Mısır: Demokratik Devrimin Gelişen Ruhu

Anne Alexander

Bu makale, bitmemiş bir devrimin giriş niteliğinde ve tamamlanmamış bir anlatısıdır.1 Mübarek’in iktidardan düşüşü öncesinde meydana gelen ve devrimin ilk aylarını belirleyen büyük grevler dalgasının ve toplumsal protestoların içeri­ğini anlamaya çalışan ilk girişimi ifade etmektedir. Rosa Lüksemburg’un 1905 Devrimi üzerine yazılarını başlangıç noktası olarak alan makale, sınıf mücadele­sinin toplumsal ve siyasal yönleri arasındaki karşılıklı etkinin güçlü dinamiğinin, devrimi derinleştirmesini ve devrimin “sıçrama”sı için, Troçki’nin sözleriyle ka­pitalizm içindeki siyasi mücadeleden kapitalizme karşı toplumsal ve siyasi bir mücadeleye doğru, potansiyel yaratmaya başlamasını tartışıyor.2

“Potansiyel” burada dikkatli bir biçimde anlaşılmalıdır: Mısır Devrimi’nde var olan güçler dengesinin kapsamlı bir değerlendirmesini ortaya koymaya ya da burada tarif edilen süreçlerin ne kadar yaygın olduğu konusunda yargıda bulun­maya çalışmıyorum. Devrimin gelinen aşamasını siyasal örgütlenmelerinin, mü­cadele biçimlerinin ve katılımcılarının bilincinin karmaşıklığı ve eşitsizliği karakterize etmektedir. Mısır’da Mübarek’in düşüşünden yüz gün sonra, eski re­jim tarafından uygulananın da ötesine geçen baskı biçimlerini artan şekilde kul­lanma eğilim gösteren bir askeri diktatörlük altında yaşamak da, patronun halk ayaklanmasıyla yerinden edildiği ve kaçmaya zorladığı, demokratik olarak seçil­miş sendika komiteleri tarafından yönetilen işyerlerinde çalışmak da aynı anda mümkündü.

Bununla birlikte bu makalede tartışılan örneklerin özelliği bunların, Müba- rek’e karşı başkaldırının aydınlattığı insanın özgürleşmesi vizyonunu gerçekleş­tirecek devrim potansiyeli hakkında yeni bir biçimde düşünmemize olanak sağlamasıdır. Ve mücadeleleri bize farklı düşünme olanağı sunan insanların Ka­hire Kamu Taşımacılığı Kurumunun otobüs şoförleri ve tamircileri, Manshiyet al-Bakri Genel Hastanesi’nin hemşireleri, müstahdemleri ve doktorları, Beni Sueif ve Fayyum’dan tren makinistleri, Shibin al-Kom’dan tekstil işçileri ve Mısır Maliye Bakanlığı’nın düşük gelirli memurları olması gerçeği, kendi içinde Lüksemburg ve Troçki’nin içinde bulunduğu devrimci sosyalist gelenekle devam e­den ilişkinin güçlü kanıtıdır.

Aşamaların ve Bölümlerin Ötesine

Hem Lüksemburg hem de Troçki’nin Rusya’daki 1905 Devrimi üzerine ya­zıları, muntazam belirlenmiş aşamalar ve bölümler dizisiyle devrim enerjisini kapana kıstırmaya çalışan duvarları parçalamak için aynı dürtüyü taşırlar. Lüksem- burg’un polemiklerinin hedefi, “ekonomik” ve “siyasal” aşamalardan geçen sınıf mücadelesinin yörüngesi konusundaki mekanik formülleri, onların devrimi red­detmesi ve reformizmi kucaklamasını açığa vuran, Almanya’nın kitlesel sendika­larının ve sosyal demokrat hareketin bürokratik liderleriydi. Lüksemburg’a göre işçilerin mücadelelerinin, sendika ve sosyal demokrat örgütlerle uyumlu bir bü­yümenin eşliğinde, otomatik olarak ekonomik aşamadan politik aşamaya geçece­ği düşüncesi temel olarak yanlıştı. Onun analizi, devrim sürecinde, işçilerin ekonomik mücadelelerinin siyasal mücadelelerden zorunlu olarak daha alt sevi­yede ya da daha önceki aşamada olduğu varsayımını, 1905 Devrimi’nin nasıl ter­sine çevirdiğini gösterir:

Her büyük siyasal kitle eylemi, siyasal tepe noktasına ulaştıktan sonra eko­nomik grevler kitlesi içine dağılır. Ve bu durum, sadece her bir büyük kitlesel grev için değil tümüyle devrim için de geçerlidir. Siyasi mücadelenin yaygınlaşması, berraklaşması ve karmaşıklaşması ile birlikte ekonomik mücadele geri çekilmemekle kalmaz, aksine genişler, örgütlenir ve eşit derecede içerilir. Bu ikisi arasın­da tam bir karşılıklı etkileşim vardır.

Aşağıdaki pasajda Lüksemburg, sadece ekonomik ve siyasi aşamaların çizgisel gelişimini değil aynı zamanda aynı sınıf mücadelesinin farklı yönlerinin bölümlendirilmesini de yıkıyor:

Kısaca: ekonomik mücadele bir siyasi merkezden diğerine geçişi sağlayan a­racıdır; siyasi mücadele, ekonomik mücadele için toprağın dönemsel gübresidir. Neden ve sonuç burada sürekli yer değiştirir; ve sonuçta kitlesel grev döneminin ekonomik ve siyasal faktörü, şimdi tamamen ayrıştırılmış ya da dahası karşılıklı olarak birbirlerini dışlayan, teorik planda olduğu gibi Rusya’da proleter sınıf mü­cadelesini birleştiren iki yönünü oluşturur. Ve bunların birliği kesinlikle kitle gre­vidir. Eğer sofistike bir teori, “saf bir siyasi kitle grevi” olduğu sonucuna varmak amacıyla kitle grevinin zekice mantıklı bir analizini ortaya koyarsa, bu analizle, herhangi bir başka analizle olduğu gibi, onun yaşayan özünü algılamayacak, onu tümüyle öldürecektir.3

Aynı şekilde Troçki, ilkin 1905 üzerine yazılarında gün yüzüne çıkan ve da­ha sonra Rus Devrim Tarihi ve 1930’lardaki diğer yazılarında ayrıntılı olarak ele aldığı sürekli devrim teorisinde, birçok çağdaşının içerisinde işçi sınıfının dev­rimci enerjisini sınırlamaya kalkıştığı farklı bir aşamalar ve bölümler dizgesini yerle bir eder.4 Onun kritik önemdeki kavrayışı, Rusya’nın eşitsiz ve bileşik eko­nomik gelişme özgünlüğünün, örgütlü işçi sınıfının Çar diktatörlüğüne karşı dev­rimci harekete liderlik etmesini gerekli ve bu yüzden işçilerin burjuva demokratik dönüşüm hedefinin ötesine geçecek sosyalist bir mücadeleyi mümkün kıldığını görmesiydi. Troçki, kapitalizm gibi küresel bir sisteme karşı bir işçi devriminin u­lus devlet sınırları içinde ayrı olarak kalabileceği düşüncesinin eleştirisinde de e­şit derecede ısrarlıydı. Joseph Choonara’nın bu derginin başka bir yerinde yazdığı gibi bu kavrayış, Sonuçlar ve Olasılıklar’da ve 1905’te zaten vardır; fakat Troç- ki’nin Stalin ile mücadelesi bağlamında geliştirilmiş ve daha büyük etki ve öne­me sahip olmuştur.5

Rusya’nın eşitsiz ve bileşik ekonomik gelişiminin -Neil Davison’ın değişiyle ” imkan veren şartların”6 – sürekli devrimi nasıl mümkün hale getirdiğini açık­layan Troçki’nin teorisi (Lüksemburg Kitle Grevi’nde görece benzer sonuçlara ulaşmış olsa da), pekçok düzeyde Lüksemburg’unkine göre daha gelişmiştir. Ve Almanya’daki yoldaşlarından önce devlet iktidarını fethetmesi işinin Rus işçile­rine düştüğü sonucuna varan Troçki’nin argümanları, sürecin sonu sorusu konu­sunda Lüksemburg’a göre daha radikaldir.

Yukarıya ve İçeriye Doğru

Sınıf mücadelesinin ekonomik ve siyasal yönleri arasındaki karşılıklı etkiyi Lüksemburg, kapitalist toplumun kendi içerisinde oluşan ve devrim bağlamında ortaya çıkan bir durum, sermayenin işçi sınıfı üzerinde eşzamanlı siyasal ve eko­nomik egemenliğinin ifadesi olarak tanımlar. Her grev kendi içerisinde daha de­rin bir şeyi, sermayenin gücünün emek tarafından geçici olarak gasp edilmesini içerir. Her grev ayrıca, gizil bile olsa, siyasi bir boyuta sahiptir. İşyerinde patro­nun egemenliğinin kesintiye uğraması, mantıksal sonucuna götürüldüğünde, pat­ronların iktidar üzerindeki egemenliğine potansiyel bir meydan okumadır.

Karşılıklı etki, sınıf mücadelesinin bir devrim sırasında “içiçe geçen” yönle­rinin birbirini etkilediği bir süreçtir. Bir anlamda, sınıf mücadelesinin ekonomik ve siyasi yönlerinin göreli ağırlığı ile sarkaç gibi bir hareket içinde sürekli olarak yer değiştiren bir yan harekettir. Fakat sonuçta, eş zamanlı olarak kapitalist üre­tim sürecinin kalbinin derinliklerine nüfuz eden ileriye ve devlet iktidarının tepe­si yönünde yukarıya doğru bir harekete sahip olmalıdır. Dolayısıyla, Rus Sovyet­leri gibi işçi örgütleri formları, mücadelenin ekonomik ve siyasi yönlerinin bir form içinde birleşmesi olarak görülebilir. Bu form eş zamanlı olarak, Troçki’nin “ikili iktidar” olarak adlandırdığı durumdan bahsetmeyi mümkün kılacak düzey­de, üretim noktasında işçilerin iktidarını örgütler ve kapitalist devletin siyasi ay­rıcalıklarına el atar.7

Bu tipteki işçi örgütlenmelerinin tam adı ve biçiminden ziyade yaptıkları iş önemlidir. Polonya’da Solidarnosc’un ortaya çıkması esnasında, grevleri yönet­mek üzere ortaya çıkmış olan işletmeler arası geniş grev komiteleri bu tipteki ör­gütlenme örneklerinden biridir.8 Eğer, İran Devrimi’nin işyeri temelli işçi konseyleri ulusal çapta, hatta farklı işletmeler arasında yerel düzeyde koordinas­yon sağlamayı başarabilmiş olsaydı, onlar da hem üretim noktasında hem de dev­letle doğrudan karşı karşıya gelme konusunda, kapitalist sisteme eş zamanlı bir meydan okumanın bazı benzer niteliklerini elde etmeye başlayabilirdi.

Kapitalist üretim ilişkilerinin ve siyasi egemenliğinin geçici olarak parçalan­masının kalıcı sistem değişikliğine dönüşebilmesi için başka bazı şeyler daha ge­reklidir: devlet iktidarının işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi ve devrimin uluslararasılaşması.

Bununla birlikte, eğer ikili iktidar durumu karşılıklı etkinin ve sürekli devri­min birleşmesi anı ise, işçi sınıfının önderlik ettiği burjuva siyasal reformları için mücadele ile sovyetlerdeki alternatif işçi sınıfı iktidarı organlarının eş zamanlı o­luşumu arasındaki ilişkinin, devlet iktidarının ele geçirilmesinden önce işçilerin bilinç ve örgütlenmelerinde meydana gelmesi gereken bir çeşit “sıçrama”yı ifa­de ettiği tartışılabilir.

Troçki’nin Rusya’daki 1905 Devrimi analizinde açıkladığı gibi: Daha 1905’te Petersburg işçileri, sovyetlerini proletarya iktidarı olarak adlan­dırıyorlardı. Bu adlandırma, dönemin günlük diline geçti ve işçi sınıfının iktidar için mücadele programında bütünüyle somutlaştı. Buna rağmen aynı zamanda Çarlığa karşı ayrıntılı bir siyasal demokrasi programı (evrensel oy hakkı, cumhu­riyet, milis ordusu vb.) ortaya koyduk. Başka türlü hareket edemezdik. Siyasal demokrasi, oldukça önemli çekincelere sahip işçi kitlelerinin gelişiminde gerek­li bir aşamadır, bir olayda bu aşama on yıllarca sürerken bir başkasında devrimci durum, kurumları oluşmadan önce bile kitlelerin siyasal demokrasi önyargıların­dan kurtulmalarına izin verir. 9

Daha spesifik olarak diyebiliriz ki; devrimci durumda sınıf mücadelesinin siyasal ve ekonomik yönleri arasındaki karşılıklı etki dinamiği, işçi örgütlerini ve onların bilinçlerini burjuva devletinin ötesine geçip işçi iktidarına doğru gerekli sıçramayı yapmalarına olanak sağlayacak noktaya kadar geliştirir. Elbette, devrim­ler basit bir aritmetik gelişim izlemezler, bu nedenle daima ileriye sıçramalar ve geri adım atmalar mevcuttur. Bu süreçle ilgili herhangi bir kaçınılmazlık da yok­tur. Eğer karşılıklı etkinin dinamiği bir tarafta aksarsa, diğer tarafı onu ileri ya da geriye götürebilir. Yine de bu, işçilerin ekonomik düzlemdeki eylemlerinin siya­sal boyutunun genişlemesinin ve işçilerin siyasal mücadelesinin ekonomik so­nuçlarının derinleşmesinin bütünsel bir yörüngesidir ki bu da sürekli devrim olanağının ortaya çıkmasında önemlidir.

Kitleler Tarihe Giriyor

25 Ocak başkaldırısının gerçek etkilerini değerlendirmek için henüz çok er­ken. Aşağıdan kitlesel hareketlenmenin olağanüstü çapı sadece YouTube video­larında ya da tweetlerde iz bırakmadı, aynı zamanda onlarca yıldır aşağılanma ve toplum dışına itilmeden sonra, tarihin ana sahnesine yeniden dönmeyi zorlayan milyonlarca insanın yaşamına yazıldı. Polisle çatışan, göz yaşartıcı gazlara göğüs geren, grevler düzenleyen ve arkadaşlarının, komşularının sokaklarda vuruldu­ğunu gören çok sayıda Mısırlı, devrime asıl gücünü, derinin bütün gözeneklerine nüfuz edebilme kabiliyetini verdi, günlük hayatın içine girmesini ve onu yapan­ların süreç içinde dönüşmesini sağladı. Ve elbette bu sadece kalabalığın aritmeti- ğiyle ilgili değil, ama bu milyonların kim olduğuyla ilgilidir. Tabii ki bunların bir kısmı Mısır’ın orta sınıfından geliyordu: öğrenciler, profesyonel meslek sahiple­ri, Google’da çalışan İngilizce konuşan yöneticiler ve liberal siyasetçiler. Onların eski rejimle kavgası temel olarak siyasi marjinalleştirilmelerinde yatıyor: Mısır toplumunun pek çok kesimini bir araya getiren polis-devlet gaddarlığının ortak de­neyimi. Fakat başkaldırıya katılanların büyük çoğunluğu için siyasal dışlanma ve yoksulluk aynı madalyonun iki yüzü. Onlar; işçiler, küçük işyeri sahipleri, zana- atkârlar, ailelerinin destekleyemediği işsizler ve geçici çalışanlar, işportacılık ve kayıt dışı işlerin gölge ekonomisinde didişenlerdi. Mustafa Bassiouny’nin ortaya koyduğu gibi:

Devrimin en önemli kazanımı, eski rejimin bastırdığı ve marjinalize ettiği, devrimde fantastik bir güç olarak kendi varlıklarını keşfeden toplumun geniş ke­simlerinin güçlü mücadelelerinin serbest kalması oldu.10

Başka bir yerde daha ayrıntılı olarak tartıştığım gibi, ayaklanmanın çok ö­nemli bir özelliği, Mübarek’in düşmesinden önceki son haftada işçilerin mücade- lesindeki patlamaydı. Bağımsız sendika aktivistlerinin yeraltı ağlarının, grev örgütleme konusunda zaten bir süredir çalışmalarını devam ettirdikleri Posta İş­letmesi, Kahire Kamu Taşımacılığı Kurumu otobüs garajları, Süveyş Kanalı hiz­met şirketleri gibi stratejik ve sembolik işyerleriyle başlayan grev dalgası hızla diğer işyerlerine de yayıldı; 9 Şubat’tan itibaren en az 300 bin işçi greve katıldı.11

Tahrir’den Tathire: Ulusun Temizlenmesi

11 Şubat’ta ayaklanma sonunda devletin bir bölümünü – üst düzey askeri komutanları- diğer bir bölümüne – Mübarek ve onun yakın çevresine- karşı, top­lamın bütünlüğünü korumak için umutsuz bir girişimle eyleme geçmeye zorla­dı. Diktatörün uzaklaştırılması, devlette ve toplum genelinde eski rejimin taraftarlarını yetkili pozisyonlarından arındırmaya dönük Portekiz’in saneamen- to (temizlik)’suna benzer bir mücadele dalgası için alan açtı. Arapça’da bu süreç sıklıkla tathir (arınma) olarak tanımlanır.

Bir düzeyde, yozlaşmış patronları ve memurları iktidardan uzaklaştırma mü­cadelesi, ayaklanma oyununun kendisinin daha yakın bir ölçekte -işyerinde, ma­hallede, hastanede, okulda- sahnelenmesi olarak görülebilir. Bu şekilde görünce devrimi, görkemli olaylar dizisi olarak değil de milyonlarca insanı etkin bir biçim­de içine alan bir süreç olarak anlamak daha kolaydır. Bununla birlikte Tony Cliff’in Portekiz Devrimi’ne ilişkin belirttiği gibi:

bq. Saneamento… yalnızca gizli polislerin içeri atılmasından daha fazla şey anlamına geliyordu. Etkin ve bütünsel olarak yürütüldüğünde, burjuva devlet ya­pısının neredeyse ortadan kaldırılması demekti. Kurumsal devlet, toplumsal ha­yatın tüm düzeyleri üzerinde, bankalarda, kiliselerde, okullarda, üniversitelerde, büro ve fabrika yönetimlerinde kontrol sağlamayı amaçladığından, bütünsel bir sa- neamento yönetim kurullarından ustabaşlarına kadar tüm toplumsal hiyerarşiyi yıkmak anlamına gelirdi.12

Tahrir süreci, Lüksemburg’un tanımladığı siyasi ve ekonomik mücadeleler a­rasındaki karşılıklı etkinin birbirlerini destekleyen dinamiğini göstermeye zaten başladı. Daha özel olarak, yöneticilerin ve devlet memurlarını, halk protestoları ve grevler sayesinde görevden uzaklaştırılmaları, en azından geçici olarak “kontrol sınırları”nı değiştirdi.13 Daha da önemlisi küçük ama büyüyen sayıda işçiler, se­çimler yoluyla eski rejimin tasfiye edilen memurları yerine yenilerini seçerek, ye­ni yöneticileri üzerinde resmi demokratik kontrol uygulamayı başardılar.

Burada, tathir sürecinin iki yönü önemlidir. Bir yandan, hem halk hareketi­nin çapı hem de devletle yapılan savaşın vahşeti tarafından harekete geçirilen tat- hir, tam olarak ayaklanma hikayesinin ufak çapta bir tekrarıdır. Örneğin Mansura’da 13 Şubat’ta, Mübarek’in ayın 11’inde düşüşünden sonraki ilk işgü- nünde, bir gazete tek başına iki şehrin yerel yönetimlerinde, Birinci Ağır Ceza Mahlemesi’nde, Mansura International Hospital’da, Mansura General Hospital’da çalışan personelin, üst düzey memurların görevden uzaklaştırılmalarını talep eden grev ve protestolarının ayrıntılarını ve yolsuzluklarından dolayı yerel yöneticinin görevden alınmasını talep eden eyalet merkez yönetimi işçilerinin gösterisini yaz- dı.14 Mücadele dalgası, nefret edilen gizli polis memurlarının kontrolünü ele ge­çiren ve Mübarek tarafından atanmış olan üniversite yönetimlerine karşı kitlesel protestolar örgütleyen, öğrencileri ve çalışanlarıyla üniversite kampüslerini de sardı.15 Bakanlıklar, hastaneler, posta hizmetleri ve Mahalla-al-Kubra’daki deva­sa iplik eğirme ve dokuma fabrikaları gibi büyük kamu sektörü işyerleri benzer protesto ve grevlere gittiler.16

Bununla birlikte, önemli ölçüde siyasal reform kavramı ile çerçevesi çizilmiş olsa bile, yolsuz memurların “temizlenmesi”nin, aşağıdan gelen baskılarla yürü­tüldüğünde, toplumsal boyutta potansiyel olarak çok derin etkileri vardır. En azın­dan, aşağıdan kolektif eylem yoluyla yöneticinin yerinden edilmesi, işçiler ve patronlar arasındaki normal ilişkileri altüst eder. Devrim bağlamında “temizlen­me”, (her zaman solda yer alanların değil, çeşitli siyasal güçlerin etkinlik göster­diği) büyük bir siyasal kampanyadan derin bir toplumsal sürece geçme konusunda, çok daha büyük potansiyele sahiptir. Mısır’da tathir, Mübarek’in düşüşünden ön­ceki hafta patlayan grev dalgasının başlangıcından bugüne kadar, çoğu kez üc­retlerin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini amaçlayan toplumsal taleplerle örüldü. Bir düzeyde “temizlenme” toplumsal mücadeleler için bir model sağlaya­bilir, ve her ikisi de sıklıkla benzer araçlarla yürütüldüğünden, bunun tersi de doğ­rudur. Bir başka düzeyde, yozlaşmış patronları alaşağı etmek için yapılan grevlerin ve protestoların başarısı işçileri yeni toplumsal talepler yükseltmeleri konusunda teşvik edebilir (ve toplumsal hedefler için kolektif eylemin, işçileri yönetimde de­ğişim talebi için cesaretlendirdiği yerde, benzer bir geribesleme döngüsü tersin­den kurulabilir).

Toplumsal Adalet İçin Mücadele Politikaları

Nasıl ki işyerlerinde ve devlet kurumlarında eski rejimin unsurlarını yerinden eden “siyasal” mücadelenin açıkça toplumsal boyutta çok önemli etkileri olduy­sa, devrim de toplumsal adalet için savaşın siyasal etkisini derinleştirdi. Toplum­sal taleplerin yükselmesi kendi içinde etkileyici bir siyasal ifadeydi. Yoksulların kenar mahallelerine geri dönmesini ve seçimleri beklemelerini dileyen liberalle­rin kayıtsızlığında gedik açtı. Dahası, işçi aktivistlerin bir azınlığı için, “İşçilerin devrimdeki toplumsal talepleri”ni imzalayan 40 kadar grev lideri gibi bağımsız sendikacılar tarafından ana hatları belirlenen taleplerin siyasal doğası, radikal top­lumsal değişimin genel bir manifestosunda ifade edildi gibi, başından itibaren net­ti. 17

Başka bir düzeyde, mücadelenin ihtiyaçlarının kendisi, işçilerin toplumsal a­dalet için savaşının siyasal etkisini derinleştiriyor. Nüfusun geniş kesimlerinden müttefik ve destek kazanma ihtiyacı grevcileri, mücadelelerinin daha geniş top­lumsal yararını gösteren genel talepler formüle etmeye itiyor. Ulusal asgari ücre­tin yükseltilmesi talebi, bazı işyerleri tarafından ortaya konan spesifik ücret talepleri ile eklemlenerek artan ve genişleyen şekilde yükseldi. Diğer genelleşti­rilmiş talepler, ekonominin farklı sektörlerinde en yüksek ücretlerin açıklanması­nı içeriyordu. Maksimum ücret için çağrı, kapitalist sistemin bağrında yatan eşitsizliklere odaklanan talepler yoluyla, daha iyi ücret mücadelesinin politik içe­riğini çarpıcı biçimde yükseltiyor.

Toplumsal mücadeleyi ileriye iten ve etkisini derinleştiren en güçlü objektif faktör ekonomik krizdir. Burada iki anahtar nokta var: ilki aşırı eşitsizlik ve yay­gın yoksullukla karakterize edilen devrim öncesi ekonomik durumun mirası, i­kincisi ise devrim-sonrası ekonomik kriz. Yoksullar açısından, devrim sonrası ekonomik kriz, gıda fiyatlarında yükselme (yıllar sonra gıda fiyatları enflasyonu tarihindeki en yüksek düzeylere ulaşmıştı ve bu durum, hoşnutsuzluğun önemli nedeni olmuştu) ve ayaklanma süresince maaşlarını kaybetme (zaten hayatta kal­ma sınırında yaşayan insanların harcamalarındaki herhangi bir boşluğu kapatabi­lecek birikimleri yoktur) olarak yaşandı. Nisan 2011 ‘de, gıda fyatları bir önceki yılın aynı ayına göre %20 arttı.18 Mısır işçi sınıfının en örgütlü kesimlerinin bir kıs­mı için grevler, maaş ve ikramiye ödemelerini kabule zorlayarak kısa dönemde bu baskıların bazılarını öteleyen geçici kazanımlar sağladı. Yönetici sınıfın perspek­tifinden, devrim sonrası kriz sanayi üretimi kayıplarına yol açan ayaklanma ve grev dalgasının ekonomik maliyetiyle sınırlı değil, aynı zamanda turizmin dö­nemsel çöküşünü takip eden yabancı döviz gelirinde dramatik düşüşü de içeri­yor.19

Son olarak devletin tepkisi vardır: devrim bağlamında işçilerin taleplerinin bastırılmasının da kabul edilmesinin de artan bir siyasi etkisi olmuştur. İşveren­lerin ya da devletin işçi taleplerine, aşağıdan kendiliğinden örgütlenmelerin kar­maşasında taviz verdiği yerde, bu araçlarla toplumsal talepleri sınırlama olasılığı daha düşüktür. Daha doğrusu tersine bir süreç işler, bir grup işçinin elde ettiği za­fer, diğer işçi grupları açısında kendi taleplerini yükseltmek için cesaretlendirme­dir. Bu sürecin devrim öncesi dönemde, 2006 sonrası grev dalgası süresince güç­lü bir şekilde işlediği görülmüştü. Devrimin başlamasından itibaren işçilerin özgüvenleri ve örgütlenmeleri çarpıcı biçimde, belirgin ve artan bir şeklide, sınai ve coğrafi alanlarda taleplerin genelleştirilmesi olanaklarını arttırdı.

Diğer taraftan devlet baskısının politik olarak radikalleştirici bir etkisi olabi­lir. Ayaklanma devletin yüzündeki maskeleri, onun içsel yapısını daha fazla açı­ğa çıkararak söküp attı. Ordunun, grevleri ve toplumsal protestoları ezmeği de içeren doğrudan baskı konusunda yeni bir rolü var. Bu rol işçileri radikal siyasal sonuçlara götürme potansiyeli taşıyor. Mayıs başında, önde gelen grev liderleri­ne karşı davaların acımasızlığı, bu çatışmada neyin tehlikede olduğu konusunda bir algı oluşturdu. Bağımsız sendika liderlerinden Ali Fattouh’a grev kışkırtmak­tan dava açarak Kahire otobüs şoförlerini hizaya getirme konusunda devletin işe karışması, duruşma öncesi günlerde onun suçlanmasına karşı siyasi bir grev dü­zenlenmesine yol açtı.20 Yine de davanın düşürülmesi temel talebi kabul edilmek­sizin, grev boyunca otobüs şoförlerinin ortaya koyduğu ekonomik talepler üzerinde hızlı bir uzlaşmaya varılması, açıkça bir böl ve yönet girişimiydi.

Devlet ve Karşı-Devrim

Mısır Devrimi’nin ilk dört ayında açtığı özgürlüğün sarhoş edici belirtileri tü­müyle hipnotize edici; çünkü devlet çekirdeğinde henüz çok az şey değişti. Ordu hiyerarşisi, Mübarek devletinin demir omurgası, Marshal Tantawi’nin, Shashank Joshi’nin sözleriyle “rejimin kalbine eklemlenen gerici güçleri temsil eden, reji­min özünü değil temsilcisini alaşağı edebilecek”21 bir adamın liderliğinde doku­nulmadan kaldı.

Mübarek’in eski generalleri iktidar partisinden eski sivil meslektaşlarının yargılanmalarına nezaret ediyor; fakat çok azı onları sorguya çekmeye cüret etti. Eski rejimden bu denli nefret edilmesine neden olan aynı baskı tekniklerini onlar da kullanıyor: işkence, askeri mahkemeler, muhaliflerin susturulması ve protes­toların kriminalize edilmesi. Daha da ötesi makalenin yazıldığı sırada, bizzat ayak­lanmanın merkezi demokratik talepleri tamamen veya kısmen karşılanmamış durumda.22 19 Mart’taki referandum başkanlık yetkilerinin birçoğunun sınırlan­ması, başkanın yürütme gücünün azaltılması, seçimler üzerinde yargı denetimi­nin düzenlenmesi ve başkanlık adaylığına uygunluk koşulları üzerindeki sınırlamaların hafifletilmesini içeren anayasada bir dizi düzenleme yapılmasını kabul etti. Fakat resmi demokrasi düzeyindeki bu göreli sınırlı potansiyel kaza­nımlar askeri yönetimin varlığına karşı koymalıydı. Bağımsız sendikalar sonun­da yasal tanınma hakkı elde ettiler; fakat 23 Mart’ta kabul edilen yeni bir yasa, grevleri ve protestoları suç olarak kabul etmek suretiyle kolektif eylem örgütle­me hakkını alelacele ortadan kaldırdı.23

Yukarıda çerçevesi çizilen karşılıklı etkinin dinamiği halk hareketi ve devlet arasındaki güçler dengesinin şekillendirdiği bir bağlamda yer alıyor. Bununla bir­likte, ordunun kendisini de içeren devletin büyük kurumlarının, ayaklanmanın ha­rekete geçirdiği karşılıklı etkiyle yoğun bir baskı altında olması nedeniyle bu denge asla statik değil.

Eski rejimin baskı aygıtı ile ilişkili olduğu oranda, ayaklanma boyunca halk öfkesinin en ağır yükünü taşıyan İçişleri Bakanlığı güçleri idi. Merkezi Güvenlik Güçleri’nin çevik kuvvet polisleri, yüzlerce polis merkezinin protestocular tara­fından tahrip edildiği 25-28 Ocak arasındaki sokak savaşlarında yenilgiye uğra­dı. Dahası İçişleri Bakanlığı’nın önde gelenleri, özellikle de bakan Habib al-Adly’nin kendisi, kitlesel öfkeyi yatıştırmak için rejimin en sevilmeyen figür­lerinden kendisini temizleme harekâtının ilk kurbanı oldu. Bununla birlikte rejim 28 Ocak’ta taktiksel bir geri çekilmeyi idare etmeyi ve kendi iç disiplinleri bozul­madan önce CSF birliklerini sokaklardan çekmeyi başardı. Bunu takip eden haf­ta boyunca rejim farklı bir stratejiyle, protestocuların maneviyatını kırmak için seçici ama aşırı şiddetli girişimlerde bulundu: Tahrir Meydanı’nda ve diğer yer­lerdeki muhalif kampları dağıtma girişiminde CSF’nin askeri birliklerinden ziya­de, olasılıkla Devlet Güvenlik memurları ile kiralık haydutların karışımı olan baltaciyya’yı harekete geçirdi. Resmi polisin sokaklardan çekilmesi ayrıca pek çok kişi tarafından kaos duygusu yaratmak için yapılmış kasti bir hareket olarak görüldü ve güvenliği yeniden sağlamak için mahalle halk komitelerinin oluşturul­masına yol açtı. Tahrir’de baltaciyya, Müslüman Kardeşler’in gençlik kanadından pek çok kişinin de içinde bulunduğu eylemciler tarafından püskürtüldü. Gösteri­lerdeki kabaran sayılar ve sonunda 8 Şubat’tan sonraki grev dalgası Mübarek’in düşüşünün yolunu açtı, bu da Devlet Güvenlik polisinin 4 ve 5 Mart’ta hızlı bir şekilde çözülmesine olanak sağladı. Bununla birlikte bu noktadan sonra polisi so­kaklarla yeniden tanıştırmak amacıyla, Mart boyunca resmi polislerin trafik kont­rolü için geri dönmesiyle başlayan, 15 Mayıs’taki İsrail konsolosluğu dışındaki gösteriler sırasında CSF’nin eski protestoları bastırma rolünde yeniden ortaya çık­masına kadar uzanan çok sayıda girişim oldu.

Geçici olarak yenilgiye uğratılmış olan İçişleri Bakanlığı güçlerinin aksine, ayaklanma, ilk olarak orduyu tarafsızlaştırdı ve sonra ordu komutanlarını kendi ar­zuları hilafına devrim adına hareket etmeye zorladı. Gösterilerin güç kullanılarak bastırılması konusundaki isteksizlikle, büyük ihtimalle vur emrine uyulmayaca- ğı korkusu (ya da bilgisi) nedeniyle, ordu liderliği kendini sadece Mübarek’i ik­tidardan düşürmeye değil, ama ayrıca eski rejimin sivil liderliğini temizleme işini de yerine getirmeye zorlanırken buldu. Mübarek’in düşüşünü takip eden aylarda, eski rejim figürlerinin temizlenmesi konusunda yukarıdan tavizler verilmesini zorlayan aşağıdan basıncın dinamiği, özellikle Cuma günleri Tahrir Meydanı’nda düzenli bir şeklide yapılan “bir milyon kişi” yürüyüşleri devam etti. Bu arada, or­dunun baskı konusunda giderek artan açık rolü, Yüksek Askeri Konsey’in kendi kendine ilan ettiği devrimin bekçisi rolünün altını oymaya ve askerler ile halkı Mübarek’e karşı “bir el” olarak kutlayan sloganların cazibesini zayıflatmaya baş­ladı. Yine de, ordu liderliği hala büyük ölçüde bağlılığını ve iç disiplinini koruyan bir kurumu kontrol ediyor (çok önemli bir istisna olan 8 Nisan’daki alt düzey su­bayların protestosu ile beraber) ve Mayıs sonuna doğru ortaya çıkan “ikinci öfke devrimi”ine ilişkin yükselen çağrılar olmasına rağmen, sivil rakiplerin kitlesel bir hareketlenmesine şimdiye kadar karşı durdu. 24

Mübarek’in devrilmesi sonrası siyasi manzara bu nedenle temel olarak ordu­nun rolünün ifade ettiği çelişki tarafından biçimlendi: Generaller karşı devrime ön­derlik etmeye girişen temel güç olurken, aynı zamanda Yüksek Askeri Konsey kitle ayaklanması tarafından devrimin yanında ve Mübarek’in düşürülmesi yö­nünde hareket etmeye zorlandı. Demokratik alanı genişleten ve askerleri köşeye sıkıştırılmış durumda tutan şey karşılıklı etkinin derinleşen dinamiğinde toplum­sal ve siyasal protestoların devasa dalgasının takip ettiği aşağıdan hareketin bü­yüklüğüdür.

Halk hareketi ile devlet arasındaki denge aynı zamanda karşı devrimi de ya­pılandırır. Alaa’ Awad’ın hatırlattığı üzere, karşı-devrim, “devrimin ilk anından itibaren başlayan bir süreçtir ve onun taktikleri ve yörüngesi, alandaki siyasal güç­lerin dengesi tarafından belirlenir”.25 Awad, karşı devrime giden üç temel eksen olduğunu savunur: bunlardan ilki, askeri liderlik ile onun sivil müttefiklerinin devrimi anayasal değişikliklerin dar alanıyla sınırlamayı hedefleyen ortak girişi­midir ki bu, 19 Mart referandumunda ortaya kondu. İkincisi, hizipler arası çatış­maların bilinçli olarak kışkırtılmasıdır. Son olarak da demokratik olmayan bir rejim için demokratik bir dış görünüş yaratılmasına dayanan durağan bir devrim sonrası siyasal düzenin konsolide edilmesidir.26

Devrimi sınırlamak için verilen mücadelelerin ilk raundu, 19 Mart anayasa referandumu üzerinden gerçekleşti ve Yüksek Askeri Konsey, Müslüman Kar­deşler liderliği ve eski yönetici partiden arta kalanlarla, liberaller ve solun olduk­ça farklılık içeren koalisyonunu karşı karşıya getirdi. Devam eden toplumsal pro­testolar ve bağımsız işçi örgütlerinin yeni biçimlerinin gelişimi hem mücadelenin alanını değiştirdi, hem de mücadeleye angaje olan toplumsal ve siyasal güçleri yeniden biçimlendirdi. Grevleri “belli bir kesimin” çıkarlarının ifadesi olarak suç­lamada ve işçilerden “üretim çarkını” yeniden döndürmelerini talep etmede, Yük­sek Askeri Konsey ve Kardeşler’in liderliğine liberaller, işadamları ve hatta ayaklanma sürecinde öne atılan devrimci gençlik aktivistlerinin bazıları da eklen­di. Bunların karşısında hala zayıf bir şekilde örgütlenmiş fakat devrimdeki bir güç olarak kendi rollerinin ilk kez bilincinde olan işçi sınıfı ve kent yoksullarının u­yanan toplumsal gücü ile beraber, solun küçük örgütleri ve bağımsız sendikalar konumlandı.

Karşı devrimin ikinci ekseni ile ilgili olarak Sameh Naguib, Selefi hareketin, kendi katı İslam yorumlarına göre doğru kişisel davranışlara güçlü vurgular orta­ya koyan İslamcı aktivistlerin siyaset sahnesine girişini, kaos atmosferinin yara­tılmasının aracı olarak hizipler arası çatışmayı kışkırtmak için askeri liderliğin çabalarının bir ifadesi olarak değerlendirir. 27

Sonuçta Mayıs’ta pek çok olay vardı. Selefler, İslam’ı kabul etmiş Hristiyan kadınların Hristiyan Kıpti kiliseleri tarafından kaçırıldığı iddiasıyla harekete geç­tiler, bu gerilim ortamı 8 Mayıs’ta İmbaba’daki kiliselere ve Hristiyan mallarına saldırılara dönüştü ve 12 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.28 “İslam’a yönelen teh­dit” varsayımıyla manevi panikten Kıpti Hristiyanlar’a saldırıya yönelen bu yö­rünge, Mart’taki anayasal referandum üzerine yapılan tartışmaların üslubu tarafından zaten önceden oluşturulmuştu. Bu tartışmalarda bazı İslamcılar, anaya­sa değişikliklerini kabul ya da reddetme sorunsalını, İslam’ı devletin dini olarak güvence altına alan anayasanın 2. maddesini koruma mücadelesi bağlamında or­taya koydular. Dahası, Awad’ın belirttiği gibi, hizipleşme sorunu Nisan’da Qena eyaletinin yeni valisinin atanmasına karşı verilen kitlesel mücadeleyi gölgeledi ve saptırdı.29 Hıristiyan bir valinin atanması, valinin geri çekilmesini isteyen bü­yük kitlesel protestoları tetikledi. Gösterilerin arkasındaki ilk ivme, merkezi ola­rak atanan yöneticilerin prensip olarak reddedilmesi olduğu halde (özellikle bunlar basitçe en yozlaşmış ve gaddar olanların yerine ikinci ya da üçüncü derecede yet­kili kişilerin getirilmesiydi) Selefiler’in işin içine girmesiyle protestoların odağı, yeni valinin dini nedeniyle reddedilmesine kaydı.

Askeri komuta ve onun sivil ittifaklarının bazı biçimlerinin burjuva demok­rasisi görünümünü nereye kadar konsolide edeceği, devrim-öncesi durumla kar­şılaştırılınca genişletilmiş bir demokratik alanın kapsamının ne olacağı sorusunu burada cevaplamak mümkün değil. Kuşkusuz, eğer yeni siyasi düzenin asıl mi­marları Yüksek Askeri Konsey’in generalleri olursa, muhtemelen bu stabilize “demokratik” sistemin sınırları, onu açık tutma mücadelesinde kitlelerin hazır ve örgütlü olma düzeyi tarafından belirlenecektir.

Bir açıdan bakıldığında, devrimi sınırlamak hatta tersine çevirmek için eski rejimin çekirdeğinin esnekliği, karşı-devrimi harekete geçirme kapasitesi ve Müs­lüman Kardeşler gibi kitlesel sivil örgütlerle ittifaklar kurma becerisi, hiç de iç a­çıcı olmayan bir manzara sunar. Yine de şunu anlamak çok önemlidir ki, daha geniş toplumda devrede olan karşılıklı etkinin aynı dinamikleri aynı zamanda hem devletin kitle örgütleri içinde hem de başta Müslüman Kardeşler olmak üzere on­ların kitle temelli siyasi örgütlerinde baskıyı arttırarak, onların umutlarının kırıl­ganlığını devam ettiriyor. Naguib’in Müslüman Kardeşler’e ilişkin olarak tartıştığı gibi:

Direnişle uzlaşma, gerilim ve sakinleşme arasındaki sürekli gelgit, şehir bur­juvazisi kesimleriyle yanyana geleneksel ve modern küçük burjuvaziyi (öğrenci­ler ve üniversite mezunları), işsizleri ve yoksulların geniş kesimlerini içine alan kitlesel dini bir örgüt olan Müslüman Kardeşler’in tabiatının bir sonucudur. Bu ya­pı, siyasi ve toplumsal sükunet dönemlerinde istikrarlı kalırken, çatışan çeşitli top­lumsal çıkarların geniş ve belirsiz dini bir mesaj altında uzlaşmasının büyük oranda mümkün olmadığı büyük dönüşüm anlarında, saatli bir bombaya dönüşür.30

Bu yazının yazıldığı sıralarda, ordunun tabanı ve güvenlik güçleri arasında sa­dece çok kısa gerilim belirtileri görünür durumdaydı; fakat bunlara Merkezi Gü­venlik Güçleri tarafından rapor edilen, Gabal al-Ahmar kampında 1 Mayıs’ta barakalarındaki koşullar nedeniyle yapılan grev gibi önemli olaylar dahildir. Ga­zetelerin bildirdiğine göre polisler amirlerini kovdular, kampı ele geçirdiler ve İ­çişleri Bakanlığı ile görüşme yapmak üzere bir grev komitesi seçtiler.31 Daha da önemli olan, 8 Nisan’da Tahrir Meydanın’daki kitlesel gösteride yer alan ve a­çıktan Yüksek Askeri Konsey’in tasfiyesi çağrısında bulunan alt düzeydeki subay­lar arasında beliren kollektif muhalefet işaretleriydi.32

Mücadeleyi Derinleştiren Örgütler

Devrimci sosyalistlerin oynadığı hayati rollerden biri, sınıf mücadelesinin si­yasi ve ekonomik yönleri arasındaki karşılıklı etki sürecini derinleştirmeye muk­tedir olan bu örgütler üzerinde siyasi hegemonya kazanmaya çalışmakta yatmaktadır. Bununla birlikte, yukarıda çerçevesi çizildiği üzere, siyaset ve eko­nomi ve tersi arasındaki sarkaç hareketinin, yukarıya, devletin tepesine doğru ve içeriye, kapitalist üretim düzeninin kalbine doğru birleşmesi gerekir. En yüksek noktasında, o halde, karşılıklı etkinin dinamiği sınıf mücadelesinin siyasi ve eko­nomik yönleri arasında bir birleşme üretir: işyerinde kapitalizmin işleyişini boza­cak işçilerin kolektif sosyal gücüne dayalı, var olan burjuva devletini yıkmaya ve onun yerine bir işçi devleti koymaya muktedir bir karşı güç oluşumu içerisinde, var olan devlete bir meydan okuma.

Karşılıklı etkinin dinamiği, devrimci azınlık tarafından iradi eylemle hareke­te geçirilecek bir şey değildir: bu, işçi sınıfı üzerinde sermayenin ekonomik ve si­yasi hegemonyasının birleşiminin bir ifadesi olduğu gibi, devrimci krize içkin mantıklardan biridir. Bununla birlikte mücadelenin kritik anlarında devrimcilerin eylemleri, olayların gelişme biçiminde önemli bir fark yaratır. Hangi argümanla­rın ortaya konacağı ve işçilerin amaçlarına ulaşmak için hangi taktiği benimseye­cekleri konusunda fark yaratırlar. Olayların sıralanışı ve zamanlaması, devrimci sürecin biçimlenmesinde kritik bir rol oynar. Dahası, örgüt sadece karşılıklı etki­nin olumlu dinamiği üzerinde etkinlik göstermek için değil, aynı zamanda, tersin­den bir şekilde, hizipleşme virüsünün işçi hareketine bulaşmasını ve örneğin patronu yenilgiye uğratmak için gerekli birlikteliğin altını oymasını engellemek için de gereklidir.

Bir ölçüde solun insiyatifinde olan örgütler kurmak da tek önemli şey değil­dir. Tersine, karşılıklı etkide etkinlik gösterecek mekanizmalar bulmak, her şey­den önce kitlelerin olduğu yerde olmak demektir. Sonuç olarak, aşağıda da açıklanacağı gibi, sosyalistler hem sağlık işçileri arasında bağımsız sendikalar ku­ruyorlar, hem de var olan doktorlar sendikasındaki aşağıdan mücadelelere önder­lik ediyorlar.

Bağımsız Sendikalar

Bağımsız sendikalar hâlihazırda, işçilerin kendiliğinden toplumsal protesto­larını, işyerleri arasında ve hatta ulusal ölçekte çeşitli bölümlerin koordinasyonu­nu sağlayabilecek örgütlü kolektif eyleme dönüştürmek için bir mekanizmadır. Bunlar, eğer uygulanırsa, işçi sınıfının bütünü için fayda sağlayacak olan ulusal asgari ücretin yükseltilmesi gibi işçilerin genel taleplerini yaygınlaştırıp popüler- leştiriyorlar. Bağımsız sendikalar büyüyüp güçlendikçe, devleti ve patronları bu talepleri kabule zorlayacak mekanizmalar haline gelme potansiyeli gösteriyorlar. Dahası gerçekten devletten bağımsız sendikal hareketin ortaya çıkması ve konso­lide olması, elli yıldan fazladır bütün kitlesel siyasal ve sosyal hareketleri kendi bayrağı altında toplamaya çalışan Mısır yönetici sınıfına karşı önemli bir mey­dan okuma ortaya koydu (tabii ki Müslüman Kardeşler’le bunu yapmak müm­kün olmadı; fakat 1940’lardan beri de seküler amaçlar için organize olan bir kitle hareketinin meydan okumasıyla karşılaşmadı). Mübarek, neoliberal projeyi onay­layarak görünüşte Nasırizmi terketmiş olsa da, sonuna kadar en sadık müttefikle­ri, devlet güdümlü yozlaşmış sendika federasyonunun liderleriydi.

Beni Sueif demiryolu işçilerinin deneyimi yeni sendikaların işçiler arasında bağımsız sınıf örgütlenmesi konusunda, Mısır’ın nesillerdir görmediği çapta na­sıl bir heyecan ve coşku yarattığını örnekliyor. Mısır Devlet Demiryolları ağının Beni Sueif bölgesi işçileri, Mübarek’in düşüşünün hemen ardından her düzeyde demiryolu çalışanlarını birleştiren bağımsız sendika örgütleme kampanyasına baş­ladılar. Demiryolu istasyonlarına pankartlarını astılar ve çok geçmeden yeni sen­dika hakkında bilgi almaya gelen insanların akınına uğradılar. Yüzlerce demiryolu işçisi sendikaya katılmak için başvurdu ve yakın şehirlerden işçiler kendilerinin de nasıl örgütlenebileceğini sormaya başladılar. Kuruluş konferansı 4 Mayıs’ta Beni Sueifte yapıldı. Konferansa demiryolu ağının olduğu her yerden ve yerel bölgelerden geniş bir işçi delegasyonu, toplamda yaklaşık 5000 işçi katıldı -Mer­kez Bölüm’ün 1200 üyesinden çok daha fazlası.33

Kahire’deki Manshiyet al-Bakri hastanesindeki hastane işçileri sendikası de­neyimi, işçi sınıfına tamamen yeni ufuklar açan siyasi ve toplumsal mücadelenin birleşme potansiyelini kanıtlıyor. Aynı zamanda bu süreçte sosyalist aktivistlerin müdahalesinin yapabileceği farkı somut bir şekilde gösteriyor. Devrimci sosyalist olmak, işin başka türlü örgütlenebileceği ve sıradan insanların kendi hayatlarını dönüştürme kapasiteleri ve isteklerinin olduğu başka bir dünyayı düşünmeyi ve teorik düzeyde tasarım yapmayı zorunlu olarak gerektirir. Teoriyi gerçeğe çevir­me sanatı, bu düşünceyi işçilerin kendisinin, kendi mücadeleleri yoluyla farket- mesini sağlayacak araçları bulmakta yatıyor -başka bir ifadeyle, halihazırda varolandan, kurmak için savaştığımız dönüşmüş topluma organik olarak bağlanan mücadele yöntemlerini, örgütlenme biçimlerini ve siyasi argümanları bulmakta.

Hikaye Tahrir Meydanında, Kahire Manshiyet al-Bakri devlet hastanesinde doktor olan Mohamed Shafiq ile başlar. Sosyalist bir aktivist olan Shafiq, Müba­rek’in düşüşünden birkaç gün önce hastaneye nasıl döndüğünü anlatır:

Şubat’ın 7’sinde başladı. Ben, Tahrir meydanında seyyar bir hastanede çalı­şıyordum. Hastaneme döndüm ve devrimci bir ruh haliyle karşılaştım. Mübarek’i destekleyen insanlar bile hastanedeki koşulların bu şekilde devam edemeyece­ğinden söz ediyordu. Bu yüzden doktorların taleplerini anlatan bir bildiri hazırla­dım. Daha önceki dilekçe deneyimlerinin aksine, doktorların hemen hepsi imza­ladı. Bu heyecan vericiydi. Bir çok hemşire imzalamak istedi. İlkin hayır dedim. Doktorlar ve hemşireler arasında daima görünmez bir bariyer vardır. Fakat o ka­dar çok istek oldu ki “Neden olmasın?” diye düşündüm.

Bu talepleri nereye götüreceğiz sorusuyla karşı karşıya gelince, Shafiq ve ar­kadaşları bu dilekçeyi bir adım daha öteye götürmeyi ve kendilerini bağımsız bir sendika olarak örgütlemeye başlamayı tartışmaya başladılar. Yine, çok büyük bir ilgi vardı. Her düzeyden yüzlerce çalışan dahil olmak istedi.

Kendi hastanemiz için bir sendika kurmaya karar verdik. İki hafta içinde se­çimleri yaptık. Bazıları doktorların, hizmetlilerin ve hemşirelerin eşit söz hakkı­na sahip olmasından rahatsızdı. Ancak bu tartışmayı kazandık.

Hastane çalışanlarının çok büyük bir kısmının şu an sendika üyesi olması ve Mısır boyunca yayılan tathirin daha geniş sürecinin perde arkasındakilere karşı ol­maları nedeniyle, hastane yönetimiyle karşı karşıya gelinmesi çok sürmedi:

Hastaneyi ve bütçeyi yeniden düzenledik. Müdürümüz bu değişikleri uygu­lamayı reddetti. Hastane müdürleri küçük diktatörler -Mübareklerdir. Bunun üze­rine biz de ona, gidip bir daha geri dönmemesini söyledik.

Bu temizlenme eylemini farklı kılan, hastane çalışanlarının zaten örgütlenmiş olması ve dolayısıyla müdürün yerine yenisini seçecek yeni bir demokratik me­kanizmayı tasarlayabilmeleri ve uygulayabilmeleriydi.

Sendika konseyi hastaneyi yönetti; fakat problemler çıkabileceğini biliyorduk – çekler imzalanmalıydı ve hükümetle ve yerel yöneticilerle çalışmak zorunday­dık. Dolayısıyla bir müdür seçtik. Yeni kamu taşımacılığı sendikası bu sürece ne­zaret etti. Teknisyenler oy sandıkları yaptı ve taklit edilemeyecek özel formlarımız vardı. Bazı işçiler okuryazar değildi, bu nedenle adayların resimlerini kullandık. Yaklaşık 500 kişi oy kullandı. Seçim haberleri gazetelerde çıkmadan önce Sağlık Bakanı vekilinden müdürümüzü atamasını istedik. Tartışmaya çalıştı – ama anlaş­maya varmak iki saatimizi aldı.

Buradaki ilk kritik nokta her şeyin kitle hareketine dayandırılmasıdır. Dok­torların koşullarının ve hastanenin durumunun iyileştirilmesi yönündeki basit, so­mut talepler ayaklanma bağlamında, bir elektrik fırtınasına benzeyen aşağıdan gelen öfkeyi toplayan bir paratoner haline geldi. Bununla birlikte yeni sendika, yö­netim üzerinde işçi kontrolünü dayatmakta bir araç oldu. Bu sadece hastane çalı­şanlarının Mübarek’in gözleri önünde devrilmesi nedeniyle bir modele sahip olmalarından değil, aynı zamanda hastanenin kendi içinde kitle hareketinin belli bir eşiğinin aşılması nedeniyle oluyor. Bağımsız sendikaya kitlesel üyelik, Müba- rek’in düşüşünü takip eden heyecanlı bir siyasi ortamda, işyerlerini kim kontrol etmeli sorusunu somut bir biçimde yükseltti.

Bununla birlikte, bu durumda ikinci nokta, örgüt formunun kendisinin kar­şılıklı etki dinamiğinin derinleşmesine yardım etmesiydi. Özellikle, hastanede ön­ceden mevcut olan hiyerarşiyi yıkmak için örgütlenen bağımsız sendikanın aslında önemli etkileri oldu: hızlı bir şekilde yönetimle işgücü arasındaki güç dengesini sarstı; çünkü üst düzey yöneticiler dışında hemen herkesi birleştirdi. Sendikanın kendi iç demokrasisi hemşirelerin, idari personelin ve hizmetlilerin desteğini ka­zanmada güçlü bir faktördü; çünkü onlara hastanenin işleyişinde gerçek bir söz hakkı sundu.

Manshiyet al-Bakri hastanesi çalışanlarının deneyimi, çok somut bir şekilde liderlik sorununu ortaya çıkarttı. Olayın birçok dönüm noktasında sosyalistlerin işe karışması dilekçenin oluşturulması ilk adımından, genel bir sendika tartışma­sına, iç demokrasi üzerine tartışmanın kazanılmasına yardım edilmesine, müca­deledeki diğer işçilerle bağlantılar kurulmasına ve hastane sınırlarının ötesinde ulusal çapta sağlık çalışanlarının örgütlenmesine kadar kritik bir rol oynadı. Yine de bu, sendikanın inşası içinde yer alan hastane çalışanlarının geniş katmanlarıy- la diyalog içinde yapıldı. Mohamed Shafiq’in yukardaki açıklamasında da vurgu­ladığı gibi, başlangıçta hemşirelerle birlikte örgütlenmeye girişmeyi düşünen kendisi değildi, bunu talep eden ve onun yanında hararetli bir demokrasi müca­delesi veren hemşirelerdi. Demokratik örgüt ve liderlik meselesi bu nedenle doğ­rudan kitle siyaseti sorununa gider. Aşağıdan canlı bir mücadele ile organik bağları olmaksızın demokratik örgüt karşılıklı etki dinamiğini derinleştirme kapasitesini kaybeder. Benzer bir şekilde, işçilerin mücadeleleri üzerine dışarıdan yansıtılan te­orik olarak doğru talep ve programlardan ibaret olan sosyalist liderlik, asla lider­lik değildir.

Bağımsız sendikaların, devrimci süreci derinleştirecek karşılıklı etkinin dina­mikleri üzerinde hareket etme yeteneklerinin derecesi, kendi liderliklerinin doğa­sına ya da iç örgütsel düzenlemelerine değil, bunların işçilerin mücadeleleri ve devrimdeki tüm güçler arasındaki dengeyle olan bağlarına dayanır. Demokratik ol­mayan, bürokratik sendikalar bile hızla yerel sınırlarını yıkmaya muktedir, en dar talepler doğrultusunda mücadeleler için bir fırlatma rampası olabilir. 34

Mısır’da 10 ve 17 Mayıs’taki ulusal doktorlar grevleri, bu noktaya örnektir­ler. Grevin örgütlenme merkezinde, British Medical Association (İngiliz Tıp Der- neği)’ın Mısırlı muadili olan eski Doktorlar Sendikası içindeki aktivistler ağı bulunuyor. Devrimden sonra, aşağıdan gelen öfkeyi ifade edebilme kapasitesine sahip olmayan ya da sınıf mücadelesi için herhangi bir örgütsel araç sunmayan, fossilleşmiş liderlik yapılarıyla eski sendikayı silip atmak kolay olabilirdi. Aslın­da doktorların daha geniş bir işçi sınıfının parçası olarak görülebilmesi, tek başı­na ulusal grev eylemi örgütleyebilmesi düşüncesi devrimden önce, İngiltere’de olduğu kadar Mısır’da da sıradışıydı. Ancak aşağıdan kitle hareketinin baskısı, hastane yönetiminin temizlenmesi talebiyle hastanelerdeki kendiliğinden grev ve protestolar dalgası, aynı zamanda Doktorlar Sendikası’nı da temizliyordu. 25 Mart’ta doktorların ücretlerinin, koşullarının ve mesleki durumlarının nasıl iyileş­tirebileceğinin tartışıldığı ve talepleri ortaya koyan temel bir programın oluşturul­duğu Doktorlar Sendikası genel kuruluna 4000 doktor katıldı. 1 Mayıs’ta başka bir genel kurulda yaklaşık 3000 doktor, 10 Mayıs’taki grev çağrısını oyladılar ve bir grev komitesi seçtiler. Her iki toplantı da fırtınalı geçti ve grev eylemi çağrısı yapılıp yapılmaması konusunda sol kanat, seküler aktivistler ve Müslüman Kar­deşlerin önde gelen figürleri arasında zaman zaman fiziksel çatışmalar yaşandı.

Grevin kendisi son derece önemli bir olaydı. Sadece 1951’den bu yana ilk doktorlar grevi değildi, aynı zamanda Kahire ve Giza’daki hastalerin %65-75’i- nin, eyaletlerdeki hastanelerin %90’ının katıldığı, devrimden beri yapılan koordi- neli ulusal grev eylemleri içinde en büyük münferit olaydı. 35 Grevin en baştaki motoru, doktorların daha iyi ücret ve çalışma koşulları talepleri olmasına rağmen (içinde eylem komitesinin kilit üyesi Manshiyet al-Bakri Hastanesi Sendika- sı’ndan Mohamed Shafiq’in bulunduğu) greve öncülük eden aktivistler, grevin sağlık sisteminin iyileştirilmesi için daha geniş talepleri eklemesi gerekliliğini tar­tışmaya açtılar ve görüşlerini kabul ettirdiler. 36

Devrimi Savunma Halk Komiteleri

Devrimi Savunma Halk Komiteleri, devrimci sosyalistlerin, siyasal alanda­ki kollektif hareketin etkilerini toplumsal alana ve tersine aktararak devrimci sü­reci derinleştirmek amacıyla aktif olarak inşa ettikleri örgütlenmelere başka bir örnektir. Halk Komiteleri, 28 Ocak’ta büyük sokak çatışmalarında polisin yenil­mesinin ardından İçişleri Bakanlığı’nın geri çekilmesi sürecinde kurulan “koru­ma komiteleri”nin kendiliğinden patlak vermesine dayanır. Bununla birlikte Halk Komitelerinin şu andaki biçimi başlangıçtakinden farklı olarak, nüfusun devri­min radikalleştirdiği geniş ve nispeten dağınık katmanlarının bir bölümünü ör­gütleme projesiyle biçimleniyor. Amaç açıkça, yerellerde devrimi derinleştiren toplumsal ve siyasal mücadelelere müdahil olabilmek için bir mekanizmaya sa­hip olmak. Somut olarak bu Halk Komitelerinin, yerel hizmet dağıtımlarının iyi­leştirilmesi talepleri etrafında çalışmaya başlaması ve harekete geçmesi, yerel yö­neticilerin seçimi veya fiyatların yükselmesine karşı kampanyalar örgütlemesi anlamına geliyor. Halk Komitelerinin diğer işleri arasında, ilk kitlesel siyasal top­lantı deneyimlerini yaşayan fakir bölgelerdeki insanlar için yerel “halk konferans­ları” ve hizipçiliğe karşı çıkmak gibi yerel ve ulusal çaptaki konular üzerinden gösteriler düzenlemek de bulunuyor. 37

Bir proje olarak Halk Komiteleri, tüm devrimci süreci derinleştirmek ve u­lusal çapta daha ileri siyasal ve sosyal kazanımlar elde etmek için özellikle, Mübarek’e karşı ayaklanmanın açığa çıkardığı siyasal enerjileri ulusal amaçlardan yerel düzeyde sıradan insanlar için toplumsal ve siyasal kazanımlara çevirmeye odaklanmıştır. Ortaya çıkışının ilk birkaç ayında komiteler, Kahire’de düzenli o­larak toplanan ve ulusal stratejiyi ile ulusal bir gazete olan Misr al-Thawriyya’yı koordine eden yerel komitelerden gelen ulusal komite delegasyonları yoluyla i­leri derecede ulusal koordinasyon sağladılar. Halk Komiteleri’nin kuruluş konfe­ransı 22 Nisan’da Tahrir Meydanı’nda, 30 yerel komiteyi temsil eden 4-5 bin kişinin katılımıyla gerçekleşti ve yerel yöneticilerle mahalle başkanlarının seçimi, memur atama sisteminin ilgası ve işsiz emekçilerin ulusal birliğinin kurulması ta­leplerini içeren bir program kabul edildi.38

İşçilerin Partisine Doğru

Her yerlerdeki sendikalar gibi Mısır’daki bağımsız sendikalar da aşağıdan ve yukarıdan gelen rakip baskılara maruz kalıyorlar. Emlak Vergisi Tahsildarları Sendikası ve Sağlık Teknisyenleri Sendikası gibi daha iyi örgütlenmiş sendikala­rın liderleri şimdiden kendi üyeleri adına bakanlarla düzenli olarak doğrudan mü­zakerelere çekildiler ve bu nedenle başka yerlerdeki sendika liderleri gibi, devletle uzlaşma ve uyum yönünde benzer baskılar altında kalacaklar. Siyasi ve ekonomik mücadeleler arasındaki karşılıklı etkiyi derinleştirmek için hareket etmek yerine, mutlaka bazı sendika liderleri bu ikisini birbirinden ayırmaya çalışacak ve pat­ronlarla siyasetçilerin, işçilerin üretimi arttırmayla ilgilenmesi ve siyasete bulaş­maması mesajlarını aktarmak üzere hareket edeceklerdir.

Bu durum, işçileri bağımsız siyasal bir güç olarak örgütlemek için çaba gös­termenin yaşamsal öneminin nedenlerinden biridir. Demokratik İşçi Partisi tam da bunu yapma girişimidir ve devrimci sosyalist aktivistlerle işçi hareketinin önde ge­len simaları arasındaki önemli bir işbirliğini temsil eder. İlk birkaç ayında parti Ka­hire Toplu Taşıma Şirketi, demiryolları, Mahalla al-Kubra ve Shibin al-Kom’daki tekstil fabrikaları, İskenderiye’deki postaneyi içine alan birçok kilit ekonomik sektördeki işçi gruplarını üye yaptı.39 Bu üyelerin çoğu, ortaya çıkan bağımsız sendikaların önde gelen aktivistleridir ve Mübarek’in düşüşünden önce ve sonra­ki grev dalgalarında merkezi rol oynamışlardır.

Partinin kuruluş bildirgesi altı temel ilke sıralar:

1. Partimiz, toplumdaki tüm üreticileri kapsar: işçileri, köylüleri, profesyonel­leri, memurlar ve öğrencileri ve adalete, vatandaşlığa ve bölgedeki Siyonist-Amerikan projelerinin karşısında ulusal saygınlığımızı onarmaya inanan herkesi.

2. Yağmalanan şirketlerin ve toprakların yeniden kamulaştırılması, halkın gözetiminde bunların yönetiminin geliştirilmesi.

3. Kapsamlı bir sosyal ve bağımsız gelişmenin lokomotifi olacak stratejik projelere yatırım yapılması yoluyla kamu sektörünün genişletilmesi.

4. İnsan haklarına, vatandaşlık ve ifade özgürlüğüne hizmet eden kurumla­rın yaratılması, siyasi parti, işçi sendikaları ve basının özgürlüğünü tanıyan ve ye­rel idareden başlayarak (köy yöneticileri, kasaba yöneticileri ve valiler) bütün eğitim ve araştırma enstitüleri ve kamu hizmetlerine kadar bütün liderlik pozisyon­larına seçimle gelinmesine dayanan parlamenter bir cumhuriyetin kurulması yo­luyla demokrasinin sağlamlaştırılması.

5. Sağlık hizmetinin, eğitim ve barınmanın, toplumsal haklar olarak ve top­lumun enerjisini ve gelişme kabiliyetini ileriye taşıyacak haklar olarak ele alına­rak, kar mantığından uzak bir şekilde geliştirilmesi.

6. Asgari ücretin, fiyatlarla bağlantılı olarak temel ihtiyaçları karşılayacak düzeye yükseltilmesi (en az 1,500 pound).

Taslak programın tamamı, köylülerin ve işsizlerin mücadelesine destek olma­yı dahil etmenin yanında; cinsiyet, din ya da etnik köken farkı gözetmeksizin tüm vatandaşlara bütün hakların tanındığı sivil bir devletin inşası sorununu ve başka sorunları ele almak için bu noktalarda genişlemektedir.40

Zorluk bir program meydana getirmekte değil, işçi kitlelerinin bu programa desteğini kazanmakta yatıyor. Mısır solu içinde, sürekli yeni partilerin türediği ve eski partilerin yeniden ortaya çıktığı keskin bir rekabet var. Tahrir Meydanı’nda- ki 1 mayıs kutlamalarına katılan işçiler, İşçi Partisi’nin sahiplendikleriyle görünüş­te aynı olan bir dizi prensibi savunduklarını iddia eden en az yarım düzine parti arasından seçim yapabildiler. Birbiri ile rekabet içinde olan bu örgütleri birbirin­den ayıran faktörlerden biri, büyük işçi kitlelerini siyasal ve ekonomik mücade­leler arasındaki karşılıklı etki dinamiğini derinleştirecek bir şekilde eyleme geçmeye ikna etme ve devrimci hareketi daha ileriye taşıma kabiliyetinin olup olmamasında yatıyor.

Ghazl Shibin dokuma fabrikasının yeniden kamulaştırılması için yapılan kampanya, sosyalist aktivistlerin nasıl tam olarak bu şekilde duruma müdahale edebileceklerinin somut bir örneğini sunuyor. Daha önce kamu işletmesi olan fab­rika, 2007 yılında özelleştirilerek Endonezyalı bir girişimciye satıldı. Burası yıl­larca işgücü arasında yeniden kamulaştırma talebine artan destekle birlikte, ücret ve çalışma koşulları için grev ve protesto dalgasının yaşandığı bir yer oldu. Dev­rimin başından itibaren ortaya çıkan yeniden kamulaştırma talebi işçilerin Nisan’da örgütledikleri, işten atılan işçilerin yeniden işe alınması gibi bir dizi başka talebin de yükseltildiği iki haftalık bir grev boyunca daha büyük bir önem kazandı.41

Kamal Khalil’in ifade ettiği gibi, İşçi Partisi aktivistleri grev boyunca, işçi­lerin mücadelelerinde geniş işçi sınıfını kilit müttefikler olarak görmeleri ve par­tiye katılmaları konusunda teşvik ederek, Shibin işçilerinin mücadelesinin siyasi etkilerini en üst noktaya taşımayı amaçlayan birçok inisiyatif aldılar:

İşçi Partisi’nden Shibin’den ve Mahalla’dan işçilerden, fabrika için ortak bir delegasyon oluşturduk. Fabrikanın içinde büyük bir toplantı yaptık ve sonra bü­yük bir gösteri için fabrikadan 4 kilometre uzaklıktaki Shibin al-Kom’a gittik. O­radaki kaymakamlık binasına vardık ve yerel ve askeri yöneticilerle müzakere yapacak bir işçi delegasyonu oluşturduk. Mahalla işçileri Shibin işçileri ile birlik­te müzakereye gittiklerinde askeri yönetici, “Burada ne yapıyorsunuz? Biz sade­ce Ghazl Shibin ile müzakere ediyoruz” dedi. Fakat Mahalla işçileri şöyle cevap verdi, “Shibin’i ilgilendiren her şey bizi de ilgilendirir.”42

Menoufiyya Valilik binaları dışında devam eden gösterilere iki zırhlı araç göz dağı verirken bile Mahalla işçilerinin başarılı bir şekilde askeri yöneticiyi alt etmeleri, Mısırlı işçilerin yükselen özgüvenini ve devlet üzerindeki aşağıdan sü­rekli baskıyı açıkça göstermektedir. Khalil şöyle anlatıyor:

Müzakereler [işten atılan 95 işçinin işe geri dönmesi üzerine yapılan] başa­rılı oldu ve bir anlaşmaya varıldı; yerel yönetici ve askeri yönetici “Tamam, an­laştık o halde” dedi. Fakat Mahalla işçileri böyle şeylerde deneyimlilerdi ve şöyle dediler; “Bu sadece sözlü bir anlaşmadır. Usulüne uygun anlaşma yazılmalıdır ve yöneticiler bunu imzalamalıdır.” Anlaşmanın sonuçlarından biri işten atılanların işe geri dönmesiydi. Sonra tekrar sokağa çıktık ve gösteriyi tamamladık.

İşçi Partisi aktivistleri için atılacak kritik bir adım daha vardı: Shibin işçile­rinden partiye katılmalarını istemek.

Sonra gidip Shibin işçileri ile oturduk ve onlardan İşçi Parti’sine katılmala­rını istedik. “Evet, katılırız” dediler. Biz de “Güzel, şimdi programı tartışmalıyız” dedik. Onlar “Hayır, biz programın ne anlama geldiğini görebiliyoruz. O, bizim biraz önce içinde olduğumuz gösteridir.” dediler. Diğer bölgelerde de aynı mode­li takip ediyoruz.

Ghaza Shibin mücadelesinin pek çok düzeyde geniş yankıları oldu. Mübarek yönetiminin son yıllarında Ahmad Nazif hükümeti aracılığı ile yürüttüğü tüm ö­zelleştirme programına karşı, işçilerin direnişinin sembolü haline geliyor. Yeniden kamulaştırma talebi işçilerin mücadelesinin olduğu yerlerde ortaya çıktı ve ana a­kım siyasal güçlerden hiçbiri, tüm bir neoliberal programa doğrudan meydan o­kuyan bu talebi sahiplenmedi. Mahalla işçilerinin müzakere delegasyonlarına girişlerinin bile, iki düzeyde çok büyük politik önemi var. Uzun diktatörlük yılla­rı boyunca zayıflamış olan işçi sınıfı içindeki dayanışma kültürünün yeniden in­şası yolunda önemli bir adımdır. 2006 yılından beri yapılan grevler ve işçi protestoları farklı işyerlerindeki işçiler arasında nadiren somut bir dayanışma ifa­de etti ve hatta bu ifade çok daha nadir bir şekilde dayanışma grevi eylemine dö­nüştü. İşçilerin diğer işyerlerindeki meslektaşları tarafından yükseltilen talepleri benimsemesi ve diğer grevleri kendilerininki için model olarak görmesi yaygın bir durumdur; ancak işçileri fabrikalar veya coğrafi alanlar boyunca birbirlerine bağ­layan bağımsız sendikalar olmadığında, onlara, grevlerinin bireysel işyerlerinin duvarlarını aşarak tüm işçi sınıfı için önemli olduğu hissini verebilmek çok zor­dur.

Mezhepçilik ve karşı-devrime karşı mücadeleyle ilişkili olarak sendikaların ötesinde işçi örgütlerine ihtiyaç olması, kendisini var olan durumda çok açık bir şekilde gösteriyor. 8 Mayıs’ta İmbaba’daki kiliselere yapılan saldırının ardından binlerce Kipti Hıristiyan, Tahrir Meydanı’nın güneyinde bulunan Maspero’da rad­yo ve televizyon binaları önünde, devletin kiliseleri kökten dincilerin saldırıların­dan korumadaki beceriksizliğini protesto eden oturma eylemi yaptı. İşçi Partisi’nden bir heyet Kıpti talepleri ile dayanışma için protestoya katıldı, bura­dan binlerce göstericinin sahiplendiği yeni bir slogan ortaya çıktı: “Müslüman Hıristiyan elele, birlikte yeni bir şafak inşa etmeye.”43

İnşaat işçilerinin, Kıpti’lere yönelik baskılara karşı dayanışmasının manası, gericiliğe karşı refleksif eylemin ötesine geçer, ki bu da önemlidir. İmbaba çatış­malarının ardından ulusal birlik duygusunu yeniden inşa etmek için liberal siya­sal figürler tarafından ortaya konan, Wael Ghoneim dahil önde gelen liberal kişilerin yönettiği yürüyüşü de içeren, pek çok inisiyatif oldu.44 İşçi partisinin bu türden inisiyatiflerden farklı olarak potansiyel olarak sunduğu şey, sosyal adalet

için ortak bir mücadelede birleşen Müslüman ve Hıristiyan kitlelerin aşağıdan devrimci birliğinin inşası projesidir. Burada toplumsal ve siyasal mücadelelerin karşılıklı etkileşiminin solun bir kısmının halihazırda laikliğin korunması konu­sunda bir dizi soyut tartışmanın içine çekilmiş olduğu koşullarda, hayati öneme sahiptir. Sameh Naguib’in doğru bir şekilde belirttiği gibi:

Laikliğin kendisi, işçi sınıfının ve yoksulların çıkarları ile bağlantısı olmayan soyut bir ilke olarak anlamsızdır ve gerçekte bu temelde bir laiklik savunusu sa­dece İslamcılara hizmet eder.45

Mısır Demokratik Devriminin İki Ruhu

Örgütlü işçilerin merkezinde olduğu yoksulların mücadeleleri, Mısır Devri­minin şu anki safhasını biçimlendiren esas güçtür ve onun geleceğini belirleyecek­tir. Mübarek’in düşüşünden önce başlayan (ve onun düşüşünde hayati rol oynayan) büyük grevler ve protestolar dalgası, diktatörlüğe karşı liberal demok­ratik devrimden ekonomik adaletsizliğe karşı öfkesinin “toplumsal ruhu”nu ayrıl­manın imkânsızlığını gösterdi. 12 Şubat’ta kitlelerin fakir mahallelerine geri döneceklerini ve aç çocuklarına minnetle gelecek seçimleri beklemelerini söyle­yeceklerini düşünen liberal siyasetçiler çok büyük hayal kırıklığına uğradı.

Dahası, Şubat ve Mayıs aylarındaki toplumsal mücadeleler dalgası ile birle­şen aşağıdan örgütlenmenin mayası, farklı türden bir demokrasinin canlandığını gösterdi. Bağımsız sendikaların yürüttüğü işyerlerini temizleme sürecinde şekil­lenen taahhüdün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ve devlete, İslamcılara ve libe­rallere karşı siyasal liderlik kutbu sağlamak için sol inisiyatiflerin işçi sınıfının geniş kesimleri üzerinde yeterli bir çekiciliğe sahip olup olamayacağını söylemek için henüz çok erken. Yine de bu makalede tartışılan küçük örnekler bile gösteri­yor ki devrimin, diktatörlüğe karşı ayaklanmadan kapitalizme karşı bir devrime “sıçraması” sorunsalı artık basit bir teorik spekülasyon meselesi değildir. Mesele Mısırlı işçilerin, parlamento yoluyla burjuva partilerin rotasyonuyla sınırlananın ötesinde, kendi mücadeleleri yoluyla işyerlerine genişleyen daha gelişmiş ve da­ha tam bir demokrasi biçiminin tohumlarını yaratma kabiliyetinin olup olmama­sı değildir. Mesele, bu deneyimlerin genelleşeceği mi yoksa umut vadeden ancak geçici şeyler olarak mı kalacağıdır. Devrimci solun karşılıklı etki dinamiğini te­kil işyerlerinin ötesinde ve işyerleri arasında derinleştirme kapasitesine sahip ye­terli ağırlıkta örgütlenmeler inşa etmedeki başarısı, devrimin gidişatını biçimlendirecek kritik bir test olacak.

Bununla birlikte demokrasi mücadelesi ile sosyal adalet mücadelesinin ayrıl­mazlığı ve karşı karşıya getirilemezliğinin en güçlü sebebi, Şubat devriminin ta- marnlanmamış doğasıdır. Ayaklanma, devleti çekirdeğine kadar sarstı ve bazı dış katmanlarını parçaladı; fakat rejimin kalbi sağlam kaldı. Bundan da öte general­ler, grevleri ve gösterileri yasal açıdan suç kapsamına almak gibi yeni baskı araç­larını devreye sokmakta kesinlikle tereddüt etmediler. Bu baskıların daha geniş bir şekilde uygulanmasını engelleyen ana güç, devam eden aşağıdan protesto dalga- sıdır. Devlet çekirdeğinin direncini ancak, ulusal asgari ücretin yükseltilmesi gi­bi sosyal reformlar için mücadele ile işyerleri ve mahalleler yoluyla aşağıdan demokrasiyi inşa etme mücadelesini ve ayaklanma boyunca elde edilen siyasal de­mokrasi kazanımlarının korunması ve genişletilmesi mücadelesini iç içe geçiren, yeni bir karşılıklı etki süreci kırabilir.

Çeviren Haydar Temur

Notlar

  1. 2011 yılının Şubat ve Mayıs ayları arasında Mısır’a yaptığım üç ziyaret bana Mısır devrimini doğrudan gözleme ve önde gelen bağımsız sendikacılarla görüşme yapma olanağı sağladı. Burada­ki bazı fikirler üzerine yoldaşların ve diğer arkadaşların yaptıkları tartışılmalardan da yararlandım. Mustafa Bassiouny, Dina Samak, Hisham Fouad, Haitham Muhammedian, Sameh Naguib, İbrahim al-Sahary, Dave Renton, Joseph Choonara, Charlie Kimber, Unjum Mirza, John Molyneux, Phil Marfleet, Alex Collinicos, John Rose ve John Chalcraft’a özellikle teşekkür etmek isterim.
  2. Bu makalede, Troçki’nin devrimin gelişmesi için kritik önemde olduğuna inandığı, devrim ko­şullarını yaratılmasında eşitsiz ve bileşik gelişmenin rolü ve devrimin uluslararasılaşması gibi Troç­ki’nin sürekli devrim teorisinin diğer önemli yönleri konu dışı bırakılmıştır. Ayrıca makale, bu devrimi, Ben Ali’nin düşüşünü takip eden, sınırları aşarak Tunus’tan Mısır’a sıçrayan bir olgu ol­maktan ziyade, tamamen bir Mısır olayı olarak ele almaktadır. Bu açıkça sorunlu bir durumdur, devrimin bölgesel ve uluslararası yönlerini ileride başka bir makalelerde ele almayı umut ediyo­rum.
  3. Luxemburg, 1906.
  4. Troçki, 1907, 1931, 1932.
  5. Choonara, 2011.
  6. Davidson, 2010.
  7. Troçki, 1932, bölüm 11.
  8. Barker, 2002.
  9. Troçki, 1907, Önsöz.
  10. Bassiouny, 2011.
  11. Alexander, 2011a.
  12. Cliff, 1975.
  13. Bayat, 1987.
  14. Salih ve Al-Dib, 2011.
  15. Ahmad, 2011.
  16. AFP, 2011; Fouad 2011a
  17. Socialist Worker, 26 Şubat 2011. Bkz. www.socialistworker.co.uk/art.php?id=23984
  18. AP Kahire, 11 Mayıs 2011.
  19. Khalaf, 2011.
  20. Haitham Muhammadain ile Ropörtaj, Kahire, Arapça, 2 Mayıs 2011.
  21. Knell, 2011’den.
  22. Temel amaçlar, Hüsnü Mübarek’in iktidardan düşürülmesi ve onun başkan yardımcısı Ömer Süleyman’nın nötralize edilmesi, hileli bir şekilde seçilmiş alt ve üst parlamento kanatlarının tatil edilmesi, Devlet Güvenlik aygıtlarının dağıtılması, Sıkıyönetim Kanunu’nun feshedilmesi, yeni bir anayasanın hazırlanması, siyasi parti ve bağımsız sendika kurma hakkı, ayaklanmada gözaltına a­lınanların salıverilmesi, şiddetle bastırmanın sorumlularının yargılanması ve ulusal asgari ücretin ay­lık 1200 Mısır liretine çıkarılması için kanuni düzenlemenin yapılmasını içeriyordu. Bakınız Khalil, 2011.
  23. El-Wardani, 2011a.
  24. Örneğin Thawra al-Ghadab, 2011
  25. Awad, 2011.
  26. Awad, 2011.
  27. Naguib, 2011.
  28. El-Elyan, 2011.
  29. Awad, 2011.
  30. Naguib, 2011.
  31. Al-Marsaqawi, 2011.
  32. Alexander, 2011b.
  33. Muhammadain, 2011.
  34. Cliff, 1985.
  35. Fathi, 2011.
  36. Doktorlar Yüksek Komitesi Grevi, 2011.
  37. Halk Komiteleri’nin gazetesi Misr al-Thawriyya’dan seçme makaleler, Tahrir Belgeleri proje­si tarafından İngilizceye çevrilmiştir, www.tahrirdocuments.org/category/revolutionary-egypt/
  38. Al-Wardani, 2011.
  39. Khalil, 2011.
  40. Hizb al-Ummal al-Dimuqraty, 2011.
  41. Barthe, 2011.
  42. Gösterinin bir videosu YouTube’da şu adreste bulunmaktadır: www.youtube.com/watch?v=ixxixLVfzw0
  43. Fouad, 2011b.
  44. El-Wardani, 2011b.
  45. Naguib, 2011.

Kaynaklar

  • AFP, 2011, “Mahalla’s Misr Spinning and Weaving workers strike” (16 February), http://english.ahram.org.eg/News/5695.aspx
  • Ahmad, Osama, “Tulab masr yu’akidun.. ,al-thawra mustamira”, Masr al-Thawriyya (15 March), www.e-socialists.net/node/6655
  • Al-Marsaqawi, Mustafa, 2011, “Idrab lilamn al-markazi fi muaskar al-jabalal-ahmar. ,.waal-junudyadrabun al-dubat”, AlYawm, (1 May) www.almasryalyoum.com/node/420018
  • Al-Wardani, Salma, 2011, “Tatawir al-liganal-sha’abiyya. ..fin wa siyasa waadab”, AlShorouk (5 May),  www.shorouknews.com/ContentData.aspx?id=447394
  • Alexander, Anne, 2011a, “The Gravedigger of Dictatorship”, Socialist Review (March), www.socialistreview.org.uk/article.php?articlenumber=11580
  • Alexander, Anne, 2011b, “OfficersjoinEgypt’s fight for deeper change”, Socialist Worker (16 Ap- ril), www.socialistworker.co.uk/art.php?id=24514
  • AP Cairo, 2011, “Egypt’s Inflation Climbs on Surging Food Prices” (5 May).
  • Awad, Alaa’, 2011, “Al-Masarat al-siyasiyya lil thawra al-mudada”, (17 May), www.e-socialists.net/node/6913
  • Barker, Colin, 2002, Revolutionary Rehearsals (Haymarket).
  • Barthe, Benjamin, 2011, “Revolutionary spirit spreads to Egyptian industry”, Guardian (12 April), www.guardian.co .uk/world/2011/apr/12/egypt-industry-workers-protest-barthe Bassiouny, Mustafa, 2011, “Mustaqbal al-thawra yaktabuhu al-fuqara”, Awraq Ishtrakiyya (May).
  • Bayat, Assef, 1987, Workers and Revolution in Iran, (Zed).
  • Choonara, Joseph, 2011, “The Relevance of Permanent Revolution”, International Socialism 131 (summer).
  • Cliff, Tony, 1975, Portugal at the Crossroads, www.marxists.org/archive/cliff/works/1975/portug- al/3-masses.htm
  • Cliff, Tony, 1985, “Patterns of Mass Strike”, International Socialism 29 (summer), www.marxists.org/archive/cliff/works/1985/patterns/index.htm
  • Davidson, Neil, 2010, “From Deflected Permanent Revolution to the Law of Uneven and Combi- ned Development”, International Socialism 128 (autumn), www.isj.org.uk/?id=686
  • El-Elyan, Tamim, 2011, “12 dead, 232 injured, 190 arrested in Imbaba violence”, Daily News Egypt (8 May), www.thedailynewsegypt.com/crime-a-accidents/12-dead-232-injured-and-190-arrested- in-imbaba-violence-dp 1 .html
  • El-Wardani, Lina, 2011a, “Egypt protests anti-protest law”, Al-Ahram Online (24 March), http://english.ahram.org.eg/NewsContent/1/0/8484/Egypt/0/Egypt-protests-against-antiprotest-law-.aspx El-Wardani, Lina, 2011b, “National unity march in Imbaba”, Al-Ahram Online (9 May), http://english.ahram.org.eg/NewsContent/1/64/11768/Egypt/Politics-/National-unity-march-in-Imbaba-.aspx Fathi, Yasmine, 2011, “Egyptian doctors hold first nationwide strike”, Al-Ahram Online, (11 May) http://english.ahram.org.eg/NewsContent/1/64/11842/Egypt/Politics-/Egyptian-doctors-hold-first-
  • Fouad, Hisham, 2011a,”Al-shurta al-askariyya tuhasir muwadhafi mudiriyyat al-quwa al-amla wa tathahirat bil alaf fi qina and al-daqhiliyya” (16 February), www.e-socialists.net/node/6492
  • Fouad, Hisham, 2011b, “Muslimqubty al-yidfilyid. ..lajlmanakhalqfajrjadid”, (18 May), wwwe- socialists.net/node/ 6917
  • Higher Committee of the Doctors’ Strike, 2011, “Communique Number One” (1 May), www.e-so- cialists.net/node/6843
  • Hizb al-Ummal al-Dimuqraty, 2011, “Bayan ta’sisi”, (1 May).
  • Luxemburg, Rosa, 1906, The Mass Strike, the Political Party and the Trade Unions, www.marxists.org/archive/luxemburg/1906/mass-strike/index.htm
  • Muhammadain, Haitham, Interview, Cairo, in Arabic, 2 May 2011.
  • Khalaf, Roula, 2011, “Political Turmoil Need not Presage Economic Disaster”, Financial Times (9 May).
  • Khalil, Kamal, Interview, Cairo, 1 May 2011
  • Khalil, Wael, 2011 “Mutalib al-thawra al-misriyya”, WaELK (10 February) http://waelk.net/no- de/33
  • Knell, Yolande, 2011, “Egypt after Mubarak: Mohamad Hussain Tantawi profile”, BBC News web- site (12 February), www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-12441512
  • Muhammadain, Haitham, 2011, “Al-Yawm, al-i’lan ‘anniqabamustaqilabimustashfaal-du’aawa ukhra fi sikkak al-hadid”, (4 May) www.e-socialists.net/node/6848
  • Naguib, Sameh, 2011, “Al-Islamiyun wal thawra”, Awraq Ishtarakiyya (16 May), www.e-socia- lists.net/node/6911
  • Salih, Muhammad and Sharaf Al-Dib, 2011, “Bil suwar: ‘itisamat tatawasil bi addad min qita’yat dahaqillia” Al-Yawm al-Saba’ (13 February), www.youm7.com/News.asp?NewsID=351252 Thawra al-Ghadab al-Misriyya al-Thaniyya, 2011, Facebook page, www.facebook.com/THAW- RA.MASRYA
  • Trotsky, Leon, 1907, 1905, www.marxists.org/archive/trotsky/1907/1905/index.htm
  • Trotsky, Leon, 1931, The Permanent Revolution and Results and Prospects, www.marxists.org/archive/trotsky/1931/tpr/index.htm
  • Trotsky, Leon, 1932, The History of the Russian Revolution, www.marxists.org/archive/trotsky/1930/hrr/index.htm

Geri dön