinden birinin, kapitalistlerin spekülasyon yoluyla birbirlerinden artı-değer çalmaya çalışmaları olduğunu ekledi. Kripto para ve borsa patlamalarını ve çöküşlerini besleyen şey budur. Bu nedenle ana kâr kaynağı reklam olan ve neredeyse hiçbir şey üretmeyen Google, dünyanın en zengin şirketlerinden biridir. Google, artı-değeri diğer kapitalistlerden alır. 2008 mali çöküşünden sonra hükümetler, bu spekülatif hareketleri daha da körükleyen mali piyasalara para akıttı. Rasyonel bir dünyada hükümetler, bu parayla sağlığı, eğitimi ve yeşil işleri finanse edebilirdi, ancak bunun yerine spekülatif balonlar yaratmayı seçtiler. Şimdiki Covid krizi tedbirleri, hükümetlerin bir kez daha örneğin sıradan insanları iyileştirmek için uğraşmaktan ziyade spekülasyonu artıracak para yarattıkları anlamına geliyor. Bu spekülatif pazarda yer almak, sıradan insanları asla daha iyi hale getirmeyecektir. Bunu yalnızca siyasi ve sosyal değişim sağlayabilir. Bitcoin ve WallStreetBets, çıkmaz sokaklardır.

Blokzincir ve sanat

Bu yılın başında Bitcoin fiyatları yükseldikçe blokzincir, diğer bir insani faaliyet alanını zehirlemeye başladı: Sanat. “Değiştirilemez Jetonlar” (NFT), sanatçıların çalışmalarından para kazanmaları ve eserleri yeniden satıldığında değerdeki herhangi bir artıştan pay almaya devam etmelerinin bir yolu olarak tanıtıldı. Bu tür sanat eserlerinin dijital grafik, video veya ses kaydı gibi dijital formda olması gerekir. Çalışmanın kendisi internette halka açık hale getirilir, ancak sahipliğini temsil eden dijital bir jeton bir blokzincire yerleştirilir.

Son birkaç ay içinde bazı NFT ihaleleri gerçekleşti. Bazıları gülünç derecede yüksek fiyatlar karşılığında satıldı. Sanatçı Beeple’ın bir resim kolajından oluşan bir JPEG (görsel dosyası), 11 Mart 2021’de 69 milyon dolara satıldı.[9] Sanat eserleri tabii ki kripto para birimleriyle değil, gerçek ABD dolarıyla satıldı. Fiyatlar hızla düşmeye başladı. Sadece bir ay sonra, 16 Nisan’da bir NFT’nin ortalama fiyatı 4000 $ ‘dan 1400 $’ a düştü.[10] Bu % 65’lik bir kayıp anlamına gelir. Bir İngiliz müzisyen olan Jacob Collier, hayranlarının blokzincir karbon emisyonlarının iklim üzerindeki etkisi hakkındaki bir protesto fırtınasının ardından müziğini üretmek için kullanılan dosyaların NFT müzayedesini iptal etti.

Dijital ekonominin büyümesi, sanatçılar için, özellikle müzisyenler gibi çalışmaları dijital olarak kolayca paylaşılabilenler için özel sorunlar yaratıyor. Şu anda büyük ölçüde konserlerden elde edilen gelire bel bağlayan müzisyenler, Covid’den sert bir şekilde etkilendi. Ama bir kez daha: Blokzincir çözüm değil. Cevap, sanatçıların kayıt şirketlerini, Spotify, Tidal ve iTunes gibi yayın hizmetlerini kendilerine düzgün ödeme yapmaya zorlamak için yapacakları toplu eylemlerdir.

Alternatif blokzincirleri – Ripple

Kripto paralar hakkındaki tartışmalarda Ripple, bazen Bitcoin blokzinciri ile ilgili sorunları ortadan kaldıran bir kripto para örneği olarak sunuluyor. Ripple, gerçek anlamda bir kripto para değil, bir şirkettir. Ripple Labs Inc şirketi, XRP isimli paranın 100 milyar biriminin tamamını kendisi yarattı. XRP, Bitcoin ve Ethereum’dan sonra toplam değer açısından üçüncü en büyük kripto para birimidir. Bu parada madencilik yok ve işlemler, başlangıçta Ripple Labs Inc. tarafından önerilen, güvenilir sunuculardan oluşan bir sistem tarafından doğrulanır. Diğer kripto paraların aksine merkezidir ve tek bir şirkete aittir.

Ripple Labs Inc, RippleNet üyesi olan bankalar arasında para transferi yapmak için xCurrent iletişim protokolünü de geliştirdi. Bunun blokzincir veya herhangi bir kripto para ile ilgisi yoktur ve birkaç banka, bunu uluslararası banka havaleleri için mevcut SWIFT sistemine ek olarak kullanır.

Ripple Labs Inc, bankaların XRP birimlerini kullanarak daha fazla transfer gerçekleştirmesine izin vermek için xCurrent’ı genişleten xRapid sistemini de satıyor. Tipik olarak banka, transferden hemen önce bir ülkede XRP coinlerini satın alır ve alıcı banka bunları aldıktan hemen sonra satardı. Bu, XRP’nin meşruiyetini artırmaya yardımcı olmaktan biraz daha fazlasını yapar.

Ripple’ın Bitcoin ve blokzincir ile ortak yönlerinden biri, bazı kişileri zenginleştirilmesidir. CEO Brad Garlinghouse, kurucu ortak Chris Larsen ve bir başka kurucu, yaratılan tüm XRP paralarının % 20’sini kendilerine ayırdılar ve şimdiye kadar 1,4 milyar dolarlık gerçek para kazanmaya yetecek kadar sattılar. Ripple’ın da bir ICO’su vardı.

Ripple hakkındaki bilgilerin çoğu, ABD SEC’in (Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu) Ripple Labs Inc ve tek tek kurucuları aleyhine açılan iddianameden geliyor.[11] İddianame 22 Aralık 2020’de yayınlandı ve Ripple Labs Inc ve kurucularının menkul kıymet dolandırıcılığı yaptığını gösteriyor. Dahili e-postaların Ripple’ın para transferi işinin karlı olmadığını ve Ripple Labs Inc’in XRP coinlerinin satışına bağlı olduğunu gösterdiğini ortaya koyuyor. XRP şu anda bazı dijital para borsalarında askıya alındı ve Ripple’ın geleceği pek parlak görünmüyor. Ripple, başka bir Ponzi dümenidir.

Teknoloji ve demokrasi

Bazı kripto para meraklıları, blokzincirin mevcut durumdan bağımsız olarak dijital bir demokrasiyi geliştirmek için kullanılabileceğini iddia ediyor. Bu fikrin savunucularından biri, aynı zamanda “Dijital Otonom Organizasyonlar”ı (DAO) da savunan Ethereum’un kurucusu Vitalik Buterin’dir (bu arada DAO’ların demokrasinin tam da zıttında yer aldığı daha sonradan ortaya çıktı). Kurallar ve ilkeler, blokzincire içkindir ve kurallara uymak için gereken eylemler otomatik olarak gerçekleştirilir. Bu, toplumu robotlara devretmek gibidir. Aynı şekilde bu, demokratik olarak seçilmiş hükümetlerin ekonomi politikalarını kapitalistlerin önceliklerinin aleyhine değiştirmelerini engellemek için merkez bankalarının katı parasalcı kurallar çerçevesinde “özerkliğe” sahip olması konusundaki kapitalist ısrara benziyor.

Blokzincir teknolojisinin diğer destekçileri, gelecekteki toplumun demokrasiyi ve halkın üretim, dağıtım ve tüketim üzerindeki demokratik kontrolünü sağlamak için açık bir veri paylaşım teknolojisine ihtiyaç duyacağını iddia ediyor. Bu doğru. Büyük miktarda veriyi hızlı ve ucuz bir şekilde kullanma yeteneği, toplumun yönetimini çok daha kolay hale getirecek ve çok daha az emek zamanı gerektirecektir. Bunun potansiyel bir örneği, sağlık hizmetlerinde büyük verinin kullanılmasıdır. Tüm dünya nüfusunun sağlık kayıtlarını içeren bir veri tabanını günümüz teknolojisi ile gerçekleştirmek mümkündür. Cep telefonlarının hızla yaygınlaşması, en ücra köylerdeki insanların bunun bir parçası olabileceği anlamına geliyor. Bu, yeni hastalıkların çok erken teşhis edilebileceği, tedavilerin etkinliğinin ve yan etkilerinin izlenebileceği, en nadir görülen hastalıklar için tedavi veya tedavilerin bulunabileceği anlamına gelir. Bugün bunu yapmanın önünde ciddi bir teknik engel yok. Ancak bu gerçekleşmez çünkü; (a) dünyanın yoksul bölgelerinde cep telefonlarına ve böyle bir sistemin parçası olacak eğitime sahip yeterli sağlık çalışanı yoktur, (b) hükümetler, böylesi bir projenin finansmanı için dünya silah harcamalarının çok küçük bir kısmından dahi feragat etmeyeceklerdir, (c) böyle bir sistemdeki bilgiler ilaç firmaları için çok büyük bir değere sahip olacaktır ve bu bilgilerin paylaşılmasını önlemek için bunlar mücadele ederler. Engeller teknik değil, siyasi ve sosyaldir. Çok büyük veri tabanlarının nasıl verimli bir şekilde yapılacağını ve yönetileceğini zaten biliyoruz. Blockzincir, rekabete dayalı olduğu için son derece verimsizdir. Bitcoin Blokzinciri, çoğu “büyük veri” veri tabanına kıyasla çok küçüktür -350 GB-, ancak içindeki verilere erişim, aşırı derecede pahalı ve yavaştır.

İnsanlar, blokzincirde veri paylaşımının önünün açık olduğunu iddia ediyor. Blokzincirler 12 yıldan fazla bir süredir var. Hızla gelişen teknoloji dünyasında halihazırda inşa edilmiş birkaç uygulama olmalıydı. Bildiğim kadarıyla gerçek blokzincir üstüne kurulu, başarılı uygulama yok. Blokzincir, gelecek değil.

Demokrasiye yardımcı olmak için teknoloji kullanımının önemli bir örneği, Şili’deki Salvador Allende’nin 1970-1973 sol hükümeti sırasında uygulanmaya çalışılan “siber planlama” deneyleriydi.[12] Hatta “büyük veri” için ilk fikirlerin sosyalist planlamadaki bu deneyden geldiği iddia edildi. 1970 yılında teknoloji, Allende hükümetinin istediği her şeyi sağlayacak kapasiteye sahip değildi. Bilgisayarlar yavaştı, pahalıydı, düşük veri kapasitesine sahipti ve her halükarda ABD, bilgisayar teknolojisinin Şili’ye ihracatını engelliyordu. Ama siber deneyin asıl başarısızlığı Allende’nin Şili silahlı kuvvetlerinin klişeleşmiş tarafsızlığına güvenerek General August Pinochet’i savunma bakanı olmaya davet etmesiyle gerçekleşti. Pinochet, Allende’nin ölümüne ve 17 yıllık askeri diktatörlüğe yol açan askeri darbeye önderlik etti. Pinochet’nin siber planlamaya ihtiyacı yoktu. Ekonominin kontrolünü milyarderlere, Şili halkının demokratik özlemlerini işkencecilerin insafına bıraktı. İronik bir şekilde monetarist iktisatçı Milton Friedman, General Pinochet diktatörlüğünün danışmanlığını yaptı. Friedman’ın para hakkındaki fikirleri, Bitcoin’in arkasındaki fikirlerdir.

Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunların teknolojik bir çözümü yok. Sorunlar eşitsizlikten, demokrasi eksikliğinden, kapitalizmin doğasından kaynaklanıyor. Bu temel sosyal hastalıkların üstesinden gelirsek. daha iyi bir dünya yaratmak için teknolojiyi kullanabiliriz; eğer sosyal sorunları çözemezsek teknoloji bizim için bunların çözümünü sağlayamaz.

Bu yazı etelgraf.com sitesinden alınmıştır (yazının orijinali 4 parça halinde yayımlanmıştır)


Notlar

1. Kişisel bir açıklama: 2008’de Bitcoin başladığında İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü’ndeydim. Kontrolümüz altında yaklaşık 200 bilgisayarımız vardı. Departman bünyesinde bu bilgisayarları gece ve hafta sonları Bitcoin madenciliği yapmak için kullanmamız önerildi. O zamanlar bunu yapmak nispeten daha hızlı gerçekleşecekti. Sanırım haftada en az 50 Bitcoin çıkarabilirdik. Bugünkü fiyatlarla bu madencilik faaliyeti, gerçekleştiği her hafta için 2,5 milyon dolar değerine sahip olacaktı. Üniversitenin, amacı eğitim olan bir vakfa ait olması, kullanılacak bilgisayar ve elektriğin vakıf mülkiyeti olması ve böylesi bir faaliyetin vakfın parasının uygunsuz bir şekilde kullanılması anlamına geleceğini düşündüğüm için buna itiraz ettim. İtirazım kabul edildi ve madencilik yapılmadı. Bazı Bitcoin savunucuları beni aptal olarak görür. Belki Bilgi’nin üst yönetimi de bana kızardı -en azından birkaç yıl sonra Bitcoin fiyatları yükseldikten sonra-, ama bu fikri onların önüne asla getirmedim. Aldığım pozisyonun doğru olduğuna inanıyorum.

2. George Soros ve Rothschildler gibi Yahudi kapitalistleri, bu sözde komplolarda büyük yer tutuyor. Aslında anti-semitik (Yahudi düşmanı) olan bu sahte antikapitalizm, Nazileri 1933’te Almanya’da iktidara getiren ideolojinin bir parçası.

3. 2018’de yazdığım makale: https://t24.com.tr/yazarlar/chris-stephenson/bilgisayar-bilimcisi-gozuyle-kripto-para-ve-yatirimciya-tavsiyeler,18768

4. Charles Ponzi, 1920’lerde ABD’li bir dolandırıcıydı. Çok yüksek getiri teklifiyle yatırımcıları “yatırım fonu”na çekiyordu. Ancak ilk yatırımcılara yüksek getiri, daha sonraki yatırımcılar tarafından ödenen parayla ödeniyordu. Türkiye’deki “Çiftlik Bankası” böyle bir dolandırıcılık örneğidir. 2010’dan beri tutuklamaların yapıldığı dünya çapında bir saadet zinciri listesi, bu türlü dolandırıcılıkların çoğunun kripto para birimleri içerdiğini gösteriyor.

5. De Veries, Alex; Bitcoin’s energy consumption is underestimated: A market dynamics approach; Energy Research & Social Science 70 (2020) 101721

6. De Vries, Alex; Renewable Energy Will Not Solve Bitcoin’s Sustainability Problem Joule 3, 891–898; 17 Nisan 2019

7. https://www.statista.com/statistics/1200477/bitcoin-mining-by-country

8. https://www.stephendiehl.com/posts/crypto.html

9. https://www.nytimes.com/2021/03/11/arts/design/nft-auction-christies-beeple.html

10. https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-04-03/nft-price-crash-stirs-debate-on-whether-stimulus-led-fad-is-over

11. https://static1.squarespace.com/static/5ac136ed12b13f7c187bdf21/t/5fe2c21fb47c395086f89430/1608696357583/SEC+v+ripple+.pdf

12. Espejo, R. (2014); Cybernetics of Governance: The Cybersyn Project 1971–1973. Social Systems and Design, 71–90. doi:10.1007/978-4-431-54478-4_3