Pandemileri[*] öngörülemez, doğanın insanlığa karşı yıkıcı saldırıları olarak değerlendirmek yaygındır.[1] Buna karşın Koronavirüs Hastalığı 2019 (Covid-19) salgını “doğal” bir olgu olmanın çok uzağındadır. Salgınlar ve pandemiler; virüslerin mutasyonu, bir canlıdan diğerine bulaşması ve canlı organizmalar üzerindeki etkileri gibi süreçlerle birlikte işleyen toplumsal, siyasal ve iktisadi şartlar altında ortaya çıkar. Bu yüzden Covid-19 pandemisinin doğası, kapitalizmin mevcut durumu dikkate alınmadan kavranamaz.
Her şey bir kenara; bu düzeye ulaşmış bir pandemi, kapitalizmin zaten var olan fay hatlarını daha da belirginleştirir. En temel düzeyde bizi “kar mı insan hayatı mı” konusunda tercih yapmaya zorlar. Şimdiye kadar oluşan emareler, sistemi yönetenler için karın ağır basan tercih olduğunu gösteriyor. Bu yazı, kapitalist akılla yan yana gelen pandemilerin bizi nasıl tuzağa düşürdüğünü inceliyor ve bu tuzağa karşı soldan yükseltilecek bir dizi potansiyel cevap öneriyor.
Covid-19
Covid-19 hastalığına “Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu Koronavirüs 2” (“Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus 2” – SARS-CoV-2) olarak bilinen yeni bir virüs yol açıyor. Koronavirüsler 1960’larda keşfedildi ve bunlar bir dizi rahatsızlığa neden oluyor.[2] Bu rahatsızlıkların bazıları hafif seyreder; koronavirüsler, bilindik soğuk algınlığına yol açan yüzlerce potansiyel nedenler arasında yer alır. Ancak diğer bazı rahatsızlıklar ölümcüldür: 2012’de ortaya çıkan Ortadoğu Solunum Yolu Sendromu koronavirüs (Middle East Respiratory Syndrome coronavirus – MERS-CoV), resmi olarak onaylanan 2040 vakanın üçte birini öldürdü.[3] Covid-19, başka semptomlarla beraber ateşe ve kuru öksürüğe neden oluyor. Rahatsızlık özellikle yaşlılarda ve başka rahatsızlıkları da olan insanlarda öldürme riski taşıyan zatürreye doğru ilerliyor. Bu makalenin yazıldığı sırada ölüm oranı (rapor edilen ölümlerin toplam vakalar içindeki payı) kabaca % 3-4 civarında yer alıyor; mevsimlik grip (influenza) salgınlarında ise bu oran % 0,1.[4] Koronavirüs, enfekte olmuş kişilerden kaynaklı damlacıkların havaya yayılması (örneğin öksürük vasıtasıyla) ve virüslü yüzeylere dokunulması yoluyla bulaşıyor.
Moleküler düzeyde koronavirüsler, tek iplikli RNA’dan müteşekkildir; bunun anlamı bu virüslerin çok hızlı mutasyon geçirebilmeleridir: “İnsan genomunun yüzde birinin evrim geçirmesi sekiz milyon yıl alır. Canlılarda yer alan pek çok RNA virüsünün yüzde birden daha fazla evrim geçirmesi ise sadece günler sürer”.[5] Diğer pek çok virüs gibi koronavirüsler de hayvan sürülerini kendilerine “depo” kullanır. Salgın ve pandemilerin çoğu yeni virüslerin hayvanlardan insanlara geçmesiyle başlar. Bu sürece (virüsün hayvandan insana bulaşmasına) zoonoz denir. Virüs, mutasyona uğrar ve insandan insana bulaşma kabiliyeti kazanır. Virüsün mutasyona uğramış yeni şekli bu sıçramayı gerçekleştirdiğinde karşısında hastalığa bağışıklığı olmayan bir insan grubu bulur; bunun yıkıcı etkileri olur.
Grip, bunun iyi bir örneğidir. Tıpkı koronalar gibi grip virüsü de tek iplikli RNA’ya sahiptir. Gripte ördek ve kaz gibi su kuşları depo vazifesi görür. Virüs, kuş topluluklarında çokça görülür. Ancak kuşlarda görece hafif semptomlara yol açar; çoğunlukla rastlanan, kuşun dışkılama yoluyla virüsü yaymasına neden olan sindirim problemleridir.[6] Virüs, insan topluluklarına geçtiğinde solunum yolu enfeksiyonu halini alır. Her ne kadar virüs, kuşlardan doğrudan insanlara geçecek şekilde kendiliğinden mutasyona uğrayabilirse de buna çok sık rastlanmaz. Genellikle bir aracı türe ihtiyaç duyar. Domuz böylesi bir köprü görevi için biçilmiş kaftandır; zira onun hücreleri hem kuş hem de insan kaynaklı virüslerden enfekte olabilir ve yeni melez biçimlerin oluşmasına olanak sağlar.[7] Mevsimsel grip umumiyetle her sene tüm dünyada yarım milyonla bir milyon arası insanın ölmesine neden olur.[8] Pandemik grip ise sağlık sistemlerini çökertebilir.
Bazı koronavirüsler kuş topluluklarında da var olur. Fakat insanlara bulaşan türlerin esas konakları yarasalardır.[9] Burada da domuz, misk kedisi veya deve, virüsün yarasadan insana geçmesinde aracı rolü oynar.[10] Dolayısıyla zoonoz, koronavirüslerin yayılmasının kritik aşamasıdır.
Pandemilerin kısa tarihi
Erken dönem insan toplulukları küçük avcı-toplayıcı gruplardan ibaretti. O zamanlar bulaşıcı hastalıkları hayvanlardan veya çevrelerindekilerden kapıyorlardı. Bu küçük insan grupları ya bu hastalıklar nedeniyle yok oluyor ya da bağışıklık geliştiriyorlardı; her iki durumda da enfeksiyonların hastalığa ilk maruz kalan gruplardan diğerlerine bulaşma olasılığı çok düşüktü. Bu durum 10 bin sene evvel ortaya çıkan ve yerleşik tarım topluluklarının oluşmasını sağlayan Neolitik Devrim [Tarım Devrimi – ç.n.] ile değişti. Nüfus arttı, yerleşim yerlerinde atıklar birikmeye başladı. Bazı yerlerde insanlar besi hayvanlarını evcilleştirdiler ve bunlarla yan yana yaşamaya başladılar. Böylece virüslerin ve diğer patojenlerin yayılma imkanları artırdı. Bunda ticaretin gelişmesi, savaşlar ve topluluklar arasında göçler de etkili oldu.[11]
Zamanla bir dizi hastalığa birlikte maruz kalma, “istikrarsız yerleşme”ye yol açtı, Akdeniz veya Hint alt kıtası gibi merkezlerin çevresindeki büyük alanları kapsayan William McNeill’in tabiriyle “medenileşmiş hastalık havuzları” oluştu.[12] Bununla birlikte yeni ticaret yollarının açılması, savaşlar ve fetihler bu havuzlara yeni hastalıkların aniden girişini mümkün kıldı. Örneğin MS 165’te Mezopotamya’ya düzenlenen sefer Roma İmparatorluğu’nun geneline yayılan bir salgına (muhtemelen çiçek hastalığı) neden oldu; 15 yıl kadar süren salgın, ulaştığı yerlerdeki nüfusun üçte birini kırdı.[13] Sineklerin taşıdığı bir bakteri enfeksiyonu olan hıyarcıklı veba salgını, içinde kara sıçanların olduğu ticari gemiler vasıtasıyla 541 yılında Akdeniz’e taşındı; 767 yılına kadar ara ara kendini hissettiren salgın, bazı tahminlere göre nüfusun onda birini öldürdü.[14] McNeill’e göre 13. yy.dan itibaren Moğol İmparatorluğu sayesinde açılan yeni ticaret yolları Avrasya boyunca geniş bir iletişim ağı oluşturdu ve bu, hıyarcıklı vebanın steplerin kemirgenlerine bulaşmasına neden oldu. Buradan itibaren kervan yolları boyunca hastalık yayıldı, 1346’da Kırım’a ulaştı ve Avrupa’da Kara Ölüm diye bilinen pandemiye yol açtı.[15] O zamana kadar ticaret ve deniz yolu ağları çoktan Kuzey Avrupa’ya ulaşmış olduğundan kara sıçanlar yayıldı, pandemi tüm kıtayı kapladı ve 1346-50 arasında nüfusun üçte birini öldürdü.[16] Nüfus yoğunluğundaki artış, çöp yığınları ve farelerle kuşatılmış yerleşim alanları hastalığın yayılmasını kolaylaştırdı. Avrupa’da sıradan hıyarcıklı veba salgınları 1670’lere kadar devam etti.
Avrupa’daki Kara Ölüm’ün yıkıcı etkilerinden daha beter olanı “eski dünya” hastalıklarının Amerika Kıtası’nın kolonileştirilmesiyle yaşandı. “Yeni dünya” daha kırılgan bir yapıya sahipti. Amerika’da yerleşim yerlerinin nüfus yoğunluğu fazlaydı; ayrıca uzun bir salgınlar tarihine sahip Avrasya-Afrika kara parçalarının ekolojik farklılıkları da burada mevcut değildi. Burada evcil hayvanlar gıda üretiminde daha az role sahipti.[17] Kabakulak ve kızamıkla birlikte çiçek hastalığı, sömürge imparatorluğu inşası vahşetine eşlik etti. Sonuç olarak ortaya çıkan salgınlar 1568’i takip eden yarım yüzyılda Orta Meksika’nın nüfusunun yüzde 90’ını kırıma uğrattı.[18] Kıtanın geri kalanında da benzeri yıkıcı etkiler ortaya çıktı. Peru’nun yerli halkının nüfusu yedi milyondan yarım milyona indi.[19] Bu yıkımın soluk bir yansıması “eski dünya”da da görüldü. Büyük ihtimalle Amerika’daki salgının bir neticesi olarak Avrupa’da daha öldürücü bir çiçek salgını 17. yy.da geri geldi ve 18. yy.ın başlarında yılda 400 bin kişiyi aldı götürdü.[20]
O dönemde Avrupa, kendi içinde büyük bir sosyal değişim geçiriyordu. 18. yy.da Britanya’da başlayan endüstriyel kapitalizmin gelişmesiyle birlikte şehirleşme hareketi hızlandı. Çok sayıda insanın niteliksiz hıfzıssıhha koşullarına sahip gecekondu mahallerine tıkıldığı, yeni, pis kasabalar ve şehirler kuruldu. Sefalet, stres ve aşırı nüfus, hastalıklara karşı kırılganlığı artırdı ve ortaya çıkan hastalıkların hızla yayılmasının önünü açtı. Dahası, şehirlerde baş gösteren hastalıklar gelişen ticaret ağları, iş bulmak için göç edenler, sömürgelerin idaresi veya buralardaki çatışmalar veya savaş, yoksulluk veya baskının neden olduğu göçler nedeniyle diğer yerlere de yayılıyordu.[21] Gerçekten beslenme, kanalizasyon, hijyen ve kamusal sağlık hizmetlerinin gelişmeye başladığı 19. yy. boyunca Britanya’daki kentliler, kırdakilere göre daha genç ölüyordu. Özellikle Londra insan “öğütüyordu”; 18. yy.ın genelinde “çoğunlukla çiçek, kızamık ve verem gibi ‘kalabalık hastalıkları’nın neticesi olarak”[22] vaftiz edilenlerden daha fazlası toprak altına gönderiliyordu.
Zoonoz vasıtasıyla bulaşan grip veya koronavirüslerin aksine çiçek hastalığına neden olan virüsün deposu insanlardı. Bir bölgeye doğru ilerlediğinde o bölgenin 100 bin nüfusa sahip olması hastalığın devamına neden olacak yeterli sayıda kırılgan insanın var olmasını garanti ediyordu.[23] 17. yy.ın ortalarında Londra’nın nüfusu bu sayının üç katından fazlaydı; 1801’e gelindiğinde Manchester, Liverpool ve Birmingham’ın üçü de 100 bin nüfusa ulaşmış kentlerdi. Viral olmaktan ziyade bakteriyel kökenli olan ve genellikle akciğerleri etkileyen veremde de zoonoz önemliydi. Enfekte olmuş sütten insana geçen verem, daha sonra öksürme ve salya vasıtasıyla insandan insana bulaşır. Hastalığın bin yıl öncesine kadar uzanan kanıtları büyük ihtimalle büyük baş hayvanların evcilleştirilmesini sorumlu olarak işaret eder. Buna karşın esasen sanayi kentlerinde en önemli ölüm nedenlerinden birisi haline geldi; 1780’de İngiltere ve Galler’de her beş ölümden birisinin sorumlusu veremdi.[24] Buradan itibaren sanayileşmenin başlarında hastalığın yayılması belli bir şablona göre ilerliyordu; önce Batı Avrupa, sonra Doğu Avrupa ve Kuzey Amerika – 1812-21 arasında New York’ta ölümlerin dörtte birinin nedeni “[insanı] tüketen [hastalık]” olarak anılan veremdi. Hastalığın yayılması için illa sadece nüfus yoğunluğunun fazla olduğu kentsel yerleşim yerlerine gerek yoktu; hastalığın önce inekten ineğe daha sonra inekten insana aktarıldığı “mahalle mandıraları”nın varlığı da yeterliydi.[25]
19. yy.a gelindiğinde şehirleşmenin, yoksulluğun ve sömürgeciliğin birleşimi yeni tehditler ortaya çıkardı. Hindistan’da kolera yüzyıllar boyunca yaygın olarak görülürdü. Onun Britanya İmparatorluğu’na dahli ve buna eşlik eden insan ve mal hareketliliği, koleranın yayılmasına neden oldu. 1817’de Hindistan’da başlayan salgın Rusya ve Çin’i sardı. Üç yıl sonra Britanya askerleri hastalığı Doğu Akdeniz’e taşıdı. Sonrasında 1832, 1848 ve 1866’da Hindistan’dan yayılan gerçek pandemiler Avrupa ve Amerika’ya yayıldı. George Dehner’ın dediği gibi: “Hastalığın yayılma biçimi tipikti; önce şehirlerde – genellikle ticaret ağına dahil olan liman şehirlerinde – ortaya çıkardı. Salgınlar, su yolu vasıtasıyla bir bölgede patlar ve ilerleyen yıllarda ülkeleri baştan başa sarmış demiryolları bunu her yere yayardı”.[26] Hastalığa yakalananların yarısından fazlası ölüyordu. Hastalık, yoksul bölgelerde yoğundu, çünkü hastalığa sebep olan bakteri, kirli sular yoluyla yayılıyordu. 19. yy.ın erken dönemlerinde kanalizasyon sistemlerinin kırsal yerleşimlerin evsel veya tarımsal atık sularını önce sokaklara, oradan da içme suyu ihtiyacını karşılayan nehir veya göllere taşımasına sıkça rastlanırdı.
Koleranın 19. yy. Manchester’ında yayılmasına neden olan koşullar, genç Friedrich Engels tarafından detaylıca ortaya konur: “Salgın kendini gösterdiğinde şehrin burjuvazisinde genel bir korku hali hakim oldu. İnsanlar, fakirlerin kötü konutlarını hatırladılar ve bütün bu gecekonduların salgın merkezleri haline gelme olasılığı karşısında titrediler. Bu yüzden varsıl sınıfın tüm hanelerinin üstüne her yönden saldıran kasvet çöreklendi”. Sonrasında Manchester’da denetlenen 6951 evin ortaya çıkardığı sonuçları sıralar: “2565’inin acil badanaya ihtiyacı var… 960’ı onarılmalı, 939’u yetersiz kanalizasyona sahip, 1435’i rutubetli, 452’si yeterli havalandırmaya sahip değil, 2221’inde tuvalet yok”.[27] Yıllar sonra “konut sorunu” üzerine yazdığı makalelerde bu konuya geri döndü: “Modern doğa bilimleri işçilerin üst üste yaşadığı ‘kötü mahalleler’ diye bilinen yerlerin zaman zaman şehirlerimizin maruz kaldığı o salgınların üreme yerleri olduğunu ispatladı: Kolera, tifüs, tifo, çiçek ve öteki yıkıcı hastalıklar… kapitalist toplumsal düzen çaresini bulmak zorunda olduğumuz illetleri yeniden ve yeniden üretiyor”.[28]
Böylesi koşullar pek çok ülke için geçmişte kalmış hatıralar değil. Örneğin savaşın ve kıtlığın hakim olduğu Yemen’de yakın zamanda bir kolera salgını baş gösterdi.[29] Daha sık karşılaşılan durum ise hızlanan şehirleşme ve bunu takip eden gecekondu yerleşimlerinin sanayileşmenin erken dönemindeki pandemilere yol açan koşulları genelleştirmesidir. Kronik rahatsızlıklar ve yetersiz beslenme, kamusal sağlık harcamalarındaki kesintiler ve yetersiz hıfzıssıhha tedbirleri ile birleşince öldürücü enfeksiyonlar, modern dünyada kendini gösteriyor.[30]
19. yy.ın sonları 20. yy.ın başlarında en gelişmiş ülkelerde kalabalıkları etkileyen hastalıkları besleyen koşulların genelleşmesiyle yeni bir tehlike ortaya çıktı: Pandemik grip. Grip salgınları pek tanıdık değildi. Avrupa’da 1550’lerde ortaya çıkan bir salgın, İngiltere nüfusunun tahminen beşte birini alıp götürmüştü; bu, sonrasında yine Amerika kıtasında dehşete yol açacaktı.[31] Fakat tehdit Avrupa’ya intikam ateşiyle geri döndü. Açılışı 1889’da yapan “Rus” gribiydi; bugünkü Özbekistan sınırları içinde yer alan Buhara’da kopan salgın önce sonbaharda St. Petersburg’a, oradan da sekiz hafta içinde Avrupa çapına yayıldı; Kuzey Amerika ve Güney Afrika’ya kadar ulaştı. Takip eden aylarda Güney Amerika’ya, sonra Hindistan’a ve en sonunda Avustralya ve Yeni Zelanda’ya sıçradı. “Son derece ihtiyatlı bir tahmin, bu ilk dalgada (1889-1890) ölenlerin sayısını 270-360 bin arasında olduğunu belirtir”.[32] Bu aslında basit bir provaydı. 1918 Baharı’nda Birinci Dünya Savaşı tüm şiddetiyle devam ederken askerler gribe yakalanmaya başladı. Hastalık kısa sürede pandemiye dönüşecektir; buna karşın ilk dalgada az bir zayiat verilmişti ve bu, savaşın gölgesinde kaldı. Fakat virüsün mutasyon geçirmiş türünün yol açtığı bu “İspanyol” gribinin ikinci dalgası felaket boyutunda yaşandı.[33] Dehner şunları yazar:
Büyük savaş, garip bir olaylar bileşkesi yarattı. Milyonlarca erkek ve kadın kötü koşullar altında bir aradaydı… Bu kalabalık kitleler, kürenin her bir köşesini birbirine bağlayan ulaşım ağlarına dahildi. Yıpranmış kitleler salgınların – özellikle solunum yolu hastalıklarının – geniş barut fıçısının üstünde oturuyordu.[34]
Virüs geniş bir alana hızla yayıldı. Takip eden aylarda insan nüfusunun neredeyse üçte birinin virüse maruz kaldığı tahmin edilmektedir. Savaşın çoktan tükettiği tıbbi tesisler zatürre vakalarına yetişemez oldu. İkinciyi takip eden üçüncü bir dalga (daha az öldürücüydü) 1919’da kendini gösterdi. Son yapılan tahminler bu üç dalganın 50-100 milyon insanı öldürdüğünü ortaya koyuyor; bu rakam savaşta ölenlerden kat kat fazladır.[35] Her ihtimalde yüksek ölüm oranları sadece gribin öldürücülüğünün sonucu değildi; virüs aynı zamanda zatürreye götüren ikinci bir enfeksiyona yol açan bir bakteriye de kapıları açıyordu.[36] Salgından en kötü etkilenenler yine en fakir ülkelerdi; buralarda ölüm kayıtları düzgün tutulmuyordu.[37] Hindistan’da muhtemelen 18,5 milyon insan öldü; açlık, kötü barınma koşulları, Britanya’nın tahıla el koyması (ki insanların bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olan bir kuraklık yaşanıyordu aynı zamanda) ve yetersiz sağlık hizmetlerinin hepsi birlikte hastalığın yıkıcı etkisini artırdı.[38]
Bilim insanlarının gribin doğasını ve onun nasıl böyle bir yıkıcılığa sahip olduğunu anlama çabasıyla geçen birkaç on yıl neticesinde 1947’de küresel bir grip denetleme programı oluşturuldu. Daha sonra bu Küresel Grip Programı, yeni kurulan Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) bir parçası haline geldi. 1957’de çıkan salgın (“Asya” gribi) iki, 1968’deki (“Hong Kong” gribi) ise bir milyon insanı öldürdü. Bunları iki yanlış alarm takip etti. İlki 1976’da başlayan domuz gribi salgınıydı. Bir ABD askeri üssü içine yayıldı; salgının yok edilmesi için yürütülen hükümet destekli bir program dahilinde ABD nüfusunun yaklaşık dörtte biri – 43 milyon kişi – aşılandı.[39] İkincisi ise geniş bir kitlenin maruz kaldığı, ama bulaşanlarda hafif etkiler yaratan 1977’deki “yalancı pandemi”ydi.[40]
Modern tehditler
Pandemiler günümüz dünyasında da büyük bir tehdit olma özelliğini koruyor.[41] Tehdidi tam olarak kavramak için toplumların yapısal değişimlerine göz atmak ve günümüz tarımsal sistemleri ile zoonoz arasındaki ilişkiye odaklanan Rob Wallace gibi yazarların çalışmalarında ortaya koyduklarına bakmak gerekir. Wallace’ın en iyi bilinen çalışması olan Big Farms Make Big Flu (Büyük Çiftlikler Büyük Grip Yaratır) kitabı, büyük ölçekli tarımsal işletmelerin hastalıklara yol açan zararlıların üreme ve yayılmasında önemli bir rol oynadığının altını çizer.[42] Sadece tek bir evcil hayvan türünün büyük popülasyonlarının dar alanlarda tıkış tıkış yetiştirilmesi hastalıkların bulaşma ve bağışıklık sistemlerinin zayıflaması ihtimalinin artması anlamına gelir. Tarımsal ticaretin büyümesi, “hayvancılık devrimi” ile birlikte et tüketiminin arttığı Küresel Güney’de yoğunlaşan, ama dünya çapında etkili bir olgudur. Mike Davis’in dediği gibi:
Kümes ve büyük-küçük baş hayvancılığın endüstrileşmesinin dünya çapındaki ikonu… her sene 2,2 milyar tavuğu öldüren Tyson Foods [şirketi]… dikine koordine edilen büyük ölçekli üretimin, anlaşmalı üreticilerin sömürülmesinin, ilkel anti-sendikacılığın, iş kazalarının kalesi olmanın, atıkların kontrolsüzce doğaya salınımının ve siyasi yozlaşmanın dünya çapında eşanlamlı sözcükleri haline geldi. Tyson gibi canavarların küresel hükümranlığı, küçük üreticileri ya büyük ölçekli tavuk ve domuz eti üretimine entegre olma ya da yok olma cenderesine sürüklüyor… Bütün tarımsal faaliyet alanları çiftçilerin kanatlı hayvan bekçisi pozisyonuna itildiği kümes hayvancılığı mağazalarına dönüşüyor.[43]
Fakat problemin yegane kaynağı bu modern endüstriyel hayvancılık kompleksi değil. Wallace’ın isimsiz bir yazarın Chuang dergisinde yer alan yazısından aktardığı gibi:
Buna ekonominin uç kısımlarındaki benzer yoğunlaşmış işlemler ekleniyor. Yerel ekosistemlere daha yoğun zirai-iktisadi saldırılar düzenlemeye zorlanan halk, “yabani” türlerle gitgide daha fazla temasa geçiyor… salgınlar genel olarak iki kategori altında incelenebilir. Birincisi tarımsal ekonomik üretimin çekirdeğinden doğan salgınlar, ikincisi ise bunun arka cephesinden kaynaklananlar… Sermayenin temel mantığı; önceleri izole kalmış veya zararsız olan virüslerin, salgınlara yol açan türlerin ayakta kalmasına hizmet eden aşırı rekabetçi çevrelere taşınmasına yardım eder. Bu yeni türler hızlı yaşam çevrimi, zoonoz kabiliyeti… ve yeni bulaşma yöntemlerine hızlıca uyum sağlama gibi özelliklere sahiptir.[44]
Başka bir deyişle yeni virüslerin ortaya çıkışında sadece endüstriyel tarım firmaları değil, aynı zamanda ekosistemlerin gittikçe daha fazla rahatsız edilmesi ve ticari mal üretiminin artması da rol oynar. Bu hem farklı hayvan türlerinin bir araya getirilmesi hem de insanlarla diğer hayvanların irtibatlanması sonucunu doğurur; böylece yeni patojenler dolaşıma girer. Birkaç örnekle açıklayalım: 1960’lardaki Bolivya kanamalı ateşi hastalığı kemirgenlerden tarım işçilerine bulaştı. 1963-1964 salgını şöyle ortaya çıktı: San Joaquin bölgesinde büyük sığır çiftliklerinin sahiplerinin 1952 devrimiyle birlikte mülklerine el kondu ve bunlar kapandı; işsiz kalan tarım işçileri kendilerine geçim sağlamak için sık ormanlara girip tarım yapmak zorunda kaldılar. Bunu yaparak kemirgenlerin doğal habitatlarını rahatsız etmiş oldular; onlar da köyleri işgal etti – bu, sıtmayı kontrol altına alabilmek için DDT kullanımının kedi nüfusunu azaltmasının da bir sonucudur.[45] Yol yapım çalışmaları, kemirgenleri göç etmeye zorladığından hastalığın ülke çapında daha fazla yayılmasına yol açtı.[46] 1990’ların sonunda Güneydoğu Asya’da nipah virüsünün ortaya çıkmasının nedeni domuz yetiştiriciliğindeki artıştı. Yarasaların doğal habitatlarının kuraklık ve insan eliyle oluşan ormansızlaştırma nedeniyle virüs, domuzlara yarasalardan (büyük ihtimalle yarasa dışkıları vasıtasıyla) bulaştı.[47] Günümüzün özellikle önemli örneklerinden birisi de Batı Afrika’da 2013’te salgına neden olan ebola virüsüdür; bulaştığı insanların % 90’ını öldürdü. Gine Savanası Bölgesi’nde Amerikan, Avrupalı ve Çinli çok uluslu şirketlerin haksız toprak ele geçirmeleri, beslenme ve barınma ihtiyacındaki yarasaları genişleyen palmiye yağı plantasyonlarına doğru çekti; bu da zoonos koşullarını yarattı.[48]
Bu durum tarımsal faaliyetlerin denetimsiz genişlemesi neticesinde son dönemde daha da vahimleşti. Bu yüzden Wallace, kendisiyle yapılan son röportajlardan birisinde şunları söyledi: “[Endüstriyel tarımın yanında] sermaye, balta girmemiş ormanların ve küçük çiftçilerin elindeki toprakların gasp edilmesinde başı çekiyor. Bu yatırımlar ormansızlaşmayı ve hastalıkları ortaya çıkaran gelişmeyi doğuruyor. Bu geniş topraklardaki çeşitlilik ve kompleks yapı önceden gün yüzüne çıkmamış patojenlerin yerel insan topluluklarına ve besi hayvanlarına bulaşmasına elverişli bir ortam yaratıyor”. Bu süreç, sistemin merkezinden boşalan sermaye akımı vasıtasıyla gerçekleşiyor: “Velhasıl, sermayenin merkezleri – Londra, New York ve Hong Kong gibi yerler – bize bulaşan hastalıkların öncül merkezleri olarak görülmelidir”.[49] Zoonos vakaların artmasında toprağın kullanımındaki değişim kadar iklim değişikliğinin neden olduğu ekolojik bozulmanın hızlanması da etkilidir.
Bu iki ucu keskin tehdidin büyümesi son yıllarda ortaya çıkan grip salgınlarında kendini gösterir. Bunlardan birincisi ilk önce 1997’de Hong Kong’da tavuk çiftliklerinde ortaya çıkan “kuş gribi”ydi; gribe yol açan virüs, H5N1 olarak bilinen alışılmadık bir türdü. Başlangıçta pek çok tavuk öldü. Yıl sonuna doğru H5N1 testi pozitif çıkan 18 kişi hastane yatmış, bunların üçte biri ölmüştü. Aralık 1997’de Hong Kong’daki “ıslak pazar”da satılan tavuklar hastalandı; bundan yine H5N1 sorumluydu.[50] Hong Kong’daki “çiftlikler… tavukların (kuşlar için) çok stresli, büyük sürüler halinde yaşadıkları işletmelerden ve kuşların diğer çiftlik hayvanlarıyla birlikte özgürce dolaştıkları ve ördek ve kaz gibi vahşi hayvanlarla karıştıkları akarsu ve havuzların olduğu küçük işletmelerden [oluşuyor]”. Aynı zamanda piyasa dalgalanmalarına karşı canlı kuşlar depolayan “büyük ambar”lar vardı. Bu plansız ve yetersiz düzenlemelere tabi endüstri “çeşitli türlerin kapatıldığı karmakarışık kafesler”den oluşan pazar için üretim yapıyordu. Bu türler arasında “ördek, kaz, keklik, bıldırcın, güvercin ve çeşitli vahşi kuşlar”ın yanı sıra memeliler ve sürüngenler yer alıyordu.[51]
Bu üretim sistemleri ana ülke Çin’deki üreticilere yaşamsal olarak hem bağlı hem de onların büyük baskısı altında. Hong Kong’la sınırı olan Guangdong, savaş sonrası dönemde ABD’nin öncülük ettiği endüstriyel tavuk yetiştiriciliğine öykünen yeni yöntemlerin bir çeşit laboratuvarı rolü oynuyordu.[52] Davis’in belirttiği gibi Guangdong “gribin evrimleşme merkezi”dir.[53] İki Taylandlı kardeşin kurduğu, Deng Xiaoping’in 1978’den itibaren Çin ekonomisini dünyaya açmasından kurnazca istifade eden ve temel olarak ABD’li Tyson firmasının metotlarına öykünen Charoen Pokphand şirketi bu hikayede kritik bir rol üstlenir.[54] Endüstriyel tarıma yöneliş sadece virüslerin çoğalmasını değil, aynı zamanda en tehlikeli olanların seçilimine de neden olur. Wallace’ın dediği gibi:
Patojenler; başkalarına bulaşmalarını engelleyecek şekilde konaklarına büyük bir zarar verecek düzeyde evrim geçirmekten kendilerini sakınmak zorundalar. Eğer bir patojen başka birisine bulaşmadan önce konağını öldürürse, kendi aktarım zincirini kırmış olur. Fakat patojen yeni bir konak fırsatının çok daha erken karşısına çıkacağını “bilirse” ne olur? Öldürücü olmak patojenin yanına kar kalır, çünkü kendi konağını öldürmeden önce zincirdeki diğer uygun halkaya başarılı bir şekilde bulaşmış olacaktır… [Endüstriyel] çiftliklerde gribin öldürücülük düzeyi üzerinde başka basınçlar da söz konusudur. Buralarda yetiştirilen hayvanlar uygun büyüklüğe geldikleri anda öldürülür. Tavuk, ördek veya domuz kurban gitmeden önce bu hayvanda yerleşik grip enfeksiyonu aktarım zincirinde yer alan diğer herhangi bir hayvana hızla ulaşabilmelidir.[55]
Kümes hayvanlarının iki yönlü değiş-tokuş edildiği Guangdong-Hong Kong hattı bu yüzden ölümcül grip virüsü için ideal bir alan oluşturuyordu. Büyüyen, endüstrileşmiş (ama eksik düzenlemelere tabi), farklı kuşların birlikte yetiştirildiği, hem bölgenin sulak arazilerine hem de “ıslak pazar”lara doğru genişleyen çiftçilik modeli bu yörede bir araya geliyordu. Sonrasında kazlarda bulunan bir virüs türü ile bıldırcınlarda bulunan iki grip virüsünün bir araya gelmesiyle H5N1 virüsü ortaya çıktı.[56] Salgın; büyük bir itlaf dalgası, temizleme amacıyla pazarların kapatılması, pazarda farklı türlerin ayrı ayrı satılma hükmünün getirilmesi ve canlı ördek satışının yasaklanması yoluyla kontrol altına alındı. 200 milyondan fazla kuş öldü veya itlaf edildi.[57] H5N1’in şimdiye kadar sadece birkaç vakada insandan insana bulaşması ve küçük bir ölçekte yaşanması sayesinde bu önlemler işe yaradı.[58] DSÖ’nün kayıtlarına göre en fazla etkilenen ülkeler Mısır, Endonezya ve Vietnam oldu. Toplam 861 insanda hastalık belirtisi görüldü; bunların 455’i öldü.[59]
Fakat 21. yy.ın ilk grip pandemisine neden olan virüs H5N1 değildi. Onun yerine 2009’da yeni bir tehdit baş gösterdi: 1918 pandemisine yol açan virüsün değişik bir biçimi olan H1N1. Üstelik bu salgın Güneydoğu Asya’nın “ıslak pazar”larında değil Kuzey Amerika’da ortaya çıktı. ABD’de ilk vakaların tespit edilmesine kadar insandan insana bulaşma çoktan mümkün hale gelmişti. Hastalık, çoğunlukla büyük ölçekli endüstriyel faaliyet alanı haline gelmiş Meksikalı domuz sürüleri vasıtasıyla yayıldı.[60] Hastalığa neden olan virüs türü “insan, kuş ve biri Kuzey Amerikan ve diğeri Avrasyalı iki farklı domuz soyu”nun gen bölümlerini bir araya getirmişti.[61] DSÖ hızlıca domuz gribini bir pandemi olarak ilan etti. Neyse ki virüsün, mevsimlik gribin öldürme oranına sahip, nispeten zayıf bir tür olduğu ortaya çıktı. Bunun sonucunda, ama özellikle British Medical Journal’da (Britanya Tıp Dergisi) bir dizi DSÖ uzmanının aşı ve anti-virüs üretiminden kar elde eden ilaç firmalarından para aldıklarını ortaya çıkarmasından sonra DSÖ’ye karşı büyük bir tepki ortaya çıktı.[62] Bu, sağlık hizmetlerinin kamu yerine özel sektörde üretilmesinin doğurduğu tehlikeyi ortaya koyar. Gözünü kar hırsı bürümüşlerin tıbbi kurumsal yapıya sızması halinde bu kurumların şüphe veya öfke uyandırması şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte H5N1 ve H1N1’i ucuz atlatılmış veya ertelenmiş felaketler olarak değerlendirmek gerekir; ilki önemli ölçüde insandan insana bulaşma kapasitesine daha ulaşamamasından, ikincisi ise şu anki biçiminin özellikle öldürücü olmamasından dolayı.
Ancak aynı şey, önceki iki koronavirüs salgını için söylenemez. 2003’te Guangdong’da bir koronavirüs türü, beraberinde bölgede bir sürü zatürre vakası yaratarak ortaya çıktı. Bunun sonucunda görülen SARS (Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu) hastalığı %10 düzeyinde bir ölüm oranına sahipti. SARS’ın kaynağı büyük ihtimalle bir dizi koronavirüsün deposu olan Çin nalburunlu yarasası ile insanlar arasındaki köprü görevi gören diğer hayvanlarla birlikte bölgedeki “ıslak pazar”da satılan “maskeli palmiye misk kedisi” idi.[63] SARS’ın ortaya çıkışı Wallace’ın kent-kır etkileşimi argümanını yansıtır. Guangdong’un hızlı büyümesi geniş bir “kent çevresi” bölgesi yarattı. Bu bölgenin öne çıkan özelliği sadece “sanayi ve tarımın veya kentsel ve kırsal faaliyetlerin birlikte var olması değil, aynı zamanda bu iki sektörün karşılıklı birbirine bağımlı olması”dır. Bu süreç Çin’in dünya ekonomisine açılmasından itibaren hızlandı. “Reform öncesi dönemde kent-kır etkileşimi oldukça sınırlıydı… iktisadi kaynakların dağıtımının ve fiyatların merkezi olarak belirlenmesi ve şehirle kır arasında görünmez ama etkili bir ‘duvar’ oluşturan nüfus hareketliliğinin kontrol edilmesi nedeniyle… Reformlardan beri liberal ve esnek ekonomi politikalarının tedavüle sokulması şehirliyle köylünün kendiliğinden ve doğrudan etkileşime geçmesinin ve kent-kır ilişkilerinin yeniden düzenlenişinin yolunu açtı”.[64]
Hastalık 2002’nin sonlarına doğru o zamanki nüfusu 10 milyon olan Guangzhou kentine ulaştı. Buna rağmen Çin hükümet yetkilileri 11 Şubat 2003’e kadar ne kendi ne de uluslararası sağlık kurumlarıyla salgın hakkında bilgi paylaşımında bulunmadı.[65] SARS ancak 2004’te devlet tarafından idare edilen büyük bir karantina, hastalık tespiti ve temizlik programı sayesinde kontrol altına alınabildi;[66] pek çok açıdan bu uygulamalar 2020’in başında devreye sokulan önlemlerin provası gibi işlev gördü. Fakat Covid-19’da işler bu kadar basit değil. SARS’a yakalananlar çoğunlukla ancak çok hasta ve güçten düşmüş oldukları vakit hastalığı bulaştırma özelliğine sahip oluyorlardı. Şu anda son derece geniş bir alana çoktan yayılmış olan Covid-19’da ise durum böyle değil.[67]
MERS (Ortadoğu Solunum Yolu Sendromu) hastalığına yol açan, çok daha tehlikeli (öldürme oranı üçte bir) bir koronavirüs 2012’de Suudi Arabistan’da ortaya çıktı. Ortadoğu’da geniş bir bölgeye, Avrupa’ya, Asya’ya ve Kuzey Amerika’ya yayılan salgın 2494 vakaya ve 858 kişinin ölmesine neden oldu.[68] Bu hastalıkta yarasalarla insanlar arasındaki köprü, çöl devesi oldu; devenin bu virüsün çeşitli formlarını taşıdığı on yıllardır biliniyor. Günümüzde petrol zengini ve yaygınca şehirleşmiş Arap ülkelerinde develer, et tüketiminin zorunlu kaynağı veya yük hayvanı olarak beslenmiyor; bunun yerine daha çok bir statü sembolü (örneğin deve yarışları ve gösterileri için) veya et veya süt ürünleri satışı için kullanılıyorlar. Suudi Arabistan’da yoğun bir deve yetiştiriciliği gerçekleştiriliyor. Bunun yanında ülke bol miktarda canlı deve ithal ediyor (2013’te ülkede kesilen develerin % 70’i ithaldi). Ayrıca develer yarışlar ve gösteriler için çeşitli Arap ülkeleri arasında taşınıyorlar. Bu ticari faaliyetler, farklı sürülerdeki farklı koronavirüs tiplerinin karışmasına ve sonuçta MERS salgına neden oldu.[69]
Covid-19’un ortaya çıkışı
SARS ve MERS’te olduğu gibi Covid-19’a da bir betakoronavirüs neden oluyor. Salgının başlangıç noktası olduğu düşünülen 11 milyon nüfusa sahip Wuhan, Orta Çin’de yer alan ve denizle bağlantısı olmayan Hubei eyaletinin başkenti. Guangdong’un kuzeyinde yer alan bölge, doğusundaki Jiangsu ile birlikte Çin’in endüstriyel büyümesinin motoru konumunda. Wuhan, su yolu ve sonradan demiryolu ağının merkezi olması hasebiyle 20. yy.ın başlarında ekonomik ve politik olarak önemli bir kentti. 1949’da kurulan Çin Halk Cumhuriyeti’nin devlete ait ağır sanayiye (özellikle demir ve çelik) ve sonrasında otomobil sanayisine ev sahipliği yaptı.
1970’lerin sonlarında Çin ekonomisinin dünyaya açılmasıyla birlikte önemini deniz kıyısındaki bölgelere kaptırdı. Buna karşın son dönemde Çin’in inşaat furyasının içine çekilmiş durumda: “Wuhan elinde fazla fazla bulunan inşaat malzemeleri ve mühendisleriyle sadece bu balonu şişirmekle kalmadı, aynı zamanda bunu yaparak kendi kendisini bir emlak cennetine dönüştürdü”.[70] HSBC bankasının bir raporuna göre 2008-2017 arasında Wuhan’ın nüfusu beşte bir oranında arttı; Çin’in diğer yerlerinde olduğu gibi yeni gelenlerin pek çoğu göçmendi. Şu anda göçmenler kent nüfusunun üçte birini oluşturuyor. 2017’de konut yatırımları 26,8 milyar $ oldu; konaklama ücretleri de son on yılda dört katına çıktı. Kentin en zengin adamı olan Yan Zhi 2018’de 10 milyar $’ı bulan servetinin çoğunu emlaktan kazandı.[71]
Çok sayıda kent sakini gıda alış-verişlerini “ıslak pazar”da gerçekleştiriyor. Bu bağlamda Covid-19’un çıkma nedeni de bu görünüyor. Buna rağmen Wallace’ın işaret ettiği gibi “her ne kadar endüstriyel çiftlikler ve ‘ıslak pazar’lar arasındaki fark çok önemli olmasa da ikisi arasındaki benzerlikleri (ve diyalektik ilişkiyi) gözden kaçırma ihtimalimiz var”:
Artık endüstriyel ürünler haline gelen, Çin’de ticareti çok fazla yapılan ve “ıslak pazar”larda alınıp satılan ürünler ile egzotik yiyecekler, ekonominin liberalleştirilmesinden beri yan yana var oluyorlar… Gerçekten iki gıda grubu da toprağın kullanımı yoluyla entegre olmuş olabilir. Büyüyen sınai üretim mantığı gittikçe artan oranda sermayeleşen yabani hayvan eti üretimini son balta girmemiş alanlara doğru itiyor ve böylece geniş bir yelpazede yer alan, pandemiye yol açabilecek potansiyele sahip patojenleri gün yüzüne çıkarıyor olabilir. Gittikçe büyüyen kent çevreleri ve artan nüfus yoğunluğu yabani hayvanlar ile yeni yeni şehirlileşen kır nüfusu arasındaki arabirimleri ve teması artırıyor olabilir. Dünya çapında yetiştiriciliğe konu olan en vahşi hayvanlar bile [tarımsal] değer zinciriyle bağlanmış durumda. Bu türler arasında deve kuşları, kirpiler, timsahlar, meyve yarasaları ve şu anda yarı yarıya sindirdikleri çekirdeklerden dünyanın en pahalı kahvesinin üretildiği misk kedileri yer alıyor. Daha bilimsel olarak bile tanımlanmamış yabani türler yemek piyasasında karşımıza çıkabiliyor. Örneğin böyle bir kısa burunlu küçük köpek balığı türü ilk defa Tayvan’da bir pazarda görüldü. Bütün bu türlerin gıda ürünü olarak değerlendirilmesi gün geçtikçe artıyor. Doğa; bölge bölge, tür tür fakirleştirildikçe geriye kalanlar çok daha pahalı hale geliyor.[72]
Gerçekten de Çin’in ulusal düzeyde izlediği politika ve bölgesel ve yerel liderlerin birbirleriyle yürüttükleri rekabet yüzünden vahşi hayvan yetiştiriciliği gelişti ve kırsal sanayinin motoru olarak görülmeye başlandı. 2017’de vahşi hayvan yetiştiriciliği 71,25 milyar $’lık bir ekonomi haline geldi.[73]
Covid-19 süratle Wuhan’ın ötesine taştı. Bunda sadece dünya nüfusunun önceki zamanların çok ötesinde birbiriyle bağlantılı hale gelmesi değil aynı zamanda yolculukların, patojenlerin kuluçka döneminden çok daha kısa sürmesi etkili oldu. Yolcular belki de hiç semptom göstermeden yolculuklarında varmak istedikleri yerlere vardılar ve farkında olmaksızın hastalığı yaymaya başladılar. 2003’teki SARS salgınına geri dönersek, o zamanlar Hong Kong tek başına bağlantı noktasıydı;[74] şimdi ise Çin şehirlerinin kendileri diğer yerlerle yoğun bağlantılara sahip. Wuhan’ın ülke dışındaki 60 noktaya uçuşların düzenlendiği kendi uluslararası havaalanı var.[75] 2019’da Çin’de 515 milyon ülke içi uçuş gerçekleşti; 2000’de 6,2 milyon olan uluslararası uçuş sayısı ise 2016’da 51,62 milyona ulaştı.[76]
Çin’in şehirleşme ve büyüme rakamları yüksek seyrederken sağlık hizmeti harcamaları düşük seviyelerini koruyor. “Çoğu kamu harcaması beton ve asfalt altyapısına yönlendiriliyor: köprüler, yollar ve sanayi için ucuz elektrifikasyon”. Bu, diğer yerlerdeki sanayileşmenin erken dönemlerindeki bazı koşulların yeniden ortaya çıkarak “temel sağlık hizmetlerinin genel olarak bozulması”na yol açtı. Kişi başına düşen kamusal sağlık harcamaları “diğer ‘üst-orta gelirli’ ülkelerden bile daha düşük ve… Brezilya, Belarus ve Bulgaristan’ın yarısı kadar”.[77] Dahası, kırdan kente göçmüş pek çok Çinli, doğdukları yerleri bıraktıklarında sağlık hizmetlerine erişemez hale geliyor; bunlar, bir salgının Çin ve dünya çapında yayılması için son derece uygun koşullardır.
Ekonominin indirdiği darbe
Son yıllarda Çin, kendisini dünyanın en büyük mal ihracatçısı ve hammadde ithalatçısına dönüştürdü. Küresel giyim ve tekstil ihracatının %40’ını; ofis, veri işleme ve telekom cihazlarınınkinin yaklaşık üçte birini; demir ve çeliğinkinin %13’ünü; entegre devreli elektronik parçalarınkinin %14’ünü kontrol ediyor.[78] Bununla birlikte Çin sadece bir ihracat dinamosu değil; kendisini küresel üretim ağının merkezinde konumlandırdı ve bölgesel ve uluslararası düzeyde entegre olmuş durumda. Bu durum özellikle elektronik alanında geçerli. Zhejiang, Guangdong ve Henan gibi bölgelerde karantina koşulları ve fabrika kapatmaları neticesinde Apple gibi firmaların tedarik zinciri hasar gördü. Apple’ın iPhone üreticisi, Tayvanlı dev şirket Foxconn, yılın ilk çeyreğindeki gelirinin %45 düzeyinde azalmasını bekliyor. Ülke çapında sanayide satın alma yöneticileri endeksi (beklenen ekonomik faaliyetler konusunda anahtar role sahip bir ölçüm) tüm zamanların en büyük azalmasını yaşıyor; bu, 2008 krizinden bile daha kötü.[79]
Çin ekonomisinin yavaşlaması ve sonrasında küresel ekonomiye darbe vuran Covid-19, küresel ölçekte borsa çöküşlerini tetikledi. Mart ayının ortasına kadar Amerika ve Avrupa piyasaları tarihlerindeki en büyük düşüşleri yaşadı. Enerji sektöründeki fiyat savaşı, borsa sarsıntılarını daha da şiddetlendirdi. Geçtiğimiz üç sene boyunca Suudi Arabistan ve Rusya gibi petrol üreticisi ülkeler, üretimi sınırlandırarak petrol fiyatlarının nispeten yüksek tutulması konusunda işbirliği yapıyorlardı. Çin sanayisinin yavaşlamasıyla birlikte Suudi veliaht prensi Muhammed bin Salman (MBS diye anılır), Putin’i üretimi sınırlandırması için ikna yolları aramaya başladı. Putin ise yüksek petrol fiyatlarının Amerikan kaya petrolü üretimine (yüksek fiyatlar bu endüstri için yaşamsal nitelikte) destek sağlayacağını düşünüyordu. Kaya petrolü üretimi, Amerika’yı hem Rusya’nın hem de Suudi Arabistan’ın önüne geçirerek dünyanın en büyük petrol üreticisi konumuna getirebilir. Dahası, ABD’nin Rus devlet enerji şirketi Rosneft’e yaptırım uygulaması Putin’i sinirlendirmişti. Rusya fiyatların düşmesine izi verdi ve Suudi Arabistan’la ittifakını sonlandırdı. Buna karşılık MBS de piyasayı petrole boğdu ve fiyat savaşını başlatmış oldu.[80]
Yeni bir ekonomik durgunluk dönemi ufukta göründü; merkez bankaları kesinlikle böyle düşünüyor. 3 Mart’ta Amerikan merkez bankası FED, acil bir toplantı yaptı ve faiz oranını %0,5 oranında azalttı; bu, 2008-9 krizinden beri ilk defa oluyor. Ayrıca finansal piyasalara (özellikle şirketlerin bono ve benzeri teminatlar karşılığı kısa vadeli fon ihtiyaçlarını karşıladıkları “repo” piyasalarına) para pompalama sözü verdi. Bir hafta sonra İngiltere merkez bankası faiz oranını azaltarak FED’i izledi. Politika faizi zaten negatifte olan Avrupa Merkez Bankası ECB, yatırımcılar için daha sınırlı bir heyecan dalgası yarattı; yürürlükte olan parasal genişleme programını genişletti. Sonra 15 Mart’ta FED, yeni bir duyuruyla faiz oranını sıfıra yakın bir düzeye düşürdü, tahvil alımlarını artırdı ve diğer merkez bankalarına dönük dolar arzını artırmak için yeni “swap mekanizmaları” önerdi. Repo piyasalarına odaklanma ve küresel finansal sistemini yağlamak için dolar arzını artırma, 2007’deki gibi bir likidite krizinin çıkması korkusunu ve on yıl önce alınan acil tedbirlerin güçlü yankılarını yansıtıyor.[81] Başka bir ifadeyle ekonominin üst düzey yöneticileri bunun 2008-9 kriziyle boy ölçüşebilir bir kriz olabileceğine inanıyor.
Buna rağmen her ne kadar Covid-19, küresel durgunluğu tetikleyebilirse de esas nedeni değildir. Dünya sistemi Covid-19’dan önce zaten fazlasıyla hastaydı.[82] Bunun kökenleri uzun bir dönem boyunca gözlenen düşük karlılık oranları ve ekonomiyi 2008-9 durgunluğundan çıkarma yöntemlerinde yatıyor. 2018’de yazdığım gibi: “2008-9 durgunluğu uzun zamandır düşük seyreden karlılık, finansallaşmanın işlevsiz biçimleri ve devletlerin eylemlerinin yarattığı, sistemin uzun zamandır ertelenen bir kriziydi. 1930’lar düzeyinde bir çöküşe izin verilmemesi uzun döneme yayılan bir bunalım olarak bize geri döndü; göreli olarak kırılgan ve belirsiz büyümenin uzatmalı dönemi”.[83] Krizin erken dönemlerinde egemen sınıflar tarafından alınan tedbirler – teşvik paketleri, faiz indirimleri ve parasal genişleme – şu anlama gelmekteydi:
Kapitalizm, belirgin bir şekilde finansallaşmış bir yaşam destek ünitesine bağlandı… Görünüşte alınan tedbirlerin hedefi şirketlere kredi akışının sağlanarak üretimin artırılması. Fakat düşük karlılık koşullarında bu gerçekleşmedi. Hızlı sermaye birikimi ancak yatırımcılar üretimin karlı olacağına inandıkları zaman gerçekleşir. Ama bunun yerine para, bankacılar tarafından elde tutuldu veya yüksek getirili ama riskli finansal yatırımlara doğru aktı… Buzdağının altındaki krizin çözümünü ertelediği gibi aynı zamanda finansallaşmış banka kurtarma operasyonunu spekülasyona boğdu; bu arada zenginlerin varlıklarının değerini artırdı.[84]
Financial Times’ta yer alan “Bir Sonraki Borç Krizinin Tohumları” başlıklı yazısında John Plender 2019’un üçüncü çeyreğinde küresel borç stoğunun rekor kırdığından bahsetti; toplam 253 trilyon $’a ulaşan küresel borç, küresel GSYİH’ın %322’si düzeyinde. Bu borcun çoğu, finans dışı şirketlerin kendi aralarındaki borç. Verili bozuk durum dikkate alındığında bu şirketler kendi borçlarını ödemekte zorlanabilirler.[85] Başka bir deyişle 2008-9’da başlayan cansız ve istikrarsız büyüme döneminin sonlarına gelmiş olabiliriz. Financial Times’ta çıkan başka bir yazıda değinildiği gibi:
Şirketler on yıldır tıka basa borçla beslendi… 2008 finansal krizini takiben ekonomilerini sarsarak kendine getirmek isteyen merkez bankalarının faiz oranlarını düşürmelerinin ardından borçlanma maliyetleri tepe taklak oldu. Daha güvenli olan hükümet tahvillerinin getirisinin açlığını çeken yatırımcılar, riskli şirketlere borç vermeyi ab-ı hayat olarak gördüler. Morgan Stanley Yatırım Yönetimi baş küresel stratejisti Ruchir Sharma, Amerikan şirketlerinin altıda birinin faiz ödemelerine yetecek kadar bile nakit akışına sahip olmadıklarını tahmin ediyor. Borç piyasaları böylesi “zombi” borçluları yeniden finanse ettiği müddetçe bunlar iflası ertelemeye devam edebildiler. Fakat şimdi bunun faturası belirmeye başladı.[86]
Şimdiye kadarki yaşananlardan çok daha geniş ölçekte bir “karsız firma temizliği” gerçekleşmediği müddetçe kar oranlarının düzelmesi pek muhtemel değil. Bu bağlamda faiz oranlarının sıfıra yakın veya negatif olduğu ve merkez bankaları bütçelerinin önceki varlık alım tutarlarıyla dolu olduğu koşullarda para politikasının etkinliği sınırlıdır. Plender’ın iddia ettiği gibi “çok düşük ve negatif faizlerin geçerli olduğu bir dünyada bir kredi çöküşü” ile karşı karşıya kalabiliriz. Hala merkez bankacılığının hareket alanı olsa da Plender bunun “küresel ekonominin şu an karşı karşıya bulunduğu borç tehdidini azdıracağı gibi aynı zamanda asıl finansal krizle elele giden işlevsiz para politikası yöntemine güç kazandırma”[87] riskini taşıdığını belirtir. Politikalara yön verenlerin ve yorumcuların çoğu şu an maliye politikasına dönüşü savunuyor, çünkü bir krizi bertaraf etmek için kullanılan geleneksel araçların çoğu kullanılmış durumda ve cephane azalıyor. Yine de Michael Roberts’ın işaret ettiği gibi basitçe kamu harcamalarıyla birlikte açık bütçe politikası izlemenin zaten düşük olan ve düşmeye devam eden kar oranları söz konusuyken ekonomik büyümeyi sağlayabilme ihtimali azdır; Küresel Güney’in zayıf ekonomileri için ise bu olasılık sıfırdır.[88] Bu durumun sonucu büyük bir bunalım olabilir.
“Rehavet mi otoriterlik mi” kıskacı
Pandemiye karşı hükümetlerin tepkileri farklılık gösteriyor. Esasen bu durum epidemiyolojik [salgın bilimi] veya virolojik [virüs bilimi] bir anlaşmazlıktan kaynaklanmıyor (gerçi bu yazının yazıldığı sırada Covid-19 hakkındaki bilgilerimizin azlığı pek çok bilinmeyeni de beraberinde getiriyor). Tepkilerin farklılaşması çok daha temelde; çelişkilerle dolu bir dünyaya entegre olmuş kapitalist devletlerin sınıf ayrımına dayalı olmasını yansıtıyor. Sistemin efendilerinin ilk tipik tepkisi, rehavet biçiminde kendisini gösteren, insanları hayatları pahasına üretimin ve sermaye akımının devam etmesine hizmet etmeye zorlamaktı. Ancak pandeminin gelecekteki kar yapma olasılığını tehdit ettiği açıkça ortaya çıkınca çarnaçar tepeden inme önlemlere sarıldılar.
Çin’de uygulanan karantina en yüksek noktasında 760 milyon insanı kapsadı.[89] Büyük işyerleri kapatıldı ve hareketlilik sınırlandırıldı. Sonuç olarak Çin, virüsün yayılmasını yavaşlatmış gibi görünüyor; yine de insanların kafasında resmi yetkililer hakkındaki soru işaretleri ve kontrollerin hafifletilmesinden sonra virüsün tekrar kendini gösterip göstermeyeceği sorusu asılı kalmaya devam ediyor. Bunun bir nedeni hükümetin, işyerlerini hızla yeniden açmak istemesi.
Ek olarak, Çin’in övgülere boğulması hususunda sol, üç nedenden ötürü dikkatli olmalı. Öncelikle, bazen otoriter devlet makinası, liberal demokrasilerin yapamayacağı şeyleri becerebilir. Yine de bu, diktatörlüğün demokrasiden daha üstün olduğu (bu, “Mussolini trenlerin zamanında çalışmasını sağladı” argümanına benziyor[90]) anlamına gelmez. On binlerce insanın stadyumlarda eğreti koşullar altında izolasyona zorlanması, kitlelerin online ve sokak kameralarıyla izlenmesi sosyalistler için bir model veya gerçekten kamu sağlığını korumanın etkin bir yöntemi olamaz.[91] “Aşırı, sert uygulamalar”dan oluşan Çin’deki tedbirler, Cezayir veya Filistin’deki isyanlar sırasında uygulananlar ile aynı; tek farkı Çindekiler’in dünya nüfusunun önemli bir kısmının ikamet ettiği “mega kentler” üzerinde gerçekleştirilmesi.[92]
İkincisi, yüzeysel olarak bakıldığında etkili merkezi baskı, Çin devletinin gerçekte olduğundan daha güçlü ve tutarlı olduğu sanısını uyandırıyor. Bu konuda yine Chuang’ta yazan isimsiz yazar, en iyi yorumu yapıyor. Merkezi devlet aygıtı, çabalarını nihayet Wuhan’a yoğunlaştırdığı esnada ülkenin genelinde “yerel yetkililere ve halka harekete geçmeleri için çağrı yapmak ile bu çağrılara cevap vermeyenleri sonradan bir dizi cezaya tabi kılmak”tan[93] mürekkep bir politikaya bel bağladı. Hubei dışında bu çağrılara uyma, birbirinden oldukça farklı bir düzeyde gelişti. Bunun sonucunda bazı bölgelerde keyfi zorlamalara başvuruldu; örneğin Zhejiang’a bağlı dört şehre giriş çıkışları kontrol etmek için 30 milyon “yerel pasaport” çıkarıldı, “her haneden bir kişinin iki günde bir dışarı çıkmasına izin verildi”.[94] Çin’de bulunan gazeteciler New York Times’a şu bilgileri geçti:
Mao stili kitlesel kampanyaları andıran, tabandan yükselen bir hareketlenme uzun yıllardır Çin’de görülmüyor; esasen ön cephede yer alan salgını önleme tedbirleri komşuların birbirlerini gözetlemesi üzerine kurulu… Çin’in elinde yüksek teknolojik gözetleme aygıtları olmasına rağmen temelde kontroller yüz binlerce işçi ve gönüllüye dayanıyor; onlar vatandaşların ateşini ölçüyor, hareketlerini kaydediyor, karantinadakilere gözcülük yapıyor ve en önemlisi virüs taşıma ihtimali olan yabancıları uzak tutuyorlar.[95]
Çin’in uyguladığı politikanın yamalı bohçayı andırması yerel ve bölgesel liderlerin içinde bulundukları rekabet ortamını yansıtıyor. Çinli bir profesöre göre: “Salgın resmi olarak ilan edildikten sonra merkezi hükümet, yerel yöneticiler üzerinde büyük bir baskı kurdu. Bu, eyaletler arasında rekabeti tetikledi ve yerel yöneticiler muhafazakarlığa sırtlarını dönüp radikalleştiler”.[96]
Üçüncü olarak [Çin’i övmek] Çin hükümetinin kusurlarını göz ardı etmek olur. SARS ve H5N1 örneklerinin de gösterdiği gibi son yıllarda salgın olayları düzenli olarak ortaya çıkıyor; buna rağmen başlarda Çin hükümeti salgına karşı harekete geçmedi. Aralık 2019’un başlarında ilk hastalık belirtileri görüldüğünde devletin buna cevabı, salgını örtbas etmeye çabalamak oldu; hastalık şüphesi olduğunu söyleyen tıp çalışanları susturuldu. Bunun en ünlü örneği Covid-19 nedeniyle ölen göz doktoru Li Wenliang’dır; onun ölüm haberi kitlesel öfkeyi tetikledi.[97]
Çin’in dışında bu yazının kaleme alındığı sırada Covid-19 vakalarının ve ölümlerinin en sık görüldüğü ülke İtalya’dır. İlk vaka tespit edilmeden önce virüs, kendini belli etmeden ülkede dolaşmış görünüyor. İtalya, yaşlı nüfusunun diğer yerlere göre daha fazla olmasından dolayı özellikle zayıf durumda. Yıllardır uygulanan kemer sıkma politikaları yüzünden zayıflayan sağlık sistemi şimdi kapasitesini aşmış bir halde ve yoğun bakım uzmanları şu anda hangi hastaya hizmet vereceklerine karar vermek zorunda oldukları bir noktaya itildiler.
Hükümet nihayet süpermarket ve eczaneler dışındaki dükkanları, okulları, üniversiteleri, bar ve restoranları kapattı; ama bankalar ve diğer işyerleri hala açık. Pek çok ülkede de benzer uygulamalar karşımıza çıkıyor; üretim araçlarının başında durma dışında işçilerin toplanması yasaklandı. Gerçekten de İtalyan patronlarının en büyük lobi kurumu Confindustria, hükümete “dengeli bir çözüm” bulması çağrısında bulundu; işyerlerinin kapatılması “kaçınılmaz olarak iş çevrimlerine ve istihdama darbe”[98] indirebilir. Bu çağrıya farklı akımlara mensup politikacılar cevap verdi. Aşırı sağcı Lega üyesi Lombardy valisi salgının “normal gribin birazcık daha fazlası” olduğunu ileri sürerken Milan’ın merkez sol tandanslı belediye başkanı “Milan durmayacak” kampanyası başlattı.[99] Başka bir tepki ise Mart’ın başlarında çalışanların kolları sıvadıklarını gösteren, kendiliğinden gelişen bir grev dalgası oldu. Grev; Termoli’de ve Napoli’nin yakınlarındaki Fiat fabrikalarında, Floransa’daki araba parçaları üreten fabrikalarda, Venedik’teki tersanelerde ve Cenova limanında gelişti. Çelikhanelerde ve giyim fabrikalarında da iş bırakma eylemleri düzenlendi.[100]
Hastalığın ilerleyişi Mart’ın ortasına doğru İtalya’nın Avrupa çapında görülecek salgın dalgasının habercisi olduğunu gösterdi. 16 Mart’a kadar 36 Avrupa ülkesi okulları tamamen veya kısmen kapattı, ülke içi seyahat kısıtlamalarını devreye soktu (bazıları sınırlarını da kapattı), çoğunlukla kamuya açık etkinlikler ve spor karşılaşmaları iptal edildi; bazıları dükkanları, kafeleri, sinemaları ve tiyatroları kapattı.
Bu sırada küresel kapitalizmin kalbinde Donald Trump’ın Covid-19 karşısındaki ilk tepkisi, kendisinin azledilmesi soruşturmasına benzeyen, Demokratik Parti’nin bir “hile”si olarak bunu kınamak oldu. Onun müttefiki, Ulusal Ekonomi Konseyi başkanı Larry Kudlow, virüsün “kısmen kontrol altına alındığı”nı belirtirken ve insanlara “işe devam etmeleri” çağrısında bulundu.[101] Ama en sonunda Trump ulusal acil durum ilan etmek zorunda kaldı; bir teşvik paketini devreye soktu ve federal kurumların fonlarını artırdı. Bunları Çin karşıtı öfke patlamaları ve sınır kapatmayla birleştirdi. Bu tehdidin salgın olarak ilan edilmesinin geciktirilmesi özel sektöre dayanan Amerikan sağlık sisteminin problemlerini azdırdı. En zengin ülkeler arasında en az Covid-19 testi yapılan ülke olan ABD’de yoğun bakım yatakları son derece az ve şu an boş olanlar daha da az. Sağlık hizmetlerine erişimde mali engeller oldukça yüksek. Tedavi sonrası, zorunlu karantina dahil her türlü tedavinin, tedavi görenlere faturalandırıldığı vakalar mevcut.[102]
Bir de Britanya vakası var. Tıpkı Trump gibi başbakan Boris Johnson’ın yılın ilk haftalarında bıraktığı izlenim rehavet pompalıyordu. İnsanlara yapılan ilk öneri olan ellerin yıkanırken “İyi ki Doğdun” şarkısının (Jacob Rees-Mogg’un önerisi milli marştı) söylenmesi önerisi bir kenara Britanya, virüsün yayılışını kontrol altına almaya dönük tedbirleri devreye sokmakta diğer ülkelerin gerisinde kaldı. Kuzey Batı İngiltere’nin eski bir bölgesel genel sağlık yöneticisi olan John Ashton, krize çözüm bulmak için toplanan hükümetin acil durum Kobra komitesinde gecikmeyi kınadı. “Bizimkiler, beş gün süren kriket oyununa kendini kaptırmış, 19. yy.ın sömürgecileri gibi davranıyor” dedi ve sağlık hizmetlerinde on yıldır süren kesintileri yerden yere vurdu.[103] 11 Mart’ta hükümetin bütçe harcamalarında yapılan 76 milyar pound’luk artışın bir kısmının ekonomik yavaşlamayı hafifletmeye dönük olduğu anlaşıldığında New York Times’ın attığı başlık “Birleşik Krallık Ekonomisini Virüsten Koruyor, Ama İnsanlarını Değil” idi. Yazıda şunlar dile getiriliyordu: “ülkenin ekonomiyi kurtarma planındaki keskinlik… salgına karşı alınan kamusal sağlık tedbirleri ile ciddi bir karşıtlık sergiliyor”.[104]
Ertesi gün Johnson, Britanya’nın krizin “frenlenmesi” aşamasından krizi “geciktirme” aşamasına geçtiğini ilan etti; hastalığın nüfus içinde yayılımını yavaşlatma peşine düşmüştü. Fakat insanların endişesini artıracak denli duygusuz bir konuşma yaptı. O konuşmanın hatıralarda kalacak sözleri: “Britanya halkına karşı açık sözlü olmalıyım: Pek çok aile sevdiklerini zamanından önce kaybedecek”.[105] Hükümetin baş bilimsel danışmanı Sir Patrick Vallance, Sky News kanalında yayımlanan ve çok konuşulan röportajında nüfusun %60’ının Covid-19’a yakalanması suretiyle “sürü bağışıklığı”na ulaşılabileceğini iddia etti. Lancet’in [hakemli tıp dergisi – çn] editörü Richard Horton’ın haklı olarak kınadığı[106] bu fikri başka yorumcular da dillendirdi. Bir dizi yazar, bu yaklaşımın sonucunun yarım milyon insanın ölmesi olacağını belirtti. Egemen sınıfın bazı kesimleri için bu ölümler çok bir şey ifade etmiyor. Daily Telegraph’ta yazan Jeremy Warner “tamamen tarafsız bir iktisadi perspektifle Covid-19, yardıma muhtaç yaşlıları itlaf ederek uzun vadede yararlı olabilir” diye yazdı.[107]
Fakat 16 Mart’ta Johnson’ın tüm “zaruri olmayan temas”tan kaçınılması tavsiyesiyle birlikte karantinaya doğru ani bir dönüş gerçekleştirildi; toplumun genelinden publar, kulüpler, restoranlar ve tiyatrolardan uzak durmaları ve hastalık karşısında en zayıf olanlardan kendilerini 12 hafta boyunca izole etmeleri çağrısında bulundu.[108] Hareketin yönü çok daha sert tedbirlerin alınacağını gösteriyor. Yaptıkları araştırma, hükümetin fikirlerinin değişmesini sağlayan Imperial College’da görevli akademisyenlere göre bu çağrı, virüsün yarattığı etkiyi sınırlamaya çalışırken onun toplumda yayılmasına izin verme anlamına gelen “yavaşlatma”dan hükümetin virüsün yayılışını tersine çevirmeye çalışacağı “engelleme”ye geçişe işaret ediyor.[109] İkinci yöntemin zayıf noktası eğer tedbirlerde bir gevşeme söz konusu olursa virüsün yayılmaya devam edebilecek olması; bu, 18 ay veya daha fazla süreyi kapsayan bir kısıtlama gerektirebilir. Bu, ekonomi üzerinde yıkıcı etkiler doğurabilir. 330 milyar pound’luk bir kredi garantisi tanınması ve sermayenin desteklenmesine dönük diğer tedbirler, Johnson’ın bu politika değişikliğine iştirak etti; ama öyle görünüyor ki eğer hükümet, salgını bastırma konusunda ciddi ise devletin ekonomiye müdahalelerini artmak zorunda kalacak.
Virüsün Doğu Asya, Kuzey Amerika ve Avrupa boyunca yayılımının izini sürmek nispeten kolay; ancak Covid-19’un Küresel Güney’de yaratacağı tahribat korkutucu derecede belirsiz. Sahra Altı Afrika’da kaç tane vakanın olduğunu bilmek mümkün değil, zira bu bölgede uygun test sürecini gerçekleştirebilecek sadece iki laboratuvar var ve ayrıca bölgedeki sağlık sistemleri yıllardır yapısal uyum politikaları tarafından kemiriliyor.[110] Afrika nüfusunun göreli olarak genç olması, daha sıcak bir iklime sahip olması veya pandemilere alışkın olan sağlık personelinin Covid-19’la mücadelede etkin olacağı gibi umutlu beklentilerin yarattığı iyimserlik büyük ihtimalle kof çıkacak.[111] Pandemi kıtaya ulaştığında HIV ve Ebola yüzünden zaten zayıf düşmüş halklar üzerinde yıkıcı bir etki doğuracak ve insanları yetersiz sağlık ekipmanlarının ellerine teslim edecek. 2015 rakamlarına göre 50 milyon nüfusa sahip Kenya’da yoğun bakım yatağı sayısı sadece 130.[112] Pandeminin diğer bir önemli merkezi haline gelen İran’da yaşananlar, bizi nelerin beklediği konusunda ufak bir giriş niteliğinde. İran’ın kişi başına sağlık harcamaları Kenya’nın neredeyse yedi katı, ama hastalık, sağlık sistemini çoktan çökertmeye başladı ve görünen o ki virüs, kontrol altına alınıncaya kadar ülkede bir müddet daha yayılmaya devam edecek.[113]
Sosyalist yanıt
Krize karşı üretilecek sosyalist yanıt, epidemiyolojinin ortak kabullerini içermeli. Virüs, salgının kontrol altına alınmasına dönük öncül çabaları boşa çıkartacak kadar yayıldığında önceliği ya yayılımı yavaşlatmaya ya da tersine çevirmeye vermeliyiz. Epidemiyolojistlerin kullandığı “temel bulaşıcılık katsayısı” (R0), kimsenin bağışıklığının olmadığı bir ortamda virüsü taşıyan kişinin bunu kaç kişiye bulaştıracağını gösterir. Eğer R0 değeri 1’den küçükse, hastalık gitgide yok olur; eğer 1’den büyükse hastalık (en azından başlangıçta) yayılma eğiliminde olur. Covid-19’a neden olan virüsün R0 değeri 2,0-2,5 arasında yer alıyor.
R0 değerinin iki yönünü anlamak önemlidir. Birincisi, kimsenin bağışıklığa sahip olmadığı varsayılır. Bu yazının kaleme alındığı esnada Covid-19 hastalığından iyileşenlerin ne düzeyde bağışıklık geliştirdikleri ve eğer bağışıklık kazanmışlarsa bunun kalıcı olup olmadığı belli değildi.[114] İkincisi ise R0 tamamen biyolojik bir mefhum değildir; bu, “insan davranışının ve patojenlerin biyolojik özelliklerinin fonksiyonuna dayanan bulaşıcılık tahminidir”.[115] Dolayısıyla bu, virüsün doğası kadar halkın virüsün yayılımına gösterdiği tepki ve hareketlerine de bağlıdır. Yukarıda değinildiği gibi Britanya hükümet politikasındaki değişiklik, en azından kısmen Ferguson ve onun Imperial College’daki arkadaşlarının çalışması neticesinde ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bu çalışma, yavaşlatma politikasının yarım milyondan fazla Britanyalı’nın ölmesine yol açabileceğini öne sürdü; tabii ölümlerden önce gerçekleşecek olan sağlık sisteminin çöküşünün yaratacağı ek sonuçlar da hesaba katılıyordu.[116] Salgının engellenmesi için bastırmaya devam ettiler; her ne kadar bunun büyük güçlüklere yol açacağını belirtseler bile: “Kamusal sağlık adına toplumsal yaşamı aksatabilecek bu kadar uzun süreli bir müdahale girişimi daha önce hiç denenmedi. Kaç toplum ve nüfusun ne kadarı buna uyacak, bilinmiyor”.[117]
Engelleme politikası başarılı olsa da olmasa da virüsün R0 değerini düşürmenin elzem olmasının nedenleri var. Öncelikle bu, salgının büyük bir ihtimalle “eğrisini düzleştirecek”; önümüzdeki birkaç ay boyunca salgının yayılmasıyla ortaya çıkacak ciddi vakalar neticesinde sağlık hizmetlerinin kapasitesinin zorlanmasını gösteren eğrinin eğimi azalacak. İkinci olarak engelleme politikası, salgının doruk noktasının yaz aylarına doğru yaşanmasını sağlayabilir; bu da onun mevsimlik gribin doruk noktasına ulaştığı dönemle çakışmasını engeller. Üçüncüsü her ne kadar en toz pembe senaryoda bile bir aşının 2021’den önce çıkması mümkün görünmese de bize potansiyel bir aşının bulunması için zaman kazandırabilir.[118] Bu yüzden önceliğimiz, en savunmasızları korurken Covid-19’un yayılmasını en aza indirmek olmalı.
DSÖ; yaygın Covid-19 testi uygulanmasını, semptom gösterenlerin gönüllü izolasyonunu, hastalarla temas edenlerin takip edilmesini ve temasçıların gönüllü karantina altına girmesini tavsiye ediyor. Bunlar “sosyal mesafe” – davranışların değiştirilerek insanlarla araya 2 m koyulması, el sıkışmaktan ve diğer fiziksel temaslardan kaçınılması vb. – ile desteklenmeli. Bu ayrıca insanların birbirine yakın mesafede olacakları bir araya gelişlerden de kaçınılması anlamına geliyor. Bu, Covid-19’da özellikle önemli, çünkü bazı taşıyıcılar semptom göstermese bile virüsü yayabiliyorlar.
Sorun bunların kapitalist bir toplumsal yapı altında nasıl en iyi şekilde gerçekleştirilebileceğidir. Bunun cevabı rehavet veya şimdiye kadar hükümetlerin yaptığı tepeden inme uygulamalara karşı sınıfsal temelli alternatifler geliştirilmesidir.
Süper zenginler için kendini izole etmek mesele değil. Yanlarına özel doktorlarını alıp sığınaklarına veya özel jetleriyle tatil mekanlarına kaçabilirler.[119] Çalışan sınıf için işler daha zorlu. Çoğu kapitalist toplumda insanların en çok bir araya geldikleri noktalar işyerleridir. Britanya’da çalışanların %90’ı, on veya daha fazla kişinin çalıştığı yerlerde istihdam edilmiş durumda; bu işyerlerinin yarısında 100 ve daha fazla kişi çalışıyor.[120] Bu yüzden işyerlerini kapatmayı düşünmeden sosyal mesafe üzerine tartışmak anlamsızdır. Elbette bazı işyerlerinin faaliyetlerinin devamı pandemiyle mücadelede elzemdir; en bariz olanları hastanelerdir, ama aynı zamanda enerji ve gıda sektörleri ve üretimine en çok ihtiyaç duyulanlardan birisi olan tıbbi ekipman üreticileri de hesaba katılmalı. İşyerleri temel ihtiyaç maddeleri üretime geçmeli veya kapanmalıdır. Faaliyetine devam eden işyerleri düzenli olarak temizlenmeli ve kamusal sağlığı korumak için işçilerin koruyucu ekipmanlarla çalışması sağlanmalıdır. Ayrıca hastalığa yakalanmış işçilerin kendilerini izole etmelerine izin verilmelidir. Fırsatçılara göz açtırmamak için fiyat kontrolleri devreye sokulmalıdır.
Bütün bunlara rağmen etkin izolasyon uygulamaları, çalışmanın devamına yönelik ekonomik baskılar altında mümkün değildir. Pandemi devam ettiği müddetçe insanlara gelir garantisi sağlanmalıdır. Tedavüle giren son hükümet bütçesinde Covid-19’dan etkilenen çalışanlara yasal hastalık ödeneği artırıldı, ama bu tutar şu anda haftalık ortalama gelirin ancak beşte biri düzeyinde. Tek bir ay ücret almasa evsiz kalacak sayısız işçi için bu kabul edilemez bir düzeydir. Dahası pek çok “sözde” kendi kendinin patronu olan çalışan – en çok göze çarpanlar Uber şoförleri veya Deliveroo [bizdeki Yemek Sepeti’nin muadili – ç.n.] kuryeleridir, ama bunun içine çok sayıda inşaat işçisi ve tamirci ve inşaat ustaları da girer – bu ödenekten istifade edemiyor. Bunlar işsizlik ödeneğine mahkum ediliyorlar; tabii eğer buna ulaşmayı becerebilirlerse. Okulların kapalı olması nedeniyle pek çok insan bakmakla mükellef oldukları yüzünden çalışamaz hale gelir. Britanya hükümetinin okulları kapatma konusunda pek çok Avrupa ülkesini geriden takip etmesinin ana nedeni, hükümet danışmanlarının okulların dört hafta kapatılmasının ülkenin GSYH’ını %3 düzeyinde azaltacağını bildirmiş olmalarıdır.[121] Sol, çocuklarının bakımı yüzünden çalışamayan ebeveynlerin tam ücretli izin haklarını savunmalıdır.
Bu türlü taleplerin savunulması hayali “ulusal çıkarlar” adına değil işçi sınıfının çıkarları adına gerçekleştirilmelidir. Bunlar ekonomik büyümeye veya karlılığa zarar verecek olsa bile savunulmalıdır. Bunlar, kapitalist sınıfın çıkarına aykırı olduğu için bu taleplerin peşine kolektif eylemliliğimiz vasıtasıyla düşmeliyiz. Çünkü işçi sınıfının sağduyusu burada saklıdır. Londra’daki posta işçileri el temizlik malzemeleri dağıtılması talebiyle Mart’ın ortasında iş bıraktı. Glasgow’daki çöpçüler kendilerine kişisel dezenfektan veya sıcak su sağlanmamasını protesto etmek için oturma eylemi yaptı. Londra’da özel bir hastanede çalışan temizlik işçileri, ücretlerinin ödenmemesi üzerine iş bıraktı. Sendika üyelerinin en son yaptığı grevin baskısı altındaki pek çok üniversite online eğitime geçti.[122] Kriz, sınıf mücadelesine verilecek bir moladan ziyade onun daha da yükseltileceği bir dönem olarak görülmelidir.
İşyerlerinin kapalı olması ve insanların kişisel izolasyona girmesiyle birlikte toplumun en savunmasız bireyleriyle ilgilenme meselesi büyüdü. Bu krizin en cesaret verici yanlarından birisi bu sorunun üstesinden gelmek adına “karşılıklı yardım” gruplarının (bunlar çoğunlukla Facebook veya Whatsapp üzerinden örgütleniyor) oluşması oldu. Benim içinde bulunduğum yerel grup, kendisini şöyle tanımlıyor:
Kriz zamanlarında birbirimize ihtiyacımız var… karşılıklı yardım herkes için – ama özellikle en savunmasızlarımız için – gerekli. İnsanların – özellikle yaşlıların, engellilerin ve/veya bağışıklık sistemi sorunlu olanların – gıda ve ilaca erişim, ev işleri vb konularda hepimizin yardımına ihtiyacı var. Aramızda hiçbir önyargının yeri yok… bu sıkıntılı zamanlarda Leicester’ın uyum içinde birlikte hareket ettiğini gösterelim.
Wallace bununla paralel şunları söylüyor: “Herkesin yeterli destek – eğitimli mahalle ekipleri tarafından yapılacak kontroller, yiyeceklerin evlere ulaştırılması, hapishaneden şartlı tahliye ve işsizlik ödemeleri – alabildiği bir kendiliğinden karantina tedbiri, dayanışmayı… ortaya çıkarabilir”.[123] Özellikle işyerleri kapalı olan sosyalistler için işyeri merkezli faaliyetten mahalle çapında örgütlenmeye geçmek önemlidir. Onlar krize karşı gerçek bir işçi sınıfı cevabı oluşturmak adına sağlık çalışanlarını, sendikaları ve mahalli örgütlenmeleri koordine edebilir. Bu örgütlenmelerin ihtiyaç duyacağı kaynaklar için yerel ve merkezi hükümetten fon talep edebilirler.
İşçi sınıfı mahallelerinde yürütülecek faaliyetler temel bakım ve destekle sınırlı olmamalıdır. Özellikle konut meselesi ciddi bir sorun. Engels’in 19. yy.da kaydettiği gibi kalabalık haneler hastalıkların yayılmasına neden oluyor. Bu zamanlar Londra gibi şehirlerde pek çok boş evin (bunların çoğu temelde yatırım amaçlı elde tutuluyor) kamulaştırılmasını bastırmak için kesinlikle doğru zamanlardır.[124] Bu evler hem evsizler için hem de bireysel izolasyon için kullanılabilir.
Pandemi aynı zamanda, on yıldır fon kesintilerine ve birkaç on yıldır özelleştirme ve piyasalaştırmaya maruz kalan Britanya Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) güç koşullarını da ortaya serdi. Britanya’da hasta yatağı sayısı korkunç derecede düşük; bin kişi başına sadece 2,8 yatak (bu rakam G. Kore’de 11,5, Almanya’da 8,3, İtalya’da 3,4). Yoğun bakım yatakları daha da az. GMB sendikasının talep ettiği gibi özel hastanelerin kamulaştırılması kısa vadede biraz soluk aldırır.[125] Buna sağlık alanında yapılacak büyük bir yatırım programı eşlik etmelidir. Krize karşı etkin bir karşılık oluşturmak için hem kaynakların hem de insanların harekete geçirilmesi gerekir. Hastalarla temasa geçenlerin izlenmesi, test yapma, temizlik ve tabii hastalarla ilgilenilmesi yoğun emek gerektiren işlerdir. Covid-19’la boy ölçüşemeyecek kadar küçük ölçekli olan SARS salgını sırasında Toronto’da virüs, hastanelerin kamuya açık kalabalık kesimlerinde kişiden kişiye bulaştı. Bunun nedeni kişisel izolasyon imkanlarının ve sağlık ekibinin sayısının yeterli olmamasıydı (bu yetersizliğin nedeni de sağlıktan yapılan kesintilerdi).[126] Sağlık çalışanlarının korunmasına da önem verilmelidir; İtalya’da sağlık çalışanları az veya işe yaramaz koruyucu ekipmanlar yüzünden büyük çapta enfeksiyona maruz kaldılar.[127] Sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının virüsü hastalara, hastalığa karşı en savunmasız olanlara ve kendi meslektaşlarına bulaştırmamaları için onlar düzenli olarak test edilmeli ve izlenmelidir.
Üniversite laboratuvarları ile birlikte ilaç firmalarının kaynakları aşı ve diğer potansiyel tedavi araçlarının araştırılmasına tahsis edilmelidir. Bu tam bir şeffaflık ve kamusal hesap verilebilirlik içinde yapılmalı; fikri mülkiyet haklarının kıskançça korunması ve aşı üretimine zarar verecek kar hırsı bir kenara bırakılmalıdır.[128] Tüm aşılardan büyük miktarlarda üretilmeli ve üretim maliyetine satılmalıdır; Küresel Güney’de ise bedava dağıtılmalıdır.
Daha genel olarak; Covid-19 ve ekonomik daralma krizleri birlikte gelişirken hükümetler (istemeseler bile) kurtarma paketleri uygulama ve ekonomiye müdahale etmek zorunda kalıyorlar. Sol hem bu müdahalelerin kapitalist devletin dikte etmesi şeklinde değil mümkün mertebe işçilerin demokratik kontrolü dahilinde gerçekleştirilmesi için uğraş vermeli hem de bunun kapitalizmin üretimin organizasyonundaki yetersizliğini ortaya çıkardığını ifşa etmelidir. Kapitalizm hem pandemilerin baş sorumlusudur hem de bunlara karşı mücadelede yetersiz kalmaktadır – aynı yetersizliği dünyanın 7,5 milyar insanının diğer ihtiyaçlarının karşılanması konusunda da göstermektedir. Kriz derinleştikçe daha fazla kulak, demokratik kontrol mekanizmaları dahilinde işleyen, sürdürülebilir bir planlı ekonomiye dönük tezlere (sosyalist dönüşüme dair tezler) açık hale gelecektir.
Son olarak günah keçileri yaratılmasına ve ırkçılığa karşı durmamız gerekir. Salgınların “yabancıların işi” olarak nitelendirilmesi yeni değildir. 14. yy.da hıyarcıklı vebanın yayılmasından sorumlu tutulan Yahudiler, pogromlara uğradı. 19. yy.da ABD’de İrlandalı göçmenlerin kolerayı kendileriyle birlikte getirdiklerine inanılıyordu; aynı zamanda verem de yine bir “Yahudi hastalığı” idi. 20. yy.da çocuk felcinin günah keçisi İtalyanlar’dı.[129] Hastalıklar çoğunlukla sözde ilk görüldükleri yerle anılır: örneğin “İspanyol”, “Rus”, “Hong Kong” veya “Meksika” gribi gibi. Hastalıkların dışarıdan geldiği algısı çoğunlukla emperyalistler arası sürtüşmelerle içiçe geçiyor. Şimdiki salgın da bunun istisnası değil; Çin ve ABD arasında devam eden çatışma ile bu durum bağlantılıdır. Dolayısıyla Covid-19’a neden olan virüs Trump tarafından “yabancı” veya “Çin” virüsü olarak adlandırıldı.[130]
Çin asıllı vatandaşlarla Covid-19’un yan yana anılması Britanya, ABD ve başka yerlerde ırkçı saldırıları azdırdı. Saldırıların çoğu Çin’den taşınmış ve ödedikleri fahiş okul ücretleriyle Britanya yüksek öğretim sistemini ayakta tutan öğrencilere karşı yapıldı. Göçmen topluluklarının arasından salgın için günah keçileri yaratarak ırk ayrımcılığı yapılmasına karşı mücadele de sosyalistlerin görevleri arasındadır. Aynı zamanda sınırların kapatılmasına karşı durmalıyız; zaten çoktan virüs pek çok toplumun arasında yayıldı ve sınır kapatmak artık pek bir işe yaramayacak.
Sonuç
Burada önerilen tedbirler, Covid-19 pandemisine cevap vermek için solun savunması gereken taleplerin genel hatlarıdır. Maalesef bu, bizim hayatlarımızı tehdit eden son pandemi – hatta belki de en öldürücüsü – olmayacak. İster Wuhan’daki “ıslak pazar”lardan, ister Avrupa’daki endüstrileşmiş domuz çiftliklerinden veya ABD’deki tavuk fabrikalarından başlasın; böylesi hastalıkların yayılmasına son derece elverişli bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden yukarıdaki acil taleplerin dışında pandemileri besleyen sistemin daha derin bir sorgulamasını yapmalıyız. Rob Wallace’ın belirttiği gibi:
Toplumsal yeniden üretimin bir şekli olarak endüstriyel tarım, en olmadı sadece kamusal sağlığı korumak adına bile tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Yüksek düzeyde sermayeleşmiş gıda üretimi insanlığın genelini tehlikeye atan (örneğin şimdiki durumda yeni bir ölümcül pandeminin saldırmasına yardımcı oldu) faaliyetler üzerinden gelişir. Gıda sistemlerinin bu tehlikeli patojenlerin en başta ortaya çıkmasını engelleyecek tarzda toplumsallaştırılmasını talep etmeliyiz. Bu öncelikle gıda üretiminin kır topluluklarının ihtiyaçlarıyla yeniden entegre edilmesini gerektirir. Çevreyi ve bize yiyecek temin eden çiftçileri koruyacak zirai-ekolojik uygulamalar devreye girmelidir. Genel olarak doğal çevrelerimizle ekonomimizi birbirinden koparan metabolik çatlakları iyileştirmeliyiz. Sözün özü; kazanacağımız bir dünya var.[131]
Böyle bir dönüşümü gerçekleştirmek ve dahası sınıf ayrımcılığını, ırkçılığı, emperyalist çatışmayı ve yıkıcı iklim değişikliğini ortadan kaldırmak için kapitalizmin mantığından bütünsel bir kopuşun gerekli oluşu günbegün daha çok belirginleşiyor. Bizim nihai tercihimizin sosyalizm veya barbarlık arasında olacağı apaçık bir gerçek ve bu uzun yıllardır solda sık tekrarlanır. Covid-19 bir uyarıdır; bize saatin işlemeye devam ettiğini gösteriyor.
Joseph Choonora
Çeviri: H.M. Çelebioğlu
Yazının orijinali http://isj.org.uk/socialism-in-a-time-of-pandemics sayfasında yer almaktadır
Yazar Hakkında
Joseph Choonora, International Socialism Dergisi’nin editörü ve A Reader’s Guide to Marx’s Capital (Bookmarks, 2017) ve Unravelling Capitalism: A Guide to Marxist Political Economy (2. baskı: Bookmarks, 2017) kitaplarının yazarıdır.
Notlar
* İngilizce’deki “pandemic” kelimesi Türkçe’ye “büyük salgın” veya “kontrolden çıkmış/çıkmak üzere olan salgın” olarak çevirilebilir. Aslında bizim salgın olarak dillendirdiğimiz olgu İngilizce’de “epidemic” kelimesiyle karşılanıyor. Biz çeviride (başlıktaki hariç) “pandemic” için tıbbi bir terim olan ve Türkçe’de de yaygınlaşan pandemi, “epidemic” için ise salgın kelimelerini tercih ettik – çevirmen notu (ç.n.)
1. Yazının taslağı üzerine yaptıkları yorumlar için Alex Callinicos, Esme Choonora, Martin Epson, Charlie Kimber, Richard Donnelly ve John Parrington’a teşekkür ederim.
2. Virüsler temelde koruyucu bir gövde içinde yer alan ve ancak ve ancak canlı bir organizmanın hücresi içinde çoğalabilen, genetik kod parçacıklarıdır (DNA veya RNA). Virüsün bulaştığı canlının bağışıklık sistemi, virüse karşı koyabilir ve belirli patojene bağışıklık kazanılabilir. Yine de virüsün genetik kodu mutasyona uğrayıp yeni bir virüs haline gelebiliyor.
3. Dünya Sağlık Örgütü – DSÖ (World Health Organisation – WHO); 2017
4. WHO; 2020a. Gerçek toplam hasta sayısı içindeki ölüm oranı çok daha düşük. Bunun nedeni bazı hastaların kayıt altına alınmamış olması. Sağlık sistemlerinin ne ölçüde kapasitelerinin zorladığına bağlı olarak ülkeler arasında da farklılıklar mevcut.
5. Morens, Dazak ve Taubenberger; 2020; s. 1-2
6. Virüs, kuşlarda değişmeye devam eder, fakat görece iyi huylu ve kolayca yayılma özelliği yüzünden yeni türlerin yaygın olanların yerini almasına sık rastlanmaz – Dehner; 2012; s. 26-27
7. Dehner; 2012; s. 27-29
8. Dehner; 2012; s. 12
9. Yarasalar bilhassa alfa ve betakoronavirüs türlerinin esas depolarıdır.
10. Hu ve diğerleri; 2015
11. Dehner; 2012; s. 33-34
12. McNeill; 1976; s.69, 131
13. McNeill; 1976; s. 103
14. Hastalığı taşıyan kemirgenlerin sayısının artmasında ve onları doğal çevrelerinden uzaklaştırıp insan topluluklarının yakınlarına sokulmasında iklim değişikliği de muhtemelen etkili oldu; insan kaynaklı iklim değişikliğinin olası sonuçları için bir hatırlatma – Sherman; 2007; s. 73-74
15. McNeill; 1976, s. 132-145
16. McNeill; 1976; s. 149
17. McNeill; 1976; s. 176-180; Jared Diamond (1999; s. 159-163, 178, 213), Avrasya’da evcilleştirmeye uygun çoğu büyük hayvan bulunurken, Amerika’da birçok büyük memelinin 13 bin sene önce soylarının tükendiğini belirtir. Lama ve alpaka bunun istisnalarıdır; ancak bu hayvanların evcilleştirilmesi usulü Ant Dağları’nın ötesine geçmedi. Ayrıca bu hayvanlar, Avrasya’daki muadillerine göre daha küçük sürüler halinde ve evlerin dışında besleniyordu.
18. McNeill; 1976; s. 180
19. Cartwright ve Biddiss; 2004; s. 79
20. Cartwright ve Biddiss; 2004; s. 80, Sherman; 2007; s. 56
21. Filozof Immanuel Kant (2007) 1782 Baharı’nda Könisberg’i vuran grip salgını hakkında şunları yazar: “Avrupa’nın dünyanın geri kalanıyla birlikte kendisini içine yerleştirdiği topluluk, kervanlar ve gemiler vasıtasıyla pek çok hastalığı tüm dünyaya yaydı”.
22. Daunton; 1995; s. 408-413
23. Sherman; 2007; s. 56
24. Sherman; 2007; s. 107
25. Sherman; 2007; s. 107-108, 110
26. Dehner; 2012; s. 107
27. Engels; 1975; s. 365
28. Engels; 1988; s. 337-338
29. Flecknoe ve diğerleri; 2018
30. Davis; 2006a; s. 146-148. Emperyalizmin “Küresel Güney”de neden olduğu salgınlar, doğrudan hastalık taşıyan kişilerin yol açtıklarıyla sınırlı değildi. Rinderpest (sığır vebası) Afrika’ya İtalyan sömürgecilerin 1880’lerde Güney Afrika’daki Eritre’ye Hindistan’dan getirdikleri büyük baş hayvanlar yoluyla girdi. Hastalık, öküz arabalarıyla günde 36 km ilerleyerek ve süt, et, deri, yakacak gübre, taşımacılık ve değiş-tokuş ihtiyaçları için bu büyük baş hayvanlara ihtiyaç duyan yerel halkı kıra kıra Güney Afrika’ya kadar yayıldı – Phoofolo; 1993. Hastalık dehşet saçtı; Zambezi Irmağı’nın güneyindeki bölgede 5,2 milyondan fazla hayvan öldü. Önce kıtlık baş gösterdi; sonrasında dikenli çalıların savanayı istila etmesi nedeniyle çeçe sineği popülasyonu arttı ve bu sinekler yeni bir salgın hastalığa yol açtı: Uyku hastalığı – Chuang; 2020, Van der Bossche; 2010.
31. McNeill; 1976; s. 185, Cartwright ve Biddiss; 2004; s. 149
32. Dehner; 2012; s. 57
33. Savaşta tarafsız kalmış İspanya’da savaşan ülkelerinin kısıtlamalarından azade gazeteler özgürce grip salgını haberleri geçebiliyorlardı. Bu durum İspanya’da salgının özellikle kötü ilerlediği intibası yarattı ve hastalığın orada başladığı algısını güçlendirdi. İspanya’da ona önce çok “bulaşıcı” olarak addedilen bir şarkıdan hareketle “Napoli Askeri” ismi takıldı; sonradan “Fransız Gribi” olarak anıldı. – bkz. Trilla ve diğerleri; 2008. Salgının nerede başladığı açık değil; yazarlar ABD, Avusturya ve Fransa’yı işaret ediyorlar, ama başka iddialar da var.
34. Dehner; 2012; s. 60
35. Liu ve diğerleri; 2018; s. 463
36. Örneğin bkz. Morris, Cleary ve Clarke; 2017
37. Monto ve Sellwood; 2013; s. 42
38. Davis; 2006b; s. 26, Davis; 2020
39. Davis; 2006b; s. 40-43
40. Monto ve Sellwood; 2013; s. 44-45
41. Yer darlığından ötürü bu genel bakış tüm pandemileri (örneğin çok önemli olan HIV ve Zika gibi) kapsamayacak
42. Wallace; 2016
43. Davis; 2006b; s. 83-84
44. Chuang; 2020
45. Strauchs; 1998; s. 102-103
46. Morens, Dazak ve Taubenberger; 2020; s. 2
47. Looi ve Chua; 2007
48. Wallace ve diğerleri; 2015; s. 4, 6
49. Wallace; 2020a
50. Dehner; 2012; s. 121. Hong Kong İngilizcesi’nden türemiş bir terim olan “ıslak pazar” [“wet market”]; et, balık ve sebze-meyve gibi kolay bozulan ürünlerin satıldığı pazardır – giysi veya elektronik eşyaların satıldığı “kuru pazar”ın karşıtıdır. Son zamanlarda bu terim bazen Çin halkının mutfak kültürünü aşağılama amacıyla (salgının nedeni olarak bu kültürün görülmesi nedeniyle) kullanılıyor. Buna karşın Avrupa ve Kuzey Amerika’da bir sürü “ıslak pazar” var ve bir yazarın işaret ettiği gibi Güney Florida’da timsah kaburgası, misk faresi, vaşak ve çıngıraklı yılan alışverişi filizlenmeye başladı – bkz. St Cavish; 2020.
51. Dehner; 2012; s. 121-122
52. Wallace; 2009a; s. 923-926. Çin’deki domuz yetiştiriciliği de artık önemli ölçüde endüstrileşmiş durumda – bkz. Schneider; 2017.
53. Davis; 2006b; s. 58-62
54. Davis; 2006b; s. 97-100
55. Wallace; 2009a; s. 921-922
56. Dehner; 2012; s. 126
57. Dehner; 2012; s. 125-126
58. Wallace; 2009a; s. 918
59. DSÖ; 2020b. İkinci bir grip türü olan H7N9 Çin’de yeni bir salgına neden oldu; Aralık 2019 itibariyle 1568 vaka ve 616 ölü rapor edildi. Vakaların çoğunluğu yine kümes hayvanlarıyla temas neticesinde hastalığı kapmıştı ve insandan insana bulaşma yine azdı – DSÖ; 2019, Paules ve Subbarao; 2017.
60. Wallace; 2009
61. Dehner; 2012; s. 142
62. Bkz. Godlee; 2010
63. Hu ve diğerleri; 2017
64. Lin; 2001; s. 64, 66
65. Ali ve Keil; 2006; s. 497-498
66. Davis; 2006b; s. 74-75
67. Wilder-Smith, Chiew ve Lee; 2020
68. Peeri ve diğerleri; 2020
69. Hermida ve diğerleri; 2017
70. Chuang; 2020
71. HSBC; 2018, Forbes; 2020
72. Wallace; 2020b
73. Standaert; 2020
74. Ali ve Keil; 2006; s. 500
75. Peeri ve diğerleri; 2020; s. 8
76. IATA (International Air Transport Association – Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği) verisi; Wang, Yang ve Wang; 2019; s. 5
77. Chuang; 2020
78. WTO (World Trade Organisation – Dünya Ticaret Örgütü) verisi
79. Yang ve Hille; 2020
80. Brower, Raval, Sheppard ve Meyer; 2020
81. Örneğin bkz. Tooze; 2018; s. 202-219
82. Roberts; 2020a
83. Choonara; 2018; s. 107
84. Choonara; 2018; s. 104,105
85. Plender; 2020
86. Edgecliffe-Johnson ve diğerleri; 2020. Bu “zombi firmalar”a dikkat çekmiştim – Choonara; 2018; s. 105-107
87. Plender; 2020
88. Roberts; 2020b
89. Zhong ve Mozur; 2020
90. Bu, her koşulda bir şehir efsanesidir. Bergan Evans (1954; s. 77) “faşizmin etkinliği efsanesi” konusunda şu yorumda bulunuyor: “Bu kitabın yazarı, her trende bir faşist muhafızın olduğu 1930 Yazı’nda (Mussolini’nin en parlak dönemi) Fransız-Belçikalı Tur Şirketi’nde seyahat rehberi olarak işe alınmıştır ve kendisinin seyahat ettiği çoğu İtalyan treninin saat tarifesine uymadığı (hatta yakınından bile geçmediği) konusunda yeminli ifade vermeye hazırdır”.
91. Yuan; 2020. Çin’de sosyal medya temelli gözetlemenin ortaya çıkması hakkında bkz. Zuboff; 2019; s. 388-394
92. Chuang; 2020
93. Chuang; 2020
94. Chuang; 2020
95. Zhong ve Mozur; 2020
96. Alıntı Zhong ve Mozur; 2020
97. Buckley ve Myers; 2020
98. Tamma; 2020
99. Perrone; 2020
100. Basketter; 2020, Del Panta; 2020
101. Lahut; 2020
102. Scott; 2020
103. Boseley; 2020
104. Lander, Castle ve Mueller; 2020
105. Stewart, Proctor ve Siddique; 2020
106. Horton; 2020
107. Warner; 2020
108. Stewart, Boseley, Walker ve Elliott; 2020
109. Ferguson ve diğerleri; 2020
110. Kentikelenis; 2017
111. Pilling; 2020
112. Nordling; 2020, Davis; 2020
113. DSÖ verisi
114. Eğer Covid-19 bastırılamaz ve insanlığa zarar veren bulaşıcı hastalıklar havuzuna kalıcı olarak eklenirse, o zaman “sürü bağışıklığı” devreye girebilir. Eğer bazı insanlar bir hastalığa bağışık hale gelirse hastalığın geniş bir tabanda yayılımı yavaşlar; zira bu hastalığı bulaştıracak insanların sayısı azalmış olur. Fakat bu bağışıklık bir aşı programı vasıtasıyla gerçekleştirilmediği müddetçe bu kavrama, hastalığın yayılmasının durdurulamamasının yarattığı korkunç bir sonuç olarak yaklaşmamız gerek; hükümetin ulaştığı bir hedef olarak değil.
115. Delamater ve diğerleri; 2019
116. Onların modeli en iyimser senaryoda bile yaklaşık 250 bin ölümün yaşanacağını öngörür – Fergusaon ve diğerleri; 2020; s. 7, 16
117. Ferguson ve diğerleri; 2020; s. 16
118. Buranyi; 2020, Ferguson ve diğerleri; 2020
119. Neate; 2020, Rao; 2020
120. WERS; 2011 verisi
121. Adams; 2020
122. Socialist Worker; 2020
123. Wallace; 2020a
124. Sadece uzun zamandır boş duran evlerin dikkate alındığı ihtiyatlı bir tahmine göre İngiltere’de bunların sayısı 216 bine ulaşıyor. – Kollewe; 2019
125. GMB; 2020
126. Ali ve Keil; 2006; s. 501, Davis; 2006b; s. 76-77
127. Oddone; 2020
128. Buranyi; 2020
129. Cartwright ve Biddiss; 2004; s. 39, Sherman; 2007; s. 111-112, Kraut; 2010; s. 125
130. Zimmer; 2020, Kuo; 2020. Bazı Çinli yetkililer pandeminin Amerikan ordusu tarafından başlatıldığını iddia ederek öç alıyor gibiler – Myers; 2020. Macaristan’ın aşırı sağ lideri Viktor Orban da Covid-19’un yayılmasının kabahatini İranlı mültecilerin üstüne atıyor.
131. Wallace; 2020a
Kaynakça
Adams, Richard, 2020, “School Closures Could Wipe 3% from UK GDP, Ministers Warned”, Guardian (13 March).
Ali, S Harris ve Roger Keil, 2006, “Global Cities and the Spread of Infectious Disease: The Case of Severe Acute Respiratory Syndrome (SARS) in Toronto, Canada, Urban Studies, volume 43, number 3.
Basketter, Simon, 2020, “Italian Workers Fight to Shape Response to Coronavirus”, Socialist Worker, 13 March 2020.
Boseley, Sarah, 2020, “Health Expert Brands UK’s Coronavirus Response ‘pathetic’”, Guardian, 12 March 2020.
Brower, Derek, Anjli Raval, David Sheppard ve Gregory Meyer, 2020, “Eight Days that Shook the Oil Market—and the World”, Financial Times (13 March).
Buckley, Chris ve Steven Lee Myers, 2020, “A New Coronavirus Spread, China’s Old Habits Delayed Fight”, New York Times (1 February).
Burnayi, Stephen, 2020, “How Profit Makes the Fight for a Coronavirus Vaccine Harder”, Guardian (4 March).
Cartwright, Frederick F ve Michael B Biddiss, 2004, Disease and History (Sutton).
Choonara, Joseph, 2018, “The Political Economy of a Long Depression”, International Socialism 158 (spring), http://isj.org.uk/the-political-economy-of-a-long-depression/
Chuang, 2020, “Social Contagion: Microbiological Class War in China” (February), http://chuangcn.org/2020/02/social-contagion/
Daunton, Martin, 1995, Progress and Poverty (Oxford University Press).
Davis, Mike, 2006a, Planet of Slums (Verso).
Davis, Mike, 2006b, The Monster at Our Door: The Global Threat of Avian Flu (Owl Books).
Davis, Mike, 2020, “The Monster is Finally at the Door”, Links (12 March), http://links.org.au/mike-davis-Covid-19-monster-finally-at-the-door
Dehner, George, 2012, Global Flu and You: A History of Influenza (Reaktion).
Del Panta, Gianni, 2020, “Italian Worker Says ‘We are Ready to Fight’ for Coronavirus Action”, Socialist Worker, 15 March 2020.
Delamater, Paul L, Erica J Street, Timothy F Leslie, Y Tony Yang ve Katherine H Jacobsen, 2019, “Complexity of the Basic Reproduction Number (R0)”, Emerging Infectious Diseases, volume 25, number 1.
Diamond, Jared, 1999, Guns, Germs, and Steel (W W Norton).
Edgecliffe-Johnson, Andrew, Peggy Hollinger, Joe Rennison ve Robert Smith, 2020, “Will the Coronavirus Trigger a Corporate Debt Crisis?”, Financial Times (12 March).
Engels, Friedrich, 1975 [1845], The Condition of the Working Class in England, in Karl Marx and Frederick Engels, Collected Works, volume 4 (Lawrence & Wishart).
Engels, Frederick, 1988 [1872], The Housing Question, in Karl Marx and Frederick Engels, Collected Works, volume 23 (Lawrence & Wishart).
Evans, Bergen, 1954, The Spoor of Spooks, and Other Nonsense (Knopf).
Ferguson, Neil M, Daniel Laydon, Gemma Nedjati-Gilani ve 28 başka kişi, 2020, “Impact of Non-Pharmaceutical Interventions (NPIs) to Reduce Covid19 Mortality and Healthcare Demand”, Imperial College Covid-19 Response Team (16 March).
Flecknoe, Daniel, Benjamin Charles Wakefield ve Aiden Simmons, 2018, “Plagues & Wars: The ‘Spanish Flu’ Pandemic as a Lesson from History”, Medicine, Conflict and Survival, volume 34, issue 2.
Forbes, 2020, “#153 Yan Zhi”, Forbes profile, www.forbes.com/profile/yan-zhi/#1baa5fd570e8
GMB, 2020, “GMB Calls for Requisition of Private Hospital Beds in Fight Against Coronavirus”, GMB website (13 March), www.gmblondon.org.uk/news/gmb-calls-for-requisition-of-private-hospital-beds-in-fight-against-coronavirus.html
Godlee, Fiona, 2010, “Conflict of Interest and Pandemic Flu”, British Medical Journal, volume 340.
Hermida, MG, A Elmoslemany, F Al-Hizab ve diğer 7 kişi, 2017, “Dromedary Camels and the Transmission of Middle EastRespiratory Syndrome Coronavirus (MERS-CoV)”, Transboundary and Emerging Diseases, volume 64.
HSBC, 2018, “Wuhan: China’s Most Central City”, Sinopolis, www.weekinchina.com/app/uploads/2018/10/Sinopolis-Wuhan.pdf
Horton, Richard, 2020, “Scientists Have Been Sounding the Alarm on Coronavirus for Months. Why did Britain Fail to Act?”, Guardian (18 March).
Hu, Ben, Xingyi Ge, Lin-Fa Wang ve Zhengli Shi, 2015, “Bat Origin of Human Coronaviruses”, Virology Journal, volume 12, number 221.
Hu, Ben, Lei-Ping Zeng, Xing-Lou Yang ve diğer 14 yazar, 2017, “Discovery of a Rich Gene Pool of Bat SARS-related Coronaviruses Provides New Insights into the Origin of SARS Coronavirus”, PLOS Pathogens (30 November).
Kant, Immanuel, 2007 [1782], “A Note to Physicians”, in Anthropology, History and Education (Cambridge University Press).
Kentikelenis, Alexander E, 2017, “Structural Adjustment and Health: A Conceptual Framework and Evidence on Pathways”, Social Science & Medicine, volume 187.
Kollewe, Julia, 2019, “Number of Empty Homes in England Rises to More Than 216,000”, Guardian (11 March).
Kraut, Alan M, 2010, “Immigration, Ethnicity, and the Pandemic”, Public Health Reports, volume 125.
Kuo, Lily, 2020, “Trump Sparks Anger by Calling Coronavirus the ‘Chinese Virus’”, Guardian (17 March).
Lahut, Jake, 2020, “5 Times Trump and US Officials Downplayed Coronavirus as the Administration Struggled to Prepare for the Growing Pandemic”, Business Insider (12 March).
Landler, Mark, Stephen Castle and Benjamin Mueller, 2020, “UK Shields Its Economy from the Virus, but Not Yet Its People”, New York Times, 11 March 2020.
Lin, George C S, 2004, “Evolving Spatial Form of Urban‐Rural Interaction in the Pearl River Delta, China”, The Professional Geographer, volume 53, number 1.
Liu, William J, Yuhai Bi, Dayan Wang, George F Gao, 2018, “On the Centenary of the Spanish Flu: Being Prepared for the Next Pandemic”, Virologica Sinica, volume 33.
Looi, Lai-Meng ve Kaw-Bing Chua, 2007, “Lessons from the Nipah Virus Outbreak in Malaysia”, Malaysian Journal of Pathology, volume 29, number 2.
Maruyama, Masayoshi, Lihui Wu ve Lin Huang, 2015, “The Modernization of Fresh Food Retailing in China: The Role of Consumers”, Journal of Retailing and Consumer Services, volume 30.
McNeill, William H, 1976, Plagues and People (Anchor).
Monto, Arnold S ve Chloe Sellwood, 2013, “History and Epidemiological Features of Pandemic Influenza”, in Jonathan Van-Tam and Chloe Sellwood (eds), Pandemic Influenza, 2nd edition (CABI).
Morens, David M, Peter Dazak ve Jeffery K Taubenberger, 2020, “Escaping Pandora’s Box—Another Novel Coronavirus”, New England Medical Journal (26 Feburary).
Morris, Denise E, David W Cleary ve Stuart C Clarke, 2017, “Secondary Bacterial Infections Associated with Influenza Pandemics”, Frontiers in Microbiology, volume 8.
Myers, Steven Lee, 2020, “China Spins Tale That the US Army Started the Coronavirus Epidemic”, New York Times (13 March).
Neate, Rupert, 2020, “Super-rich Jet Off to Disaster Bunkers amid Coronavirus Outbreak”, Guardian (11 March).
Nordling, Linda, 2020, “‘A Ticking Time Bomb’: Scientists Worry about Coronavirus Spread in Africa”, Science (15 March).
Oddone, Elisa, 2020, “Thousands of Medical Staff Infected with Coronavirus in Italy”, Al Jazeera (18 March).
Paules, Catharine ve Kanta Subbarao, 2017, “Influenza”, Lancet, volume 390.
Peeri, Noah C, Nistha Shrestha, Md Siddikur Rahman ve diğer 7 kişi, 2020, “The SARS, MERS and Novel Coronavirus (Covid-19) Epidemics, the Newest and Biggest Health Threats: What Lessons have we Learned?”, International Journal of Epidemiology, https://academic.oup.com/ije/advance-article/doi/10.1093/ije/dyaa033/5748175
Perrone, Alessio, 2020, “How Italy Became the Ground Zero of Europe’s Coronavirus Crisis”, Wired (14 March).
Phoofolo, Pule, 1993, “Epidemics and Revolutions: The Rinderpest Epidemic in Late Nineteenth-Century Southern Africa”, Past & Present, volume 138, number 1.
Pilling, David, 2020, “Coronavirus and the Collapse of Global Public Health”, Financial Times, (12 March).
Plender, John, 2020, “The Seeds of the Next Debt Crisis”, Financial Times (4 March).
Rao, Ganesh, 2020, “Coronavirus: What the Wealthiest 1% are Doing to Try and Avoid the Outbreak”, Sky News (11 March).
Roberts, Michael, 2020a, “Disease, Debt and Depression”, Michael Roberts blog, https://tinyurl.com/uav5jgf
Roberts, Michael, 2020b, “Let’s Get Fiscal”, Michael Roberts blog, https://thenextrecession.wordpress.com/2020/03/09/lets-get-fiscal
Schneider, Mindi, 2017, “Wasting the Rural: Meat, Manure, and the Politics of Agro-industrialization in Contemporary China”, Geoforum, volume 78.
Scott, Dylan, 2020, “Coronavirus is Exposing All of the Weaknesses in the US Health System”, Vox (16 March).
Sherman, Irwin W, 2007, Twelve Diseases that Changed our World(ASM Press).
Socialist Worker, 2020, “Anger Over Unsafe Work Conditions Spurs some Coronavirus Strikes”, Socialist Worker (16 March).
St Cavish, Christopher, 2020, “Commentary: No, China’s Fresh Food Markets did not Cause Coronavirus”, Los Angeles Times (11 March).
Standaert, Michael, 2020, “Coronavirus Closures Reveal Vast Scale of China’s Secretive Wildlife Farm Industry”, Guardian (25 February).
Strauchs, Tiffany Y, 1998, “The History of Machupo Virus in Bolivia”, The Sloping Halls Review, volume 5.
Steward, Heather, Kate Proctor ve Haroon Sidique, 2020, “Johnson: Many more People will Lose Loved Ones to Coronavirus”, Guardian (12 March).
Stewart, Heather, Sarah Boseley, Peter Walker ve Larry Elliott, 2020, “PM Tells Britons to Avoid Non-essential Travel and Contact”, Guardian (16 March).
Tamma, Paolo, 2020, “Coronavirus Sparks Nationwide Strikes in Italy”, Politico (13 March), www.politico.eu/article/coronavirus-sparks-nationwide-strikes-in-italy
Tooze, Adam, 2018, Crashed: How a Decade of Financial Crises Changed the World (Allen Lane).
Trilla, Antoni, Guillem Trilla ve Carolyn Daer, 2008, “The 1918 ‘Spanish Flu’ in Spain”, Clinical Infectious Diseases, volume 47.
Van der Bossche, Peter, Stéphane de La Rocque, Guy Hendrickx ve Jérémy Bouyer, 2010, “A Changing Environment and the Epidemiology of Tsetse-transmitted Livestock Trypanosomiasis”, Trends in Parasitology, volume 26, number 5.
Wallace, Rob, 2009a, “Breeding Influenza: The Political Virology of Offshore Farming”, Antipode, volume 41, number 5.
Wallace, Rob, 2009b, “The Agro-Industrial Roots of Swine Flu H1N1”, Farming Pathogens (26 April), https://farmingpathogens.wordpress.com/2009/04/26/the-agro-industrial-roots-of-swine-flu-h1n1
Wallace, Rob, 2016, Big Farms Make Big Flu (Monthly Review Press).
Wallace, Rob, 2020a, “Coronavirus: Agribusiness would Risk Millions of Deaths”, interview, Marx21, www.marx21.de/coronavirus-agribusiness-would-risk-millions-of-deaths
Wallace, Rob, 2020b, “Notes on a Novel Coronavirus”, MRonline, 29 January 2020, https://mronline.org/2020/01/29/notes-on-a-novel-coronavirus
Wallace, Rob, Richard Kock, Luke Bergmann, Marius Gilbert, Lenny Hogerwerf, Claudia Pittiglio, Raffaele Mattioli ve Rodrick Wallace, 2015, “Did Neoliberalizing West African Forests Produce a New Niche for Ebola?”, International Journal of Health Services, volume 46, number 1.
Wang, Jiaoe, Haoran Yang ve Han Wang, 2019, “The Evolution of China’s International Aviation Markets from a Policy Perspective on Air Passenger Flows”, Sustainability, volume 11.
Warner, Jeremy, 2020, “Have the Cavalry Ridden in too Early—or Are They Heading Off a Crash?”, Daily Telegraph (4 March).
WHO, 2017, “WHO MERS-CoV Global Summary and Assessment of Risk”, World Health Organization, 21 July 2017.
WHO, 2019, “Recommended Composition of Influenza Virus Vaccines for Use in the 2020 Southern Hemisphere Influenza Season”, World Health Organization (September).
WHO, 2020a, “Coronavirus disease 2019 (Covid-19) Situation Report—46”, World Health Organization (6 March).
WHO, 2020b, “Cumulative number of confirmed human cases for avian influenza A(H5N1) reported to WHO, 2003-2020”, World Health Organization (20 January).
Wilder-Smith, Annelies, Calvin J Chew ve Vernon J Lee, 2020, “Can We Contain the Covid-19 Outbreak with the Same Measures as for SARS?”, Lancet Infectious Diseases (5 March).
Yang, Yuan ve Kathrin Hille, 2020, “China factory index hits record low on coronavirus”, Financial Times (29 February).
Yuan, Shawn, 2020, “How China is Using AI and Big Data to Fight the Coronavirus”, Al Jazeera (1 March).
Zhong, Raymond, and Paul Mozur, 2020, “To Tame Coronavirus, Mao-Style Social Control Blankets China”, New York Times (15 February).
Zimmer, Ben, 2020, “Why Trump Intentionally Misnames the Coronavirus”, The Atlantic, 12 March 2020.
Zuboff, Shoshana, 2019, The Age of Surveillance Capitalism (Profile)