Trump ideolojik savaşı tırmandırıyor

Donald Trump’ı küçümsemek her zaman bir hataydı. Beyaz Saray’da kalmak için vahşice savaştığı bugünlerde bu çok daha doğru. Onu hafife almamak; onu sadece bir siyasi olarak değil, aynı zamanda bir ideolog olarak ciddiye almayı gerektirir. Trump’ın aldığı ideolojik pozisyonların üç boyutu var. Birincisi, 2016’da kazanmasına yardımcı olan ekonomik milliyetçilik; bu, Çin ile ve -daha yavaş bir tempoda- Avrupa Birliği ile ticaret savaşları biçiminde açığa çıktı.

İkincisi, başarısız sağ kanat başkan adayı Pat Buchanan’ın 1992 Cumhuriyetçiler kongresinde ilan ettiği “kültür savaşı”; 1960’larda ve 1970’lerde kitlesel mücadeleler sayesinde kazanılan reformları tersine çevirmekle ilgili.

Bu reformlar, ABD’deki kapitalizmi devirmeyi değil, 1861-5 İç Savaşı’nın sonunda herkese vaat edilen vatandaşlık haklarını genişletmeyi amaçladı. Bunun en bariz örneği, güney eyaletlerindeki sivil haklar için siyahların mücadelesidir.

Yüksek Mahkeme’nin kürtajı yasallaştıran 1973 Roe vs Wade kararı da bir dönüm noktası zaferiydi.

Buchanan, Demokrat başkan adayı Bill Clinton’ın sözde “talep üzerine kürtajı, eşcinsel haklarını, dini okullara ayrımcılığı, savaş birliklerinde kadınları” desteklediğini iddia ederek saldırdı.

Bunlar, Trump’ın özellikle muhafazakarları federal yargıç olarak atayarak büyütmeye özen gösterdiği hristiyan sağı özellikle motive eden konulardır.

Liberal bir feminist olan yargıç Ruth Bader Ginsburg’un ölümü, Trump’a Yüksek Mahkeme’ye 6-3 sağ kanat çoğunluk getirme fırsatı veriyor ve bu da Roe vs Wade’i tersine çevirebilir.

Ancak Trump’ın üçüncü ideolojik boyutunu, kapitalizm ve ırkçılık karşıtı sola karşı savaşını görmezden gelmemeliyiz. Bu en açık şekilde geçen hafta ABD tarihi üzerine bir konferansta yaptığı konuşmada ortaya çıktı.

Trump, “Sol kanat çeteler kurucularımızın heykellerini yıktı, anıtlarımıza saygısızlık etti ve bir şiddet ve anarşi kampanyası yürüttü” dedi.

“Aşırı sol göstericiler ‘Amerika hiçbir zaman muhteşem olmadı’ sloganı attılar” derken marksist tarihçi Howard Zinn’in adını vererek sol görüşlerin ABD eğitim sistemine ideolojik olarak nüfuz ettiği iddiasıyla ilişkilendirdi.

Üniversitelerimizdeki öğrenciler eleştirel ırk teorisiyle boğulmuş durumda. Bu, Amerika’nın kötü ve ırkçı bir ulus olduğunu, küçük çocukların bile baskının suç ortağı olduğunu ve tüm toplumumuzun kökten dönüştürülmesi gerektiğini savunan marksist bir doktrindir.

Nüfuz

Trump elbette haklı. Marksistler ve diğer ırkçılık karşıtı akademisyenler on yıllardır ABD toplumunun ırkçı köklerini belgeliyorlar. Maalesef bu bilim insanlarının etkisi sınırlı kaldı.

Trump’ın tweetinde, “eleştirel ırk teorisi” “batı medeniyetine en büyük tehdit” olarak suçlaması hedeften çok uzaktı.

Ancak bu yaz Siyah Hayatlar Değerlidir (BLM) hareketinin yükselmesi durumu değiştirdi. ABD’nin “ırkçılık sonrası” bir toplum olduğu fikrini yalanlayan militan bir hareket ortaya çıktı.

Trump, bu protestoları kanun ve düzen davulunu çalmak için kullandı.

Sola ideolojik saldırısı twitter’dan “Antifa” aktivistlerini suçlaması, hem polisleri hem de destekçilerini fiziksel olarak BLM aktivistlerine saldırmaya teşvik etmesiyle bağlantılı. Bu, ateşli silahla en az üç ölüme neden oldu.

Trump’ın taktikleri, Biden’ı “sol kanat kültür devriminin” yoldaşı olarak damgalamaya çalışırken, seçimlerde çıtayı yükseltiyor. Ama aynı zamanda Trump’ın kendi militan sokak hareketine ideolojik çimento sağlamak için tasarlanmış görünüyor.

Şimdiden ana akım çevrelerde Kasım ayında seçimi kaybederse Beyaz Saray’da kendisini tutmak için silahlı destekçilerini harekete geçireceğine dair yaygın korkular var.

Trump’ın anayasal ya da anayasa dışı yollardan iktidarda kalıp kalamayacağını göreceğiz.

Ama kendi fırsatçılığı nedeniyle dağınık, parçalanmış, bağıntısız aşırı sağı gerçek bir faşist hareketin başlangıcı olabilecek şekilde dönüştürüyor.

Mirasının en kötü kısmı bu olabilir.

Alex Callinicos

Çeviri: Çiğdem Özbaş

Yazının orijinali https://socialistworker.co.uk/art/50670/Trump+is+escalating+an+ideological+war adresinde yer almaktadır.