Yeni Bir İsyan Döngüsü

Joseph Choonara

Geçtiğimiz yıla yeni bir küresel isyan dalgası damgasını vurdu. İlkbaharda işaretlerini vermişti.[1] Nisan ayına geldiğimizde Cezayir ve Sudan orduları gelişen devrimci süreçleri kontrol altına almak çabasıyla her iki ülkenin liderleri Abdülaziz Buteflika ve Ömer el Beşir’i görevden almak zorunda olduklarını hissettiler. Hong Kong’da Haziran ayında 2,3 milyon insan (bölge nüfusunun üçte biri) demokratik değişim için harekete geçti. Temmuz ayında protestolar, Porto Riko Valisi Ricardo Rossello’yu devirdi. Kış aylarına girerken ayaklanmalar ya da kitlesel protestolar Şili, Ekvador, Kolombiya, Lübnan, Haiti, Gine, Kazakistan, Irak, İran ve Katolonya’da ortaya çıktı. Bu makaleyi yazarken Fransa’da gösteriler ve genel grev gerçekleşiyor, bazı bölgelerde bir yıldır toplumsal değişim için protesto eden Gilets Jaunes (sarı yelekliler) harekete katılıyor – belki de bu durum isyan dalgasının Avrupa’ya ilerleyişinin işareti.

Yeni yüzyılın başlangıcından bu yana üçüncü mücadele döngüsünü yaşıyoruz. Birincisi 1990’ların sonundan 2000’lerin ortasına kadar şirketlerin küreselleşmesine ve neo-liberalizme karşı gelişen hareketler görüldü. Bunlar özellikle Dünya Ticaret Örgütü, G8, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi kurumlara karşı gösterilerle, Avrupa ve Dünya Sosyal Forumları gibi buluşmalarda görünür oldu. Ancak mücadelenin en yüksek noktası, ayaklanmaların bir dizi ülkede hükümetleri devirdiği Latin Amerika’da gerçekleşti. Bu kıtasal mücadele, özellikle Venezuella’da Hugo Chaves, Bolivya’da Evo Morales ve Ekvator’da Rafael Correa ile Brezilya’da ılımlı muadilleri Luiz Inacio Lula Da Silva tarafından kurulan Pembe Dalga hükümetleri ve sol milliyetçi rejimlerin ortaya çıkışıyla sonuçlandı.

İkinci döngü 2011’de başladı. Avrupa’da meydanları işgal eden İspanya’daki indignados gibi hareketlerle birlikte Portekiz, Fransa, Yunanistan, Belçika, İtalya ve İngiltere’de sendikal federasyonların çağrısını yaptığı kitle grevleri ile kendisini ifade etti.[2] Kuzey Amerika’da İşgal Hareketi “biz yüzde 99’uz” sloganı etrafında dünyaya yayılmadan önce simgesel önemdeki Wall Street’ten başlayarak çok sayıda protestocuyu bir araya getirdi. Bu mücadeleler üç yıllık kriz ve kemer sıkma politikalarının etkisini yansıtıyordu. Yine de ayaklanmanın en yüksek noktası Küresel Kuzey’in dışında Arap dünyasında gerçekleşti. Devrimci hareketler önce Tunus’ta, sonra Mısır’da diktatörleri devirdi ve mücadele Libya, Suriye, Bahreyn ve Yemen’e yayıldı.

Üçüncü isyan döngüsünün ortaya çıkış iddiasını iki yönüyle değerlendirmek gerekiyor. Birincisi, mücadeleler koordineli bir hareketi oluşturmuyor. 4 milyardan fazla insanın şu anda mobil iletişim ağına ulaşabilir olduğu gerçeği, çeşitli mücadele haberlerinin küresel ölçekte hızla dolaşıma girmesi anlamına geliyor. Ancak protestoların yayılmasının arkasındaki temel itici gücün bu olduğuna dair çok az kanıt var. Aralıkları ve kapsamları, ortak sosyal faktörlerin protestoları ortaya çıkardığını gösteriyor. Bu durum düzenli bir tekil modele yol açmıyor. Protestoların kendine özgü yanları var; örneğin Hong Kong’da Britanya’nın eski sömürgeci güç olması ve bölgenin Çin’e yeniden entegre ediliş biçiminin yansımaları görülüyor. Ancak bu mücadelelerin genel özelliklerini ve karşılarına çıkan zorlukları tanımlamak mümkün.

İkincisi, yukarıda ifade edilen döngülerin hiçbirisinin kapsamı evrensel değildir. Aslında bu dönemde isyanın hiç dokunmadığı ülkeler söz konusu, aynı zamanda belirleyici eğilimin karşı yönde olduğu -kendi iktidarlarını güçlendirmek için ırkçılık ve şovenizmi harekete geçiren otoriter rejimlerin inşasına ilerleyen- ülkeler de var. Hindistan, Filipinler, Brezilya ve ABD nüfus ya da küresel politikalar açısından hiç de önemsiz değiller. Aşağıda tartıştığımız Bolivya darbesinin gösterdiği gibi böylesi bir rejimin inşası ana akım politikaların krizine olası başka bir yanıtı temsil ediyor.

Direnişin dinamikleri

2019 isyanları küresel işçi sınıfının büyüklüğünü ve canlılığını gösteriyor. 1,8 milyar kadar insan şu anda ücretli emek sürecinin parçası, 2000’den bu yana bu sayı 600 milyon artmış durumda. İşçi sınıfı sadece sayısal olarak çok büyük olmakla kalmıyor, aynı zamanda her zamankinden daha fazla kentlerde ve kasabalarda yoğunlaşmış durumda. Küresel nüfusun kentlerdeki oranı, 2000’den bu yana yüzde 47’den yüzde 56’ya çıkmış durumda; yirmi yıl öncesine göre kentli nüfustaki artış 1,4 milyar. Mevcut isyan döngüsünün yaşandığı ülkelerin çoğunda kentleşme ve proleterleşme bileşiminin yansımaları görülüyor. Şili’de kentli iş gücü 1990’da 3,7 milyondan geçen yıl 7,3 milyona, Ekvador’da 2000’de 3,3 milyondan 2018’de 5,1 milyona çıktı.[3] Kapitalizm tarafından yaratılan yeni sınıf güçlerinin doğasına ve isyanlara nasıl karıştıklarına ilişkin tartışmaya aşağıda geri döneceğim.

Ancak işçi sınıfının artışının kapitalist üretici güçlerin göreli olarak durağanlaştığı bir döneme denk geldiğini not etmek gerekiyor. Dünya ekonomisinde büyüme, savaş sonrası genişleme sırasında yüzde 5 kadardı, ancak 1970’lerdeki kriz sırasında yüzde 3’lere geriledi. 1980’lerde neo-liberal politikalara geçiş, bu durumu çok az etkiledi ve 2008 sonrası büyüme halen çok zayıf (tablo 1). Çin’i dünyanın ikinci en büyük ekonomisi düzeyine getiren büyüme rakamlarına rağmen bu durum değişmedi.

Tablo 1: Ortalama yıllık büyüme oranları, belirli dönemler
Kaynak: Dünya Bankası ve OECD rakamları

1961-1974 yüzde 5.2
1975-1981 yüzde 3.1
1982-1990 yüzde 3.3
1991-2008 yüzde 3
2009-2018 yüzde 2.5

Böylesi koşullarda kentleşme ve küresel iş gücünün genişlemesi otomatik olarak yeterli ya da insan onuruna yaraşır istihdamla ilişkilenmiyor. Bunun yerine işsiz ya da istediği işi bulamayanlardan devasa havuzlar yaratılıyor. Çoğu eğitimini aldıkları işin aslında olmadığını anlayan, belli bir düzeyde eğitimli gençler son dönemdeki isyanlarda oldukça yoğun ve görünür oldular. Bazıları için ücretli iş, ara sıra formal olabilme ihtimali olan, düzenli çalışma dışındaki her şeyi kapsayan belirsiz bir kategori olarak “enformal” sektörde diğer faaliyetlerle birlikte yürütülüyor. Bununla birlikte gecekondu bölgeleri artıyor; 2000’de dünyada 200 bin bölge şimdi kent nüfusunun üçte birine ev sahipliği yapıyordu.[4] Bunun dışında yetersiz barınma ve ulaşım sistemleri, giderek artan çevre kirliliği, kent sahalarının derme çatma ve karma karışık büyümesi çoğunluğun kaderi. Bu durumun bir sonucu olarak son dönem mücadelelerin patlama noktasını kamu ve özel ulaşım maliyetlerinin oluşturmasıydı.[5]

Zayıf büyümenin yükü hiç de eşit paylaşılmıyor. Oxfam’ın raporuna göre 2015’te 62 kişinin zenginliği 3,6 milyar kişinin (dünya nüfusunun yarısının) zenginliğine eşit. Karşılaştırmalı olarak dünyanın yarısı olan en yoksulların zenginliği 2010’dan bu yana yüzde 41 düştü.[6] Bu arada tarihsel olarak en çok sistemin merkezinde olan süper zenginler, şimdi her ülkede korkunç miktarlarda zenginliği ceplerine indiriyorlar. Jeffery Webber’in aktardığı gibi:

Şilili on milyarder gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 16’sı değerinde varlığa sahip oldukları için birlikte böbürleniyorlar. The Bello köşe yazarı…The Economist için etkileyici bir gözlemini paylaşır…“Bir kaç yıl önce köşe yazarınız Santiago’da 60 kadar kişiyle birlikte bir kokteyl partisine katılır. Bir arkadaşı kulağına şöyle fısıldar: ‘Farkındasın değil mi; Şili GSYİH’sinin yarısı bu odada’.” Bu arada özelleştirilmiş eğitim, sağlık, emeklilik, otoban ve su hizmetleri, yüksek tarifeli kamu ulaşımı gibi yoksullar üzerindeki gizli zalim vergiler nedeniyle işçi ve orta sınıflar krediyle yaşıyorlar.[7]

Benzer biçimde Lübnan Orta Doğu standartlarına göre bile aşırı eşitsizlik içinde acı çekiyor. En tepedeki yüzde 0,1 nüfusun en düşük yüzde 50’si kadar kazanıyor ve tepedeki yüzde 1 ulusal zenginliğin yüzde 45’ini elinde bulunduruyor.[8] İsyan dalgası içinde eşitsizliğe karşı direnişin merkezi bir tema haline gelmesine şaşırmamak gerek. İktidarı ve ayrıcalıklı bir azınlığı tahkim eden sosyal ve ekonomik eşitsizlik, yasal ve politik sistemler tarafından güçlendiriliyor. Sonuç olarak Lübnan, Mısır, Haiti ve Irak’ta olduğu gibi isyanlar aynı zamanda “yolsuzluğu” ya da Cezayir’de olduğu gibi yöneticilerin iktidardaki sürelerini uzatma çabalarını hedefe oturtuyor.

2008-2009’dan bu yana isyanların arka planını oluşturan hoşnutsuzluk arttı. Ardından gelen on yıl içinde zayıf ve kırılgan bir büyüme yaşandı.[9] Öncesinde Küresel Güney’deki bazı ekonomiler “emtia süper döngüsü” olarak bilinen süreç içinde fırtınadan korunabildiler. Çin ekonomisinin genişlemesi ve jeopolitik çatışmalar hidrokarbon üreticisi bölgeleri istikrarsızlaştırdı, mali spekülasyonlarla desteklenen petrol, mineral ve gıda fiyatları yükseldi. Buna yanıt olarak bir dizi hükümet daha keskin bir şekilde “ekstraktivizm”e (Latin Amerika’da genellikle “neo-ekstraktivizm” deniyor) yöneldi, doğal kaynakların dünya piyasalarına sunumu, devletlerin bütçe gelirlerini artıracak merkezi bir kaynak olarak görüldü. Pembe Dalga hükümetleri “maden, petrol ve gaz çıkarmayı hızlandırdı ve tek çeşit ürüne dayalı endüstriyel tarıma kararlı bir geçiş” yaptı.[10] Benzer bir işleyiş, kimi Afrika ülkelerinde de ortaya çıktı.[11] Ancak süper döngü yaklaşık 2011 yılında en yüksek seviyesine ulaştı ve 2015’e gelindiğinde Çin’de ekonomik büyüme yavaşlayıp spekülatif balon patladığında emtia kategorilerinin çoğunda fiyatlar düştü.

Neoliberal Saldırı

Bu durum çoğu hükümet üzerinde yeni bir neoliberal saldırı başlatmak için baskıyı artırdı. ABD yaptırımlarının baskısı altındaki Ekvador ve İran’da akaryakıt sübvansiyonlarının kaldırılması, Şili’de metro ücretlerindeki artış, Lübnan’da WhatsApp aramalarını vergilendirmeye yönelik planlar, Kolombiya’da emeklilik fonunda kesinti önerileri ilk protestoları ateşledi. Sudan’da Güney Sudan’ın ayrılması ile petrol gelirlerindeki kaybın yansımalarıyla birlikte gıda sübvansiyonlarının kaldırılmasına karşı ilk protestolar başladı. Bu mücadeleler başlar başlamaz önceki dönemin derin hoşnutsuzluklarıyla birleşti.

Öfke son dönemde ana akım politikaların ne kadar itibar kaybettiğinin de bir yansıması. Chris Harman’ın da ifade ettiği gibi İngiltere’de Margaret Thatcher, ABD’de Ronald Reagan ve Şili’de Augusto Pinochet ile neoliberal politikalara geçiş sonrası dönemde bu fikirler hem sosyal demokrat partilere hem de Küresel Güney’deki devletlerin başındaki politik güçlere nüfuz etti. Bu durum uluslararası kapitalist kurumlar tarafından güçlendirildi.[12] Her ne kadar neoliberalizm, kitleler tarafından giderek daha fazla reddedilmemiş olsa da -Şili mücadelesinde metro ücretlerinin artışına ilişkin bir sloganda ifade edildiği gibi “Mesele 30 peso değil; 30 yıl”- neoliberal politikalar etrafındaki konsensus, politikayı aşırı dar bir kalıbın içine itti.

Ana akım politikalar ve insanlar arasındaki bu verili mesafe nedeniyle biçimsel olarak demokratik ülkelerde dahi kapitalist iktidar giderek daha kırılgan hale gelebildi. Son dönemde yaşanan mücadelelerin çoğu devletlerin şiddetli tepkisiyle karşılaştı, bu durum öfkeyi şiddetlendirdi ve genelleştirdi. Şili’de protestolar 7 Ekim’de başkent Santiago’da öğrencilerin toplu taşıma araçlarına biletsiz binme kampanyası ile başladı. Baskı artarken protestolar da büyüdü; hem yürüyüşlerde hem de isyanlarda süpermarketler, metro istasyonları ve enerji şirketi gibi eşitsizliğin sembolleri hedeflenir hale geldi. Başkan Sebastian Pinera 18 Ekim’de sıkı yönetim ilan etti, asker ve çevik kuvvet polislerini protestolara saldırmak üzere görevlendirdi. 25 Ekim’e kadar 1,2 milyon kişi -nüfusun beşte biri- Santiago sokaklarındaydı.[13] Benzer biçimde Lübnan, Hong Kong ve Katalonya’da baskı, mücadelelerin genelleşmesini sağladı.

Daha genel düzeyde ise politikacılara yönelik hoşnutsuzluk, protestocuları sık sık politik sistemin bütününe kafa tutar hale getirdi. Bu durum kendisini keskin bir şekilde Maruni Hristiyanlar, Şii ve Sunni Müslümanlar, Dürzi ve diğerleri arasındaki mezhepsel bölünmeyi karakterize eden politik sistemiyle Lübnan’da ifade etti. Toplumun her kesimi kitlesel gösteriler ve grevler yoluyla ayaklandı, yükselen “Hepsi Demek, Hepsi Demektir” sloganı yozlaşmış sistemin tümünden kurtulmak isteğini yansıtıyor. Benzer bir dinamik Irak’ta da işliyor, İran destekli mezhepçi hükümet giderek artmakta olan Şii bölgeler merkezli isyanın baskısı altında kaldı.

Bolivya: Bir Uyarı

Öfkenin ilerici hareketler biçiminde patlaması bu sürecin bir ifade biçimi, ancak Bolivya’da Morales’e karşı darbenin de gösterdiği gibi bu durum tek olasılık değil.[14]

Morales ve Sosyalizm Hareketi (MAS) partisi 1999, 2003 ve 2005’te su ve gaz özelleştirmelerine karşı kitlesel mücadelelerin ortaya çıkışıyla iktidara geldi. Ülkenin yüzde 62’sinin kendisini yerli olarak tanımladığı, ırk ve sınıfın sıkıca sarmalandığı bir ülkede modern zamanların ilk yerli başkanı oldu. İktidarda olduğu dönemde yoksulları destekleyen önemli reformları gerçekleştirdi -2005’ten 2013’e kadar yoksulluk sınırı altındaki nüfus yüzde 59,6’dan yüzde 38,9’a düştü.[15] Morales’in artan oy oranı bu değişimi yansıtıyordu -2005’te yüzde 54’den 2009’da yüzde 64’e çıktı. Ancak 2016’da dördüncü dönem seçimlere girmek için anayasayı değiştirmeye çalıştığı referandumu kaybetti. Bu durumu yasal bir manevrayla aşması konumuna zarar verdi. 20 Ekim 2019 seçimlerini eski Başkan Carlos Mesa karşısında kazanmış olsa da ikinci tur oylamadan kaçınacak kadar yeterli çoğunluğu alamadığında Yüksek Seçim Kurulu oy sayımını durdurduğunu ilan etti. Sağcılar seçimlerdeki usulsüzlükler üzerinden Morales’i devirmek üzere ajitasyon fırsatını değerlendirdiler.

Protestoların başlangıcında asıl olarak MAS iktidarından uzaklaşan orta sınıf kesimleri neoliberal merkez sağ Mesa liderliğinde harekete geçti, ancak insiyatifi daha sert sağcı güçler hızla ele geçirdi. İçlerinden en tanınmış olanı, ülkenin doğusunda endüstriyel tarım ve gaz çıkarmanın yoğun olduğu Santa Cruz’un aşağı bölgelerinden bir işveren lideri, Luis Fernando Camacho, takma adı “Macho Camacho” olarak biliniyor. Union Juvenil Cruceist (UJC) isimli faşist bir gençlik grubunun kadrosu olan Camacho, Santa Cruz’da yerli satıcılara saldırılarıyla ün yaptı.[16] Kasım başlarında polis isyanı başladı ve Camacho bir polis arabası üstünde başkent La Paz’ın caddelerinde gezdirildi. Aynı gün ordu yönetimi Morales’i istifaya çağırdı ve hemen sonrasında başkan Meksika’ya kaçtı.

Camacho Palacio Quemado’ya girdi, yerde katlı duran Bolivya bayrağı üzerine bir İncil koydu ve dizlerinin üzerinde öne doğru eğildi,“Tanrı başkanlık sarayına geri döndü…” dedi. Dışarıda tarafsız yerli Wiphala bayrağını yırtarak ateşe veren Camacho destekçileri komünizmin yenilgisini ilan ettiler.[17]

Partisi seçimlerde oyların yüzde 4’ünü alan Senator Jeanine Anes, tümünün beyaz olduğu kabinenin başına geçerek kendisini geçici devlet başkanı ilan etti.

Bolivya sokaklarında Anes ve Camacho’ya karşı harekete geçen insanlar desteğimizi koşulsuz hakediyorlar, ancak Morales rejiminin kendisinin darbeye karşı ihtiyaç duyulan sosyal hareketi nasıl zayıflattığını da aynı zamanda anlamamız gerekiyor. İnşa sürecinin bir parçası olan Morales’in başkan yardımcısı Alvaro Garcia Lineract tarafından MAS projesi, sosyalizm değil, “Andean kapitalizmi” olarak tanımlandı.[18] Pratikte bunun anlamı Webber’in isimlendirdiği gibi “yeniden yapılandırılmış neoliberalizm”dir.[19] Düşük enflasyonu garantilemeye çalışan bağımsız bir merkez bankası gibi neoliberalizmin çoğu ilkesi korundu. Maden ve hidrokarbonlara dayalı ekstraktif model güçlendirildi, bu arada devlet gelirlerini artıran reformlarla bir kısmı yoksulluk azaltıcı önlemler biçiminde doğrudan yoksullara transfer edilerek yeniden pay edildi. İlk dönemde harcamalarda gerçek bir artış yaşanırken GSYİH içinde sosyal harcamaların oranı sabit kaldı.[20]

Linera’nın ifadesiyle bu durum, kapitalist devletin dönüşümünden çok uzaktı. Daha doğrusu yükselen emtia konjonktürü sırasında Bolivya kapitalist sınıfına temelden bir karşı çıkış yükseltmeksizin reformlar gerçekleştirilebildi -her ne kadar olayların gösterdiği üzere bu sınıfın üyeleri kendilerini politik olarak dışlanmış hissetseler de. Bu koşullarda sosyal hareketlerin belli kesimleri devlet tarafından yandaşlaştırıldı, bazıları ise hükümet mekanizmalarının içine daldı; diğerleri, özellikle de ekstraktivizme engel olarak görülen aşağı bölge yerli halkları devletle çatıştı.[21] 1999-2005 yılları arasındaki devrimci hareket boşa çıkarıldı, enerjileri istikrarsız olduğu kanıtlanan reformist bir projeye gömüldü.

Reformizm ve Devlet

Pembe Dalga dersleri 2011’de başlayan 2010’ların ortalarına kadar süren ikinci isyan döngüsü mücadelelerine genelleştirilebilir. Avrupa’da sendika bürokrasilerinin inisiyatifiyle başlayan kitle grevleri sendika görevlilerinden bağımsız hareket edebilen taban hareketine dönüşmeden bitirildi. Avrupa ve Kuzey Amerika sokak hareketleri giderek artan bir şekilde radikalizmin çekim merkezi haline gelen yeni sol reformist güçler içinde tüketti -ABD’de Bernie Sanders ve Demokratik Sosyalistler, Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos ya da İngiltere’de Jeremy Corbyn İşçi Partisi’ni yeniden canlandırdı. Bu sosyalist güçlerin ortaya çıkışı işçilerin güvenini artırdığı ve sosyalizmin alternatif olduğu hakkında tartışmalara önayak olduğu müddetçe memnuniyetle karşılanır. Ancak kabul etmemiz gerekir ki içinde bulunduğumuz dönemde iktidara yaklaşırlarken olaylar karşısında çok sert test ediliyorlar. Bu durum Alexis Çipras hükümetinin Yunanistan’daki kemer sıkma programını sonlandırmak üzere seçilip sonra da aynı programın uygulayıcısı olduğu Syriza örneğinde en net görülüyor.[22]

Örgütlü sol reformist politik güçlerin olmadığı durumda dahi reformizm kendisine bir araç bulma eğilimindedir. Mısır örneğinde devrimin ilk kazananı Müslüman Kardeşler idi, gerçek reformlar yolunda çok az şey vadetmesine rağmen reformist eğilimler için bir havuz haline geldi.[23] Bu durum Mısır devletinin Abdel Fattah el-Sisi liderliğinde yeniden toparlanması ve kendi karşı-devrimci çözümlerini dayatmasına fırsat verdi.

Şu anda gelişen mücadeleler de aynı tehlikeleri içinde barındırıyor. Sudan devrimini örneğinde muhalefet koalisyonu Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG), kendisinin Ömer el Beşir’in yerine geçen Askeri Geçiş Konseyi ile pazarlıklara doğru çekilmesine izin verdi. Bir değerlendirmeye göre “pazarlık stratejisi, geleneksel olarak El Beşir’e kurumsal muhalefet olarak işlev gören ÖDG içindeki politik partiler ile bir düzeyde açıklanabilir. Rejim ile pazarlık yöntemleri ve parlamentoya katılımları onları ordu ile uzlaşmaya hazırladı”.[24] Ancak eleştiriler, sürecin başında grevleri koordine eden ve hareket için sloganları ve talepleri sunan Sudan Profesyoneller Birliği’ni (SPA) de hedefliyor.[25] Sonuç, iktidarın paylaşıldığı bir anlaşma ile devrimci mücadeleye katılanların çok daha kapsamlı isteklerini gerçekleştirmek bir yana eski rejimin parçalanmasından çok daha azına razı olundu. Bu durum anlaşma imzalandıktan hemen sonra yeni bir protesto dalgasının ortaya çıkmasına yol açtı.

Ekvador’da CONAIE yerli hareketi 2019 ayaklanmasında anahtar bir örgütlenmeydi. 1980 ortalarında kuruldu, ülkenin son döneminde kent mahalleleri ve işçi örgütleri ile ittifak halinde bir çok isyana girişti ve ellerini yakma pahasına retorik düzeyde ilerici başkanları desteklemek üzere politikaya girdi. 2000’lerin başında hükümeti yıkmaya liderlik yaptıktan sonra 2003’te başkanlığı alan eski albay Lucio Gutierrez’e destek verdi. Gutierrez hızla hareketten koptu, sonrasında kendisi de iktidardan düştü, 2007’de yerine yine CONAIE’nin desteğini alan Correa geçti. Correa da eski destekçileriyle çatıştı, ekstraktivizm ve neoliberalizmi güçlendirdi, hem işçi sendikalarına hem de CONAIE’ye saldırdı, yaklaşımını bazı yoksulluk azaltıcı önlemlerle güçlendirdi.[26] Bolivya’da olduğu gibi bu kombinasyonun istikrarı da asıl olarak yükselen emtia konjonktürüne dayanıyordu.

Şu anki başkan Lenín Moreno 2017’de Correa’nın sadık devamcısı olarak seçimlere katıldı. Ancak seçildikten sonra keskin bir şekilde sağa kaydı, ABD ile ittifak içinde IMF ile bir anlaşma yaptı.[27] Bu koşullarda yeniden canlanan CONAIE, yerli bölgelerinde barikatlar, ulaşım sektöründe grevleri takiben “süresiz genel grev” ve başkent Quito’da belki de son 40 yılın en büyük protestolarını kapsayan bir protesto dalgasına daha liderlik yaptı. Moreno’nun hükümeti, kıyı şehri Guayaquil’e yerleşmek üzere kaçtı. Ancak akaryakıt sübvansiyonlarını kaldırmakla tehdit eden kararnamenin iptal edilmesinden bir kaç gün sonra grev durduruldu -yerliler ve işçi örgütleri yeni bir kararname için pazarlık sürecinin içine çekildi.[28] Bir yorumcuya göre CONAIE, Guayaquil’in eski belediye başkanı Jaime Nebot liderliğinde daha sert bir sağ hükümete yol açacağından korkarak Moreno’nun istifasını istemekten imtina etti.[29]

Şili’de 2019 mücadelelerini yönlendirmekte sol politik güçler küçük bir rol oynadılar. Ana sosyal demokrat güç, Michelle Bachelet başkanlığı sırasında saygınlığını yitirdi, bu arada ülkenin komünist partisi, Nueva Mayoria’nın (Yeni Çoğunluk) parçası idi. Bu durum Şili’de 2006 ve 2011’de öğrenci hareketi içinden çıkan yeni sol yapıların oluşmasına alan açtı. Bunlar arasında Revolucion Democratica (RD) kısmi olarak Podemos’u model alıyor. Onun seçim koalisyonu Frente Amplio (FA). Ancak bir Şilili aktivistin ifade ettiği gibi:

[FA] gösterilerde net bir mesaj vermekte zorlandı…”Halkla birlikte” olduklarını söyleyemem…Gerçekten bir taban inşa etmediler. Komünist Parti, kıyaslandığında, düşük gelirli mahallelerde ve sendikalarda çok güçlü bir katılım yapısına sahip… Sanırım genel olarak sol, bu protestoları beklemiyordu, bir açıdan solun temsil etmek istediği insanlardan ne kadar uzak olduğunu gösterdiler. Şimdi hepsi bekliyor ve yapabildiklerinin en iyisi ile müdahil olmaya çalışıyorlar… Kitle gösterilerinden sonra cabildos’ları kurmaya ve katılmaya yönelik çok çağrı oldu: toplumsal katılım için aşağıdan yukarı alanlar… Bunların çoğu bağımsız çağrılar, ancak eminim Komünist Parti de bu cabildoslara halkın katılımını teşvik etmek için tabanını harekete geçirecek.[30]

Reformist güçlerin hareketin politikalarını biçimlendirmesine izin verildiğinde yaşanacak tehlike Kasım ayında görüldü. Güçlü bir genel grev ülkeyi sarsarken, Pinera ile sıkıca yukarıdan yönetilen bir süreç içinde yeni bir anayasa hazırlanması için referandum karşılığında sol partiler, RD’nin liderleri ve FA içindeki diğerleri protestoları sonlandıran bir anlaşma imzaladılar. Bu durum, hareketin kurucu meclis ve Pinera’nın görevden alınmasını da içeren taleplerinin çok gerisindeydi. Komünistler, hükümette geçirdikleri zamanı unutturmak isteğiyle anlaşmayı imzalamadılar, ancak memnuniyetle karşıladılar ve sürece katılmayı kabul ettiler.

Emeğin Yeni Güçleri

Bu hareketlerin boşa çıkarılmasının alternatifi işçilerin kendi kurtuluşlarına dayalı bir stratejidir. Son yıllarda işçi hareketlerinin bastırılması, sınıfsal gücün geleneksel kalelerinin zayıflaması ve işçilerin kendi eylemine yönelik dürtünün körelmesiyle birlikte küresel iş bölümünde önemli bir yeniden yapılanma gerçekleşti. Ancak bu sabit bir durum değildir. Sınıf toplumun kesimlerine belli kapasiteleri ve çıkarları olduğunu aşılayan sosyal bir ilişkidir. İşçilerin üretimdeki esas rolü sermaye üzerinde onlara kolektif bir güç veriyor, bu arada maruz kaldıkları sömürü kapitalist egemenliğe karşı mücadelede onlara ortak bir çıkar oluşturuyor. Bu sosyal ilişki işçileri kolektif mücadeleye doğru zorlama eğilimi taşıyor ve bu mücadele yoluyla ortaya çıkan sınıf güçleri kendi durumlarını dönüştürecek yeteneklerinin farkına varmaya başlayabiliyor.[31]

Son dönemde yaşanan mücadelelerin hepsinde sokak hareketlerinin bir parçası olmak dışında kolektif bir güç olarak işçilerin rolü aynı düzeyde merkezi olmadı. Örneğin Hong Kong’daki demokrasi mücadelesini ana kara Çin’deki işçilerin ekonomik mücadele dalgasıyla ilişkilendirecek bir strateji olmadığından aktivistler, kendilerine karşı dizilen devlet güçlerine karşı kahramanlık gerektiren gerilla savaşına doğru yöneldiler. Daha da kötüsü, bu durum karşısında hareket içinden küçük bir azınlık İngiliz ya da ABD emperyalizmine kendilerini özgürleştirmeleri için çağrı yaptı. Aktivistler, işçileri greve çağırsalar da böylesi bir eylemi gerçekleştirmek için gerekli ilişkilerden yoksun olabiliyorlar. Hong Konglu bir aktivistin belirttiği gibi: “Çok sayıda insan şimdi işçileri greve çağırıyor, ancak bu başarılı olmadı. İşçilere sanki bir çeşit hızlı noodle gibi davranıyorlar-tek yapmanız gereken siparişi vermek, garson size hemen getirir”.[32]

Ancak işçi direnişlerinin rol oynadığı yerlerde yeni ortaya çıkan sınıf güçleri görülmeye başlıyor. Bir çok yerde enformal sektördeki işçileri kapsıyor. Bolivya gibi ülkelerde küçük esnaf ağları, kırsal bölgelerle güçlü bağlarını devam ettiren geçici ücretli emekçiler ve küçük imalathanelerde çalışanları içeriyor. Sürdürülebilir kolektif eylemliliğin önünde büyük engeller olmasına rağmen -bu işçilerin heterojen doğası, yaptıkları işin küçük ölçekli oluşu ve genellikle güvencesiz çalışma koşulları gibi- bu güçler önemli bir rol oynuyor. El Alto’daki 2003 ve 2005 ayaklanmalarında Bolivya isyanının kalbi, örgütlerin oluşturduğu sıkı bir ağ-yerel mahalle komiteleri, böylesi örgütlerin daha geniş federasyonları ve bölgesel işçi yapıları mücadeleyi koordine etti. Sendikalarında örgütlenen formal sektörden işçiler de kendi rollerini baskılara karşı daha büyük mücadeleleri desteklemek olarak tanımlıyorlar.[33] Ortak yerli gelenekleriyle El Altolu işçilerin -bazıları güçlü devrimci sendikalizm ve marksizm geleneklerine sahip eski kalay madencileri- çevrelerindeki kırsal bölgelerden köylü kesimlerle bağları var.[34] Bu eylemliliklerin yarattığı koşullar içinde gelişen devrimci bilinçle daha ılımlı pozisyona sahip Morales’in MAS’ı arasındaki gerilim kendisini daha açıkça ortaya koymaya başladı.[35]

Ekstraktivizmin yoğunlaşması ile bazı işçiler, hem ekstraktif endüstrilerde çalışanlar hem de bu tür üretimi küresel piyasalara bağlayan lojistik ağında çalışanlar yenilenen bir güçle doldu. Şili’de liman işçileri Pinera’ya karşı gösterilerle dayanışmak için ilk eyleme çıkanlardandı; sendikalı işçiler Escondida’da dünyanın en büyük özel bakır madenini ve devlete ait maden ağlarını durdurdular. Taşımacılık grevleri Ekvador mücadelesinin önemli bir özelliğiydi.

Bu işçi kesimleriyle birlikte genellikle devlet tarafından istihdam edilen, geleneksel olarak profesyonel olarak bilinen, sayıları şişmiş olsa da mesleklerinin ayrıcalıklarını neoliberal dönemde kaybettiklerini gören gruplar geliyor. Öğretmen sendikaları şimdi küresel düzeyde merkezi bir rol oynuyorlar. Beverly Silver 2003’te yaptığı çalışmada şöyle yazıyor: “Öğretmenlerin eylemlerinin coğrafi dağılımı tarihsel olarak tekstil ve otomotiv sektöründe hiç görülmediği kadar büyüktü”.[36] Bu tür işçilerin sermayeye doğrudan etkileri farklılaşsa da mücadelelerin sürdürülmesi ve koordine edilmesinde önemli bir güç sunuyorlar. Şili’de öğretmen ve sağlık işçileri grevlere katıldı. Lübnan’da kamu çalışanı işçiler ilk grev çağrısı yapanlar arasındaydı, sağlık çalışanları bir kaç hafta sonra greve çıktılar. Cezayir’de yine eğitim ve sağlık çalışanları son yıllarda oldukça militandılar ve Sudan’da SPA’nın rolünü yukarıda anlattık. Bolivya’da hem 2003 hem de 2005’te kentlerde ve kırsaldaki öğretmen grevleri önemli bir rol oynadı.[37]

Ancak bu grupların yaygınlığı sanayi işçilerinin olmadığının bir göstergesi olarak ele alınmamalıdır. Küresel Güney’in bazı bölgelerinde sanayisizleşme yaşanırken egemen eğilim tersi yöndedir -dünya sanayi emek gücünün oranı “az gelişmiş ülkelerde” yoğunlaşmaktadır; 1950’de yüzde 34’ten, 2010’da yüzde 79’a kadar genişledi.[38] Mısır’da hem Nasır döneminin büyük fabrika komplekslerinin kalıntıları hem de yeni araba montajı, çelik üretimi ve daha küçük ölçekli ilaç ve mühendislik bölgeleri var. Bunlar genellikle ondan daha az işçi istidam eden pahalı bir dizi küçük imalatçı ile yan yana duruyorlar.[39] Benzer koşullar Cezayir’de de egemen. İşçiler giderek azalan sanayi merkezlerinde stratejik olarak önemli hidrokarbonda çalışan küçük işçi grupları, yeterli iş bulamayan ve enformal işçilerle birlikte yaşıyorlar.[40]

Sosyal Devrim Stratejileri

İşçiler kendilerinin güçlü bir odak olduklarını kanıtladılar. Ancak şu ana kadar mücadelenin ufku politik devrim oldu, devrimci mücadele aracılığıyla bir grup politik liderin başka bir grupla değiştirilmesi sosyal devrim (işçilerin aşağıdan kendilerinin yarattığı öz yönetim biçimleri) değildir. ABD’li marksist Hal Draper bir keresinde kapitalizm altında politik devrimlerin “sosyal devrim unsurlarını uyandırma eğilimi” üzerinde durmuştu.[41] Ancak işçilerin 20. yüzyıl mücadele dalgalarında gördüğümüz türden kapitalist devlete karşı sistematik bir alternatif koyan özyönetim organları doğurmadığı durumda bugünün isyanlarının kendiliğinden ancak bu kadar ilerleyebilme eğilimine sahip olduğu varsayılmaktadır.[42] Asef Bayat’ın 1979 İran Devrimi ile 2011 Arap Baharı’nı karşılaştırdığı muhteşem çalışmasında ulaştığı sonuç budur. İzlenimleri şöyle:

Kahramanlar harekete geçirme taktiklerinde zengin ancak dönüşüm vizyonu ve stratejisinde zayıftılar… [onlar] isyan ettikleri başlangıç noktalarındaki örgütlenme biçimleri ve yönetimleri dışında başka bir şey hayal edemiyorlardı… kavramsal olarak ekonomiyi yıkmak istedikleri politik düzenin görünümlerinden ayırdılar ve devlet iktidarının nasıl çalıştığını ya da nasıl dönüştürebileceklerine yönelik neredeyse hiç açıklama sunmadılar.[43]

Aslında Mısır gibi ülkelerde küçük ölçekli de olsa daha kapsamlı dönüşümü destekleyen devrimci sosyalist örgütlenmeler var. Mısır ve bölgedeki diğer ülkelerde son dönemdeki ayaklanmalar öncesinde yükselen işçi mücadelesi dalgası içinde işçiler arasında tabandan önemli ağlar ve bağımsız sendika örgütleri yaratıldı. Ancak Bayat’ın savı, sınıf politikasına yönelmek yerine islamcı ya da seküler bölgedeki büyük muhalefet güçleri için neoliberal hassasiyet geçerli görünüyor.[44] Bu çerçevede insanlar ayaklandığında genellikle başlangıçta bir zamanlar eski politik yapılar tarafından desteklenen sınırlı sosyal değişim eğilimleriyle birlikte politikanın her türlüsünü reddediyorlar. Bu durum stalinizmin yozlaşmış ve uzun ihanetler tarihine sahip komünist güçlerin itibar kaybıyla güçleniyor.[45] “Büyük vizyonlar ve kurtuluş ütopyaları”nın yerini “parçalı projeler” ve “doğaçlamalar” alıyor, hareketin dönüştürücü ve yaratıcı kapasitesi kutlanıyor, hareketlerin içinde esaslı devrimci değişimlerden ziyade reformlara doğru bir eğilim yeniden üretiliyor.[46] Bu durum, mücadeleler bir çıkmaza girdiğinde ya da enerjilerini tükettiğinde reformist politikaların çeşitli versiyonlarının politik sahayı tekelleştirmesine olanak veriyor. Bu değerlendirme, politik güçlerin farklı gruplaşmaları hesaba katılarak Arap dünyasının ötesine de genellenebilir.

Eğer bu doğru ise kapitalist devlete karşı işçi sınıfının gücünü yoğunlaştırabilen, işçi sınıfı içinde gerçek köklere sahip, kitlesel devrimci sosyalist örgütler, sosyal devrimi kazanmak için basit bir önkoşul değil. Buna ek olarak devrimci sosyalist politikalar sadece neo iberal saldırılara karşı koymak ya da popüler olmayan yöneticileri görevden almak için değil, aynı zamanda işçi iktidarı organlarının oluşturulması, sosyal dönüşüm için geniş kapsamlı mücadeleler ile kapitalizmin kendi yapılarına meydan okumak için de gerekli.

Çeviri: Çiğdem Özbaş

Yazı, Britanya’da çıkan International Socialism Dergisi’nin 165. sayısında yayımlanmıştır. Yazının orijinaline http://isj.org.uk/a-new-cycle-of-revolt adresinden ulaşabilirsiniz.

Dipnotlar

1. Alex Callinicos, Camilla Royle ve Anne Alexander’a ilk taslak üzerinden yorumları için teşekkürler.

2. Choonara, 2013.

3. ILOSTAT ve UN DESA verileri.

4. Davis, 2006, s. 23 ve 26.

5. Gini katsayısı (gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçer, katsayı 0 ile 1 arasında değerler alır) ulaşım harcamalarındaki eşitsizliklere uygulanabilir. Şili’de Gini indeksi hali hazırda hane halkı için yüksek 0.456, ancak ulaşım için 0.671’e ulaşıyor; Ekvador’da rakamlar 0.382 ve 0.706—Gandelman, Serebrisky ve Suarez-Aleman, 2019, tablo A4.

6. Hardoon, Fuentes-Nieva ve Ayele, 2016, s. 2, 13.

7. Webber, 2019.

8. Assouad, 2017, s. 8, 11.

9. Choonara, 2018.

10. Webber, 2015, s. 161-162.

11. Bond, 2017.

12. Harman, 2000, s. 34-38; Saad-Filho, 2004.

13. Baskının düzeyi çarpıcı. Göz yaşartıcı bombalarla ya da plastik mermilerle hedef alınan 177’den fazla kişi kör oldu ya da ağır göz yaralanmaları yaşadı; 19 ölü, 1200 yaralı, şu ana kadar 18 rapor edilmiş cinsel şiddet ya da tecavüz, 92 işkence ve binlerce tutuklama- Bodine, 2019.

14. Webber ve Hylton, 2019.

15. Dünya Bankası verileri.

16. UJC, İkinci dünya savaşı sonrası Almanya’dan Bolivya’ya kaçan sürgündeki Gestapo işkencecisi Klaus Barbie ile ilişkide olan Carlos Valverde Barbery tarafından kuruldu—Fabricant, 2009.

17. Webber ve Hylton, 2019.

18. Gonzalez, 2019, s. 69.

19. Webber, 2011, s. 177-229.

20. Arauz ve diğerleri, 2019, s. 13.

21. Kayda değer bir örnek TIPNIS olarak bilinen bölgeden geçen Brezilya sermayesinin Bolivya kaynaklarına ulaşmak ve Bolivya’dan Şili limanlarına malların ulaşımı için büyük otoban inşaatı, ekolojik olarak duyarlı bölgede yaşayan yerli halk – bakınız Webber, 2012. Bu durum ortaya çıkınca bazı yerli gruplar Morales hükümetine açıktan meydan okumaya başladı.

22. Garganas, 2015.

23. Marfleet, 2016, s. 117-153

24. Botta, 2019.

25. Alexander, 2019.

26. Gonzalez, 2019, s. 92-106.

27. Webber, 2019.

28. Peralta, 2019.

29. Lang, 2019.

30. Beccar, 2019.

31. Choonara, 2017.

32. Yu ve diğerleri, 2019.

33. Webber, 2011, s. 185-186 ve 203.

34. Webber, 2011, s. 193.

35. Webber, 2011, s. 254.

36. Silver, 2003, s. 115.

37. Webber, 2011, s. 240, 244 ve 258.

38. Selwyn, 2017, s. 16.

39. Alexander ve Bassiouny, 2014, s. 71-72.

40. Del Panta, 2017.

41. Draper, 1978, s. 17-21.

42. Barker, 1987, s. 230-233.

43. Bayat, 2017, s. 18.

44. Bayat, 2017, s. 25.

45. Marfleet, 2016, s. 96-114.

46. Bayat, 2017, s. 154.

Referanslar

Alexander, Anne, and Mostafa Bassiouny, 2014, Bread, Freedom, Social Justice: Workers and the Egyptian Revolution (Zed Books).

Alexander, Anne, 2019, “Living on Revolution Time: Understanding the Dynamics of the Uprisings in Sudan and Algeria”, International Socialism 163 (summer), https://isj.org.uk/living-on-revolution-time/

Arauz, Andrés, Mark Weisbrot, Andrew Bunker and Jake Johnston, 2019, “Bolivia’s Economic Transformation: Macroeconomic policies, Institutional Changes, and Results”, Center for Economic and Policy Research, http://cepr.net/images/stories/reports/bolivia-macro-2019-10.pdf

Assouad, Lydia, 2017, “Rethinking the Lebanese Economic Miracle: The Extreme Concentration of Income and Wealth in Lebanon 2005-2014”, World Inequality Lab working paper number 2017/13, https://wid.world/document/rethinking-lebanese-economic-miracle-extreme-concentration-income-wealth-lebanon-2005-2014-wid-world-working-paper-201713/

Barker, Colin, 1987, “Perspectives”, in Colin Barker (ed), Revolutionary Rehearsals (Bookmarks).

Bayat, Asef, 2017, Revolution Without Revolutionaries: Making Sense of the Arab Spring (Stanford).

Beccar, Isidora Cepeda, 2019, “We Will Make a New Chile”, Jacobin (28 October), https://jacobinmag.com/2019/10/chile-protests-fare-hike-pinera-demands

Bodine, Alison, 2019, “Chile Despertó! Chile Has Woken Up! The Rising Fight against Neoliberalism in Chile”, Common Dreams (26 November), https://tinyurl.com/tj57fsf

Bond, Patrick, 2017, “Uneven Development and Resource Extractivism in Africa”, in Clive Splash (ed), Routledge Handbook of Ecological Economics (Routledge).

Botta, Emma Wilde, 2019, “The Revolution has Emerged: Sudan’s Acute Contradictions”, ROAPE blog, https://tinyurl.com/vs7cq68

Choonara, Joseph, 2013, “The Class Struggles in Europe”, International Socialism 138 (spring), https://isj.org.uk/the-class-struggles-in-europe/

Choonara, Joseph, 2017, “Class and the Classical Marxist Tradition”, in Deirdre O’Neill and Mike Wayne (eds), Considering Class: Theory, Culture and the Media in the 21st Century (Brill).

Choonara, Joseph, 2018, “The Political Economy of a Long Depression”, International Socialism 158 (spring), http://isj.org.uk/the-political-economy-of-a-long-depression/

Davis, Mike, 2006, Planet of Slums: Urban Involution and the Informal Working Class (Verso).

Del Panta, Gianni, 2017, “Does Workers’ Rebellion Herald Algeria’s Coming Storm?”, Middle East Solidarity, issue 7, https://menasolidaritynetwork.com/2017/10/02/archive-does-workers-rebellion-herald-algerias-coming-storm/

Draper, Hal, 1978, Karl Marx’s Theory of Revolution, volume 2: The Politics of Social Classes (Monthly Review).

Fabricant, Nicole, 2009, “Performative Politics: The Camba Countermovement in Eastern Bolivia”, American Ethnologist, volume 36, number 4.

Gandelman, Néstor, Tómas Serebrisky and Ancor Suárez-Alemán, 2019, “Household Spending on Transport in Latin America and the Caribbean: A Dimension of Transport Affordability in the Region”, Journal of Transport Geography, volume 79, issue C.

Garganas, Panos, 2015, “Why Did Syriza Fail?”, International Socialism 148 (autumn), https://isj.org.uk/why-did-syriza-fail/

Gonzalez, Mike, 2019, The Ebb of the Pink Tide (Pluto).

Hardoon, Deborah, Ricardo Fuentes-Nieva and Sophia Ayele, 2016, “An Economy for the 1 Percent”, Oxfam briefing paper, https://tinyurl.com/yd67o2lu

Harman, Chris, 2000, “Anti-capitalism: Theory and Practice”, International Socialism 88 (autumn), www.marxists.org/archive/harman/2000/xx/anticap.htm

Lang, Miriam, 2019, “Ecuador: Historical Victory of the Indigenous and Popular Movements”, Rosa Luxemburg Foundation blog (15 October), https://tinyurl.com/tel8snr

Marfleet, Philip, 2016, Egypt: Contested Revolution (Pluto).

Peralta, Pablo Ospina, 2019, “The October Rising in Ecuador”, Rosa Luxemburg Foundation blog (17 October), www.rosalux.org.ec/en/the-october-uprising-in-ecuador/

Saad-Filho, Alfredo, 2004, “From Washington to Post-Washington Consensus: Neoliberal Agendas for Economic Development”, in Alfredo Saad-Filho and Deborah Johnston (eds), Neoliberalism: A Critical Reader (Pluto).

Selwyn, Benjamin, 2017, The Struggle for Development (Polity).

Silver, Beverly, 2003, Forces of Labor (Cambridge University Press).

Webber, Jeffery R, 2011, Red October: Left-Indigenous Struggles in Modern Bolivia (Brill).

Webber, Jeffery R, 2012, “Revolution against ‘Progress’: The TIPNIS struggle and Class Contradictions in Bolivia”, International Socialism 133 (winter), http://isj.org.uk/the-tipnis-struggle-and-class-contradictions-in-bolivia/

Webber, Jeffery R, 2015, “Crisis and Class, Advance and Retreat: The Political Economy of the New Latin American Left”, in Lucia Pradella and Thomas Marois (eds), Polarizing Development (Pluto).

Webber, Jeffery R, 2019, “Rebellion, Reformism and Reaction in Latin America: An Interview with Jeffery R. Webber”, Verso blog (6 November), www.versobooks.com/blogs/4477-rebellion-reformism-and-reaction-in-latin-america-an-interview-with-jeffery-r-webber

Webber, Jeffery R, and Forrest Hylton, 2019, “The Eighteenth Brumaire of Macho Camacho: Jeffery R Webber (with Forrest Hylton) on the Coup in Bolivia”, Verso blog (15 November), https://tinyurl.com/voelx7l

Yu, Au Loong, Chris Chan, Lam Chi Leung, Chung-Wing Lee, 2019, “Everything You Need to Know About the Hong Kong Protests”, Jacobin (18 June), www.jacobinmag.com/2019/06/hong-kong-extradition-bill-protest-movement