Suriye’de Çetin Sınav

Jonathan Maunder

Arap devrimleri, tüm dünyada kapitalizme ve emperyalizme karşı mücade­leye büyük esin kaynağı oldu. Grev, işgal ve protestolarla dışavurulan sisteme karşı küresel yabancılaşma ve öfkeyi esinlendirip besledi.1

Ne var ki, devrimci süreç bölgede eşitsiz bir şekilde gelişmiştir. Tunus ve Mısır’da Ben Ali ve Mübarek’in birkaç hafta içinde devrilmesiyle hızlı ilerleme­ler yaşandı. Libya’da Kaddafi sonuçta NATO’nun askeri müdahalesine dayanan uzun bir mücadeleden sonra iktidardan devrildi. Yemen’de, Salih kendi rejimini olduğu gibi bırakan bir anlaşmayla iktidardan indirildi. Bu yazı yazılırken, Suri­ye’de Beşar Esad rejimi ve halk ayaklanması arasında bir yenişememe durumu­nun ortaya çıkmasıyla birlikte, farklı bir yola girildiği görülüyor.

Bazı solcular, ayaklanmayı temelde jeopolitik açıdan, kendi çıkarları için a­yaklanmayı yönlendiren Batı ve bölgesel müttefikleri ile bölgede Batı’nın ege­menliğine karşı duruşu temsil eden Esad rejimi arasındaki bir çatışma olarak değerlendirmişlerdir.2 Ben ise jeopolitik boyut önemli olmakla birlikte, bunun 2000’den beri Baas Partisi’nin yönetiminin temelindeki tarihsel “toplumsal pakt”ın çözülmesi sınıfsal eşitsizlik ve devlet otoriterizminde yoğunlaşmaya yol açan Suriye’deki iç gelişmelerin kavranışıyla bütünleşmesi gerektiğini öne sürü­yorum. Bu anlamda, Suriye ayaklanmasını motive eden diğer Arap devrimlerindeki aynı sorun ve kaygılardı. Bu bağlam Suriye ayaklanmasını bütünlüğü içinde kavramak için yaşamsaldır.

Ben Ali ve Mübarek rejimleri gibi Esad rejiminin de Suriye işçileri ve yok­sullarının çıkarlarına temelden ters düşen bir egemen sınıfı temsil ettiğini öne sü­rüyorum. Ayrıca, bu rejimin hem emperyalizme hem de Filistin ve Lübnan direniş hareketlerine yönelik konumu, bir egemen sınıf olarak jeostratejik çıkarlarını yan­sıtan derin bir çelişkiye sahiptir.

Suriye’de işçi sınıfı, henüz kolektif gücünü grevler yoluyla kitlesel grevlerin devrimlerin erken başarısında yaşamsal rol oynadığı Tunus ve Mısır’dakiyle ay­nı düzeyde ortaya koymamıştır. Ciddi meydan okumalara karşın, Suriye işçi sını­fının böyle bir rol oynama potansiyeline sahip olduğunu ve gerçek özgürlük, e­şitlik ve demokrasi uğruna ayaklanmanın hedeflerine tam anlamıyla gerçekleştir­menin tek yolunun bunun olduğunu öne sürüyorum. Ayrıca, kendisine güvenen, öz-örgütlü bir hareketin gelişmesi emperyalist müdahale ve yönlendirmeye karşı en iyi savunmadır.

Burada 2011 Şubatından bu yana ayaklanmanın nasıl başlayıp geliştiğinin ayrıntılı bir değerlendirmesini sunmayacağım.3 Bu makalenin amacı, Suriye’de E- sad rejiminin doğasını, ayaklanmanın toplumsal ve ekonomik köklerini kavrayıp rejime ve emperyalist müdahaleye bir alternatif oluşturabilecek bir işçi hareketi­nin ortaya çıkabileceğine dair beklentileri değerlendirmeye çalışmaktır.

Suriye Rejiminin Ekonomi Politiği

Rejimin doğasının kavramak için doğduğu tarihsel bağlamla başlamalıyız. 1946’da Suriye’nin Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasını izleyen dönem ulusal kurtuluş mücadelesine katılanların farklı sınıfsal çıkarlarının ön plana çıktığı bir toplumsal kargaşa dönemiydi. Kırsal bölgelerde toprak sahipleri feodal sistemi sürdürmek için savaşan bir muhafazakâr güçken, köylüler ve işçiler toprak ve ser­vetin daha eşit bir dağılımı anlamlı bir demokrasi için savaşıyorlardı.4 Aşağıdan gelen hareketlerden aşırı korkan küçük sanayici kapitalist sınıf, toprak sahiple­riyle işbirliği ve çatışma arasında sıkışıp kalmış ve sanayileşmenin yolunu aç­makta başarısız kalmıştı.5

Bu dönem o zaman Suriye’nin “Arap dünyasının politik ve kültürel Mek­ke’si” olmasına yardım eden aşağıdan önemli mücadelelere tanık oldu.6 1946’da grevlerin grev hakkının kabul edilmesi dâhil ileri çalışma yasalarının geçmesini sağlamasıyla sendika üyeleri sayısı üç kat arttı. 1950’deki ulusal köylü ayaklan­masını 1951’de Halep’te Arap dünyasının ilk köylü kongresi izledi.7 Bu hareket­ler Baas Partisi, Arap Sosyalist Partisi ve Komünist Partisi gibi milliyetçi ve sosyalist akımların etrafında bir araya geldiler.

Ne var ki, bu politik güçler halkın mücadelelerini farklı derecelerde dağıtıp sonra da bastırdılar. Dar bir orta sınıf temeline sahip Baas Partisi, emperyalizm ve toprak sahibi sınıfa muhalefetle aşağıdan sınıf mücadelesine düşmanlığı birleşti­ren milliyetçi bir ideolojiye sahipti. Arap Sosyalist Partisi ise köylüler içinde da­ha geniş bir tabana sahipti ama Baas’la birleşerek politik bağımsızlığını kaybetmişti. Zamanın Stalinist stratejisini izleyen Komünist Partisi, işçi ve köy­lülerin mücadeleleriyle Baas’ın “ilerici milliyetçileri” arasında yalpalıyordu. 1955’te üç parti Ulusal Cephe adı altında bir seçim ittifakı kurdu.8

1958’de aşağıdan hareket karşısında dehşete kapılan bir grup subayın, Suri­ye’yi Nasır Mısır’ıyla birliğe götürmesiyle Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) ku­ruldu. Baas bunu desteklerken, Komünist Parti’den muhalefet gelmedi. BAC döneminin reformları, sonraki on yıllarda Baas Partisi’nin iktidarına taban oluş­turan “toplumsal pakt”ın temelini attı. Bu, halk hareketleri üzerinde tam devlet kontrolü karşılığında toprak dağıtımı, işçi ve yoksullara sosyal yardımların örgüt­lenmesini ve sanayileşmeyi içine alıyordu. 1959’da grev hakkı kaldırıldı, tüm ba­ğımsız sendikalar ve köylü örgütlenmeleri yasaklandı.9

BAC 1961’de çöktüyse de onu “toplumsal pakt” modelini koruyan 1963 Ba­as askeri darbesi izledi. Baas, devlet gücünü işçi ve köylülerin bağımsız örgütlen­mesinin önüne geçmek kadar toprak dağıtımı ve ulusallaştırmalar yoluyla egemen sınıfın doğrudan çıkarlarına meydan okuma anlamına gelen sanayileşmeyi teşvik etmek için kullandı.10

Suriye’nin BAC’a katılması ve 1963 darbesi, Tony ClifPin “yoldan sapmış sürekli devrim” dediği, Rus devrimci Leon Troçki’nin ana hatlarıyla ortaya koy­duğu sürekli devrim sürecinden bir sapmanın örnekleri gibi görülebilir. Troçki, sö­mürgecilikten kurtularak ortaya çıkan ülkelerde işçi sınıfının eski feodal yönetici sınıfın egemenliğini yıkıp böylece mücadeleyi sosyalizme yönlendirme görevini nasıl üstleneceğini ortaya koymuştu. Ne var ki, önderlik eden politik güçlere ve köylü kitlesi karşısında nispeten az sayıda olmasına bağlı olarak, Suriye işçi sını­fı kendisini toplumda önder güç olarak yerleştirmeyi başaramadı. Aynı zamanda, sanayi ve tarımda egemen sınıf ekonomik ve politik kalkınma görevini üstlene­meyecek kadar pısırık ve dağınıktı. Cliffin teorisi, bu durumda devletle ilişkide­ki orta sınıfın radikalleşmiş kesimlerinin nasıl ulusal kalkınma yoluyla sürükleyici bir rol oynadıklarını ortaya koymuştur. Bu “yoldan sapmış sürekli devrim”in so­nuçları sosyalizm değil, devlet kapitalizmi biçimleriydi.11 Cliff bu toplumsal ta­bakanın bakış açısını anlatır:

Yukarıdan reform umarlar ve özbilince sahip, özgürce bir araya gelmiş bir halkın kurtuluş mücadelesinin onların kendileri için yeni bir dünyayla sonuçlana­cağını görmek yerine, minnettar bir halka yeni dünyayı vermek açıkça hoşlarına gider. Uluslarını durgunluktan çekip çıkaracak önlemleri çok fazla önemserken, demokrasiyi çok az önemserler. Sanayileşme, sermaye birikimi, ulusal diriliş ham­lesini somutlaştırırlar. Güçleri diğer sınıfların mecalsizliği ve politik hiçliğiyle doğru orantılıdır.12

Hafız’ın “düzeltici hareketi”, “yoldan sapmış sürekli devrim” sürecinde dev­let kapitalizminin tümüyle kurulduğu ve devlet aygıtının geçmişin devrimci mücadeleleriyle her türlü bağının koptuğu nokta olarak görülebilir. Müslüman Ale­vi azınlıktan gelen Hafız, yeni yatırım ve ticaret fırsatları sunduğu Sünni burju­vaziyle ittifakını sağlamlaştırmadan önce Alevi subaylardan sadık bir çekirdek oluşturup Sünni Müslüman subayları temizlemek için mezhepçiliği kullandı.13 Bu nedenle, mezhepçilik istikrarlı bir egemen sınıf kurma çabasının parçası olarak “e­lit ya da sınıfsal bir koalisyonun öncü gücü”nü kurmak için kullanıldı.14 Hafız’ın yönetimi bağımsızlıktan sonra defalarca tekrarlanan askeri darbelere kıyasla ger­çekten de istikrar getirdi. Ama bu aşağıdan halk mücadelesini bastırma temelin­de oluşturulan bir istikrardı. Suriye Komünist Partisi, işçi ve köylülerin kitlesel mücadelelerine net bir yönelim göstermek yerine, 1950’lerden beri Baas’la “bi­limsel sosyalizm”i benimsemiş “temel devrimci kuvvet” olarak betimledikleri it­tifakları aracılığıyla bu süreçte işbirlikçilik yapmıştı.15 Bu, bugün de Esad rejimi konusunda yanılsamalara kapılan bazılarının yanlışı gibi, solun aşağıdan kitle mü­cadelelerinden çok sözde “ilerici” ve “anti-emperyalist” milliyetçi liderlere inanç duyma tehlikesine dikkat çeker.16

1970 ve 1982 yılları arasında Suriye işçi sınıfı sayıca hatırı sayılır bir büyük­lüğe ulaştı. Toprak dağıtımından sonra, birçok köylünün elinde ailelerini geçindi- remeyecek kadar küçük araziler kaldı ve reformlar ne makine kullanımına ne de toprak sulama sistemlerine erişilmesini sağlayabildi. Sonuç kırsal bölgelerin pro- leterleşmesiydi.17 1970 ve 1981 yılları arasında geçimlerini tamamen kendileri karşılayan köylülerin sayısının 440.000’den 290.000’e inmesi, kendi toprak pay­larını artırmış olan büyük toprak sahiplerinin çektiği bir ücretli emek havuzu o- luşturdu.18 Aynı zamanda bu köylüler yeni fabrika ve madenlerde de çalışmaya gittiler. Sanayide işgücü 1972 ve 1982 arasında 276.515’ten 433.609’a yüksel­di.19

1980’lerin başına kadar, bağımsızlık sonrası çağın en kötü eşitsizliklerine karşı reformların, devlet aygıtında nispeten yüksek maaşlı işlerin çoğalması ve 1970’lerin petrole dayalı canlanmasının arkasından Körfez ülkelerindeki Suriye­li işçilerin gönderdiği döviz nedeniyle nüfusun nispi yoksul kesiminde bir azalma görüldü. Ne var ki, birçok işçinin yaşamı gene de zordu. 1981 hane anketi, Suri­ye’nin en büyük şehri Halep’te nüfusun yüzde 62’sinin aşırı kalabalık ve dar mekânlarda yaşadığını, bu dilime giren yüzde 20’lik kesimde oda başına dört ki­şi düştüğünü göstermişti.20 1980’de Şam fabrikalarındaki işçilerle ilgili anketler de aynı aşırı kalabalıklığı, çalışma yasalarının patronlar tarafından sürekli ihlal e­dildiğini ve işçilerin sırf devlet şirketlerinden ayrılmaları nedeniyle para cezaları ya da hapisle tehdit edildiklerini ortaya koymuştu.21

1980’lerin ortalarında, rejim düşük ekonomik büyüme ve azalan yabancı ya­tırımlara ücretler, sosyal yardımlar ve günlük tüketim malları sübvansiyonların­da kesintilerle karşılık verdi. Sonuç, önceki dönemde elde edilmiş olan kazanımların geri alınmasıydı; böylece 1990’ların ortasına gelindiğinde nüfusun yüzde 70’i nispi yoksulluk sınırında yaşıyordu.22 1991’de 10 Sayılı Yatırım Yasa- sı’nın çıkarılması, ekonominin yeni alanlarını özel sermayeye açtı.23 1990’ların or­tasına geldiğimizde, Volker Perthes “Baasçılıktan önceki burjuvazisinden hem daha kalabalık hem daha varlıklı bir üst sınıf ortaya çıkmıştır” diye yazabiliyordu.24

2000’de Beşar Esad babasının ölümünden sonra iktidara geldiği zaman du­rum böyleydi. Beşar ekonomiyi özel sermayeye açmakta, devletin sosyal işlevle­rini budamakta ve giderek daha çok baskıcı işlevlerine bel bağlamakta daha da ileri gitmişti. 1960’lardan beri Baasçı devletin temelindeki tarihsel “toplumsal pakt” önemli ölçüde zayıflamıştı. 2011 ayaklanmasının köklerini ve bu kadar hız­la yayılarak ezilmesinin bu kadar zorlaşmasının nedenini anlamak için bu bağlam yaşamsal önemdedir.

2011 Ayaklanmasının Toplumsal Kökleri

Beşar’ın neoliberal reformları Suriye toplumunu etkileyen bir dizi önemli o­layla aynı zamanda oldu. Belki de bunların en önemlisi on binlerce köylünün kentlere kaçmasına neden olan 2008-10 kuraklığıydı.25 Hemen hemen aynı za­manda yurtdışında çalışıp ailelerine döviz gönderen binlerce Suriyeli, 2005’te Su­riye’nin Lübnan’dan çekilmesi ve 2008 Dubai finans krizinden sonra geri döndü. Bu da yetmezmiş gibi 2003 ‘te ABD ve İngiltere’nin Irak işgalinden sonra 1,5 mil­yon Iraklı mülteci ülkeye sığındı. Bu gruplar daha çok şehirlerin yoksul dış ma­hallelerinde çalışıp yerleşmeyi denediler.26 2011 ayaklanması sırasında kentsel muhalefetin başlıca merkezleri bu yöreler oldu.

Bu olayların etkisi neoliberal reformlarla arttı. Kuraklığın etkisi, köylülerin topraklarından ayrılmasını artırıp yeraltı su seviyesini azaltan yoğun ticari çiftçi­liğe yol açan 2000’deki devlet topraklarının özelleştirilmesiyle daha da kötüleş­ti. 27 Devlet kontrolündeki Tarım İşçileri Sendikası, kırsal bölgelerdeki sıkıntıların diğer nedenleri olarak yakıt sübvansiyonlarının kesilmesine, pestisit ve hayvan yemleri üzerindeki fiyat kontrollerinin kaldırılmasına işaret etti.28 Şehirlerde kira kontrollerinin ortadan kaldırılması ve körfez ülkelerinden gayrimenkule yatırım akışı uygun konut sağlamayı giderek zorlaştırdı.29 İhracat tarifelerinin düşürül­mesi birçok küçük imalatçıyı iflasa sürükleyerek özellikle de gençler arasında za­ten görülen yüksek issizlik oranlarını daha da körükledi. Sübvansiyonların kesil­mesi ve enflasyonun peşinden, ücretlerdeki nispi düşüşle birlikte 2010’da işçile­rin yüzde 61 ‘i ayda 190 dolardan az kazanıyordu.30 Kurumlar vergisinin azaltılması gibi diğer reformlar zenginlerin servetinin servet kattı.31 Ekonomi sek­törlerinin toptan özelleştirildiği ve küresel sermayeye açılmış olan Mısır’ın tersi­ne, Suriye’deki neoliberal reform genellikle özel sermaye ve devlet arasında ittifakları, devlet sektörü içinde sosyal yardımların kesilmesini işçilerin koşulla­rın kötüleşmesini ve bölgesel sermayeyle bağların güçlendirilmesini içine alıyor­du. Dolayısıyla Dünya Bankası’nın ekonomilerinin yabancı sermayeye ne ölçüde açıldığını gösteren verilerine göre, Suriye Mısır’a kıyasla çok geride kalıyor. A­ma “emek esnekliği”-patronların işçiler üzerindeki kontrolü- söz konusu oldu­ğunda iki ülke birbirine çok yakın. 32 Bütün toplumda işçilerin beklentisi olan sosyal harcama kalemlerinde ciddi düşüş görülmüştür. Sağlık ve eğitimde her ye­ri saran özelleştirme ve paralı sisteme geçiş, zenginler için özel üniversite ve has­tanelerle birlikte iki tabakalı bir sistem yaratmıştır.33

Bu reformların Suriye toplumu üzerinde çok derin etkisi oldu. 2000’lerin or­tasında Dünya Bankası’nın eşitsizlik endeksinde Suriye Mısır’ın gerisinde yer al­dı.34 Suriyeli iktisatçı Samar Seifan’ın söylediği gibi, “Önceden Suriye’yi karakterize eden, çok geniş tabanlı, büyük orta tabakalı ve alçak tepeli bir top­lumsal piramide sahip oluşuydu. Ekonomik reformla, orta tabaka küçülürken zen­gin tabakanın zirvede boy göstermesinin sonucu, geniş tabanlı, daralan orta tabakalı ve yüksek tepeli bir toplumsal piramit olmuştur”.35

Aynı şekilde, Raymond Hinnebusch ve Soren Schmidt ayaklanmadan önce­ki yılların “otoriter iktidarın kapitalist ahbap çavuşların yeni tabakasının hizme­tine koşulduğu… Belirleyici bir dönemeci” temsil ettiğini” söylemiştir.36 Bu gerçek rejim içinde de hissedilmiş olmalı ki 2009’da danışmanlar komitesi Esad’a bir iç memorandumda halkta devletin “zenginler için yoksulları terk ettiği” algı­sının yerleştiği uyarısı yapmıştı.37 2011 ayaklanmasından bir hafta önce, güney­deki Deraa şehri çevresindeki bir tarım bölgesinde bir köylü bir gazeteciye, “Halkı bu şekilde baskı altında tutamazsınız. Olmaz böyle şey. Her şey tek bir kıvılcıma bakar ” demişti.38

Suriye toplumundaki artan sınıfsal kutuplaşma, devlet ve halk arasındaki i­lişkinin giderek bezginlik ve yolsuzluğa dayalı olduğu anlamına da gelir. Trans- parency International [Uluslararası Saydamlık Kuruluşu] uluslararası yolsuzluk endeksinde 2003’te 69. sırada olan Suriye’yi 2006’da 93. sıraya yerleştirmişti.39 Otoritelere yaygın kızgınlık, yiyici memurları hicveden TV dramaları, romanlar ve karikatürlerle popüler kültür eğilimlerini besliyordu.40

Bu nedenle, Baas Partisi’nin 1960’lar ve 1970’lerde oluşturduğu tarihsel “toplumsal pakt”ın 2000’den beri dağılması, 2011 ayaklanmasının tarihsel kök­lerinin anlaşılmasında anahtar rol oynar. As Bassam Haddad’ın söylediği gibi:

Ekonomideki derin kötüleşme, kamusal politikanın [public policy] elitlerce ele geçirilmesi ve otoriter yönetim. uzun yıllar boyunca için için birikerek nü­fusun geniş kesimlerinde umutsuzluk duygusuna neden olmuştur. Suriye’de bi­rey ve grupların sokağa dökülmesinde ön planda rol oynayan, Tunus ve Mısır’dan sonra bu konuda gerçekten de bir şeyler yapabilecekleri hissiyatıdır.41

Toplumsal paktın bu dağılması, Suriye içinde yolsuzluğa batmış ve otoriter egemen sınıf ile işçi ve yoksul kitle arasındaki temel bölünmeyi ortaya çıkarmış­tır. Bu, neden solun Esad’ın Mübarek ya da Ben Ali’den bir biçimde daha fazla desteği hak ettiği yanılsamalarına kapılmaması gerektiğini açıkça ortaya koyu­yor. Aynı zamanda da hem rejimin hem yabancı hükümetlerin ayaklanmayı kont­rol edip kendi çıkarlarına göre biçimlendirmesini zorlaştıran ayaklanmanın doğduğu derin toplumsal kökleri de açığa çıkarıyor.

Suriye Rejiminin Dış Politikası

Hafız iktidara geldiğinden beri, İsrail’le bir barış antlaşması imzalamayı red­detmesiyle birlikte Beşar’ın Filistin ve Lübnan’daki Hamas ve Hizbullah direniş örgütlerine desteği ve İran’la ittifakı nedenleriyle, Suriye Ortadoğu’daki kilit “ret- çi” devlet olarak görüldü.

Ama 1970’den beri ilkeli bir anti-emperyalizmi temsil etmekten uzak olan Suriye dış politikası, Suriye devlet kapitalist egemen sınıfının jeopolitik ve iç e­konomik çıkarlarının motive ettiği bir dizi manevra yapmıştır. Bu manevralar, en başta ABD ve Sovyetler Birliği olmak üzere uluslararası güçler, Körfez Devlet­leri gibi bölgesel güçler ve Filistin ve Lübnan direniş hareketleriyle ilişkilerinde defalarca değişikliğe neden olmuştur.

1967 savaşında Arap ordularının İsrail karşısında aldığı utanç verici yenilgi, iktidara gelişinde Hafiz’ın dış politikasını biçimlendiren kilit olaydı. Savaş İsra­il’in Suriye’nin Şam’ın sadece 80 kilometre güneyine düşen Golan Tepeleri’ni iş­gal etmesine neden oldu. Bu işgal hâlâ sürüyor. Daha sonra Hafız güçlü bir konumda müzakere edebilmek için İsrail ile konvansiyonel askeri denge kurma­ya kararlıydı. Bu, Filistin’in kurtuluşu için halka dayalı direniş savaşı fikrinden ko­pup İsrail ve ABD ile müzakerelerde pazarlık kozu olarak kullanmak amacıyla, Filistin hareketini kontrol etme çabasını içine alıyordu. Bir araştırmada söylendi­ği gibi, “Hafız’ın iktidarı ele geçirmesinde temel mesele, İsrail’e karşı bir gerilla savaşına muhalefeti”ydi.42 Daha önce Hafız Suriye’de üslenmiş Filistin gerilla hareketine saldırıp liderlerini tutuklamış ve bürolarını kapatmıştı. Ürdün Kralı Hüseyin, 1970’de Ürdün’de üslenmiş Filistin gerillalarına karşı ilk saldırılarını başlattığında, Suriye Filistinlilerin safında duruma müdahale etmişti. Ama bir yıl sonra Esad asilere Cezayir’den gönderilen silahlara el koymuş ve Hüseyin Filis­tinlilere nihai saldırıya geçtiğinde sadece diplomatik protestolarla yetinmişti.43

Konvansiyonel askeri güç oluşturması, Suriye’nin 1973’te İsrail’e sürpriz bir saldırı gerçekleştirip bu ülkeye önemli askeri kayıplar verdiren Mısır’a katılma­sını sağlamıştı. Hafız bu zaferin verdiği otoriteden politik ve ekonomik olarak ABD açılımı yaparken, diğer yandan İsrail’le “barış görüşmeleri'”yapan Mısır ve Ürdün’e katılmayarak yararlandı.44 ABD’nin bölgede Suriye’nin önemini kabul etmesi, o zaman Henry Kissinger tarafından şöyle özetlenmişti: “Ortadoğu’da Mısır’sız bir savaş, Suriye’siz bir barış olamaz”.45

İsrail’e yenilgiyi tattırdıktan sonra, Hafız şimdi de Lübnan iç savaşına müda­hale ederek Filistin direniş hareketi üzerindeki kontrolünü daha da sağlamlaştır­mak istemişti. 1970’lerin ortasında, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) içindeki Filistinli gerillaların Lübnanlı solcu gruplarla ittifakı, Lübnan’da egemen sınıfa karşı tarihsel bir meydan okumaya dönüşmüştü. İsrail ve ABD, hükümet ve aşı­rı sağcı Hristiyan Falanjist milislerden yana müdahale etmişti.46 1976’da hüküme­ti desteklemek için Suriye askerleri Lübnan’a girdi. 1976’da Hristiyanların yaşadığı mahallelere sağladıkları koruma, Falanjist milislerin saldırıya geçip Fi­listinlilerin Tel al-Za’atar mülteci kampında katliam yapmalarına yol açtı.47 Çok geçmeden, Esad bir Filistin hizbinin isyanını destekleyerek FKÖ’yü Lübnan’dan çıkardıktan sonra, Lübnan’ın Trablus [Tripoli] şehrinin çevresinde kalan FKÖ sa­vaşçılarının kuşatılmasına da yardım etti. Robert Fisk karşılaştığı manzarayı şöy­le anlatmıştı:

İki Filistin kampı, Badawi ve Nahr Al-Bared isyancılar tarafından kuşatma altına alındı. Onlara yardım eden Lübnanlı Baasçılar ve Suriye topçu bataryaları sadece Arafat’ın adamlarını değil, ama Trablus’un sivil nüfusunu da bombardıman altında tutuyordu…. Yerle bir olmuş şehirde araba sürerken topçu bombardıma­nına hedef olan bir hastaneyle karşılaşıp zayiatı sordum. Binanın dışında soğut­ma tesisatı olan ve içi sivillerin ölüleriyle dolu bir et kamyonu duruyordu.48

Filistinlilere yapılan ihanet Yaklaşık 2.500 Filistinlinin öldürüldüğü Sabra ve Şatilla mülteci kamplarındaki korkunç katliamın lideri olan Elie Hobeika’nın Hris­tiyan milislerin yeni lideri olarak Suriye’nin desteğini aldığı 1983’te doruk nok­tasına vardı. Suriye’nin Lübnan’da “büyük rol” sahibi olması gerektiğini öne sü­rüp sonra da Şam’a kaçan Hobeika, rejimin desteğiyle kendi milislerini oluştur­maya girişti.49 Suriye’nin Lübnan’a müdahalesi Esad’ın bölgede ve gelecekte İsrail ve ABD ile muhtemel müzakerelerde kendi konumunu güçlendirmek için Filistin hareketini kendi amacına uygun şekilde kullanıp kontrol altına alma arzu­sunu yansıtıyordu. FKÖ’yü Lübnan’da ezmek gibi bu strateji de Hafiz’ın strate­jik çıkarlarını güderken kullanabileceği Suriye-yanlısı Filistinli gerilla gruplarına destek olmasını içeriyordu.50 Suriye’nin jeopolitik konumunu güçlendirmek için direniş hareketlerine verilen aynı ikiyüzlü destek, Beşar’in bugün de bu hareket­lere yönelik stratejisini ele verir.

1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Suriye’nin içine düştüğü ekonomik kriz, Hafiz’ı ABD’yle yakınlaşmaya yöneltti. 1991’de ABD’nin Irak’a karşı başını çektiği ilk savaşı desteklemesi, 1990’lar boyunca Suudi Arabistan ve Körfez Devletleri’nden büyük yatırımlar çekmesine neden oldu. Bu yön değişik­liğinin parçası olarak, Hafız İsrail’le yeniden müzakereleri başlatmak için de ze­min yokladı. 1996 ve 2000’de Suriye’nin İsrail’in Golan Tepeleri’nden geri çekilmesi karşılığında diplomatik normalleşme, ekonomik işbirliği ve güvenlik önlemlerini kabul edeceği “soğuk barış” anlaşması imzalanmak üzereydi — Fi­listinliler için adalet gündemden düşmüştü.51 Sonradan bir İsrailli hükümet da­nışmanı şöyle diyecekti: “İsrail heyetinin üst düzey üyelerinden iki ya da üç ay içinde bir anlaşmanın mümkün olduğunu işittim. Tüm konularda -normalleşme, güvenlik ve su- eskisinden aldığımızdan çok daha fazlasını aldık”.52

2000’de Hafiz’ın ölümünden sonra Beşar iktidara geldiğinde, İsrail’in Golan Tepeleri’nde 1.500 yeni yerleşim yeri planlarıyla örtüşen ikinci Filistin intifada- sı, İsrail’le bir barış anlaşmasına varılma olasılığını ortadan kaldırdı.

Bu dönemde Beşar’in stratejisi Irak Savaşı özelinde genelde İsrail ve ABD’ye doğrudan muhalefet stratejisi olarak görülmüştür. Gerçekteyse, bu yaklaşımın i­çerdiği çok fazla sayıdaki nüans rejimin stratejik ikilem ve hesaplarını yansıtır. Bir tarafta, Filistin ve Lübnan direniş hareketlerine desteği, Beşar’a Golan Tepele- ri’ndeki işgalle doğrudan karşı karşıya gelmeden İsrail üzerinde baskı kurma im­kânı vermiştir.53 İran ve Saddam Hüseyin dönemindeki Irak’la ittifaklarından da önemli ekonomik ve politik yararlar sağlamıştı. Aynı zamanda da Beşar 11 Eylül’den sonra rejimini ABD yönetiminin saldırganlığından korumak için Suri­ye’nin Mısır ve Suudi Arabistan gibi Batı yanlısı devletlerle ilişkisini güçlendirmeyi denedi. Raymond Hinnebusch’un söylediği gibi:

Suriye, kendisini Kahire ve Riyad’a bağlayan geleneksel Batı yanlısı ve [Saddam Hüseyin dönemindeki] Irak ve İran’la birlikte zaman zaman yeni bir potan­siyel Batı karşıtı gibi görünen iki bölgesel ittifak ağını kullanmak için kendisine pozisyon seçmeye çalışıyor.54

Ekonomik düzeyde, bunu Beşar döneminde İran ve Körfez Devletleri’nin düşman egemen sınıflarının Suriye işçileri ve kaynaklarını nasıl sömürdüğünde görebiliriz. İran bir petrol boru hattı ve 2007’de Suriye’nin ilk otomobil fabrika­sını inşa ederken, (Bin Ladin ailesi dâhil) Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve BA- E’den milyarlarca dolarlık gayrimenkul yatırımı akmıştır.55 Jeopolitik düzeyde, bunu İsrail’e karşı direnişi destekleyip Irak savaşına karşı çıkarken Beşar’ın, ABD/İngiltere işgaline karşı savaşan isyancıları durdurmak için Irak’a sınırını ka­patması, CIA’in “olağanüstü eylem” programı yoluyla “terör şüphelileri”ne iş­kenceye katılmasında görebiliriz.56

Beşar’ın bölgedeki çelişkili rolü, Suudi Arabistan ve İsrail’in 2011 ayaklan­masına tepkisinde görülebilir. 2011 Mayısında New York Times Suudilerin tep­kisiyle ilgili bir yorumunda şöyle yazıyordu:

Kral Abdullah’ın başlangıçta Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a destek açıkla­masını, Cuma namazlarında protestocuları desteklemek için Allah’a dua edilme­siyle birlikte bir sessizlik izledi. Analistler bu sessizliğin derin bir belirsizliği yansıttığını söylediler. [Suudi] hanedanı mensupları şahsen Esad’ı sevmezler — İran’la sıkı ilişkilerine bozulur, Suudilerin müttefiki eski Lübnan başbakanı Rafik Hariri’nin kanına Suriye’nin elinin de bulaştığına inanırlar. Ama iktidardan gitmesinin İran etkisinin azalması garantisi olmadan mezhep savaşını körükleye­ceğinden de korkarlar.57

Aynı şekilde bazı İsrailli yetkililer de Esad’ın düşüşünün “Filistinli örgütle­rin her türlü sınırlamadan kurtulabileceği”ne yönelik kaygılarını ve Suriye rejimi­nin davranışları düzene koyarak olayların kontrolden çıkmasını engelleyen merkezi otoriteyi temsil ettiği [inançlarını] ifade etmişlerdi”.58 Bu “düzenleyici” pozisyon, Suriye istihbaratının başındaki ismin 2003’teki yorumlarına yansımış­tı: Buna göre, Suriye’ye ABD’den gelen rejim değişikliği tehditlerinin “o zama­na kadar Suriye istihbarat ağının denetiminde olan grupları, yani Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad’ı kontrol dışına çıkarabilirdi”.59

Eğer Beşar’ın resmi düşmanlarının pozisyonu düz bir çizgi izlemiyorsa, söz­de müttefiklerininki de öyledir. Hamas, ayaklanma sırasında rejimi desteklemeyi reddedip siyasal bürosunu Şam’dan taşırken, Hizbullah’ın lideri Hassan Nasrallah sadık kalmıştır. Gerçi bu tavrı Hizbullah’ın Suriye’de ve genelde Arap dün­yasındaki saygınlığına gölge düşürmüştür.60

Hafız ve Beşar Esad’ın İsrail’e muhalefeti ve direniş hareketlerine desteği, en başta diğer devletlerle ilişkilerinde etki ve güçlerini korumakla ilgilenen bir dev­let kapitalist egemen sınıfının temsilcilerinin jeopolitik çıkarlarıyla biçimlenmiş­tir. Belirtilen destek bu hareketlerin desteklenmesi, frenlenmesi ve bastırılması arasında hiç durmadan manevra yapmayı gerektirir. Bu gibi ikiyüzlü manevrala­rın tersine, sosyalistler bölgede emperyalizme meydan okuyup Filistin’in kurtu­luşunda en büyük umutlarını Arap devrimlerinin kitlesel mücadelelerine bağlamalıdır.

Yenişememenin Ötesi?

Ben bu yazıyı yazdığım sırada Esad rejimi hâlâ iktidardaydı. Rejimin düşme­si halinde olacaklar hakkında belli ölçülerde belirsizlik yaşanıyor. Bazıları, bu­nun ABD ve İsrail’e ivme kazandırarak İran’la savaş yolunda bir adım daha atılması anlamına geleceğini öne sürüyor. Bir başka kaygı da mezhep savaşına ve iç savaşa yol açacağı yönünde. Bütün bu sonuçlar mümkün ve hafife alınmama­lı.

Kilit soru, işçi sınıfının rejime karşı dengeyi bozup dış güçlerin ayaklanma­yı kendi çıkarları için kullanmalarını zorlaştıracak kitle grevleri yoluyla üretim­den gelen kolektif toplumsal gücünü kullanıp kullanmayacağıdır. Rejimin ayaklanmayı bastırmasının ötesinde, böyle bir şeyin olup olmayacağı, muhalefet içinde özgür Suriye Ordusu (FSA//ÖSO) ve Suriye Ulusal Konseyi (SNC//SUK) gibi diğer güçlerin rolüne ve mezhepçiliğin etkisine bağlıdır.

FSA, büyük ölçüde firar eden asker ve subaylarla birlikte, rejimin saldırıla­rına karşı silahlanan sivillerden oluşuyor. 1970’lerin ve 1980’lerin başında Hama şehrini yerle bir eden ve yaklaşık 20.000 şehir sakininin öldürüldüğü Müslüman Kardeşler’e karşı rejimin zalimce savaşının mirası ve ayaklanmanın acımasızca bastırıldığı düşünülürse, silahlı direnişin gelişmiş olduğu hiç sürpriz sayılmamalı.61

FSA “şemsiyesi” altında, Türkiye’de üslenen liderlikle gevşek bağlarını ko­ruyan çok sayıda farklı grup yer alıyor. FSA’ya Katar, Suudi Arabistan ve NATO gibi dış güçlerin sağlamakta olduğu yardımın boyutları hakkında çok fazla tartış­ma görülüyor. Belli biçimlerde yardım sağlandığı ve bu yardımın gelecekte arta­cağı mümkün de olsa bu gibi iddiaları abartmamak önem taşıyor. 2012 başında güvenilir raporlar, FSA’nın yeterince silahlı olmadığı ve silahlarının önemli bir bö­lümünün asker kaçakları, devletin cephaneliklerine baskınlar ve karaborsadan pa­rayla temin edildiğini gösteriyor.62

2012 Nisanında Halep’te çekilen fotoğraflarda ön planda görülen, tankları durdurmak için ellerindeki küçük ve bozuk silahlar, boru tipi bombalar, derme çatma zırhlar ve Molotof kokteylleriyle savaşan genç FSA savaşçılarıydı.63 A­yaklanma içinde gerçek bir halk tabanına sahip olan FSA’nın kolayca dış güçle­rin çıkarları için vekâleten savaşan birleşik bir güce dönüşebilmesi ihtimali açıkça çok uzak.

Ne var ki, dış güçlerin sadık gruplar yaratıp silahlı direniş içindeki liderlerle işbirliği arayışına girmeleri muhtemeldir. Rejimle uzun bir askeri çatışmanın, FSA’yı giderek daha çok dış desteğe bağımlı kılma tehlikesi de vardır. Böyle bir durumda, FSA halkın katılımın ve bir işçi hareketinin doğuşunun önünde engel teşkil edecektir. Lee Sustar ve Yusuf Khalili’nin öne sürdüğü gibi:

Şiddete dayanmayan kitlesel gösteriler sorunu -ve bir silahlı mücadelenin yürütülüp yürütülmeyeceği, yürütülecekse de nasıl yürütüleceği- Suriye Devrimi’nin temelidir. Silahlı kuvvetlerin saldırısına uğrayan bir mahalle ya da şehir­de, özsavunmayı örgütlemek ile – özellikle eğer dış güçler FSA’ya hâkim olmayı denerlerse- FSA’yı silahlı bir kuvvet olarak inşa etmek birbirinden farklıdır. Bu arada, sivil hedefler Irak tarzı cihatçı saldırılar, devrimin sadece yabancı ajanla­rın işi olduğu inancını besleyerek Esad’ın elini güçlendirecektir.64

Bu nedenle, sosyalistlerin rejime karşı silahlı direniş hakkını savunarak, ca­ni Esad rejimi iktidarda kaldığı sürece direnişin silah bırakması için soyut çağrı­ları reddetmesi gerekirken, FSA’nın kitlesel halk eyleminin yerine ikame edileceği bir durumun tehlikelerinin de farkına varılmalıdır. Böyle bir gelişme, bir işçi ha­reketinin ortaya çıkışını zorlaştıracaktır.

SNC, Suriye Müslüman Kardeşleri’nin hâkim olduğu ve sürgündeki liderle­rin Batı’yı Libya’dakine benzeyen bir askeri müdahaleye ikna etme çabasıyla ku­rulan bir örgütlenmedir. Bu yüzden, SNC liderleri, dikkatlerini ayaklanmaya uluslararası destek sağlamaktan çok askeri müdahale için lobi yapmakta yoğun­laştırmıştır. Muhalefet içindeki en batı yanlısı grup onlarken, yeni egemen elit ha­line gelmek için pozisyon belirlemişlerdir. Ne var ki, Suriye içindeki muhalefet onların bu rolüne karşı çıkıyor. Esad sonrası bir devlette, Kürtlerin özerkliğini ya da bağımsızlığını desteklemeyi reddederek Suriye Kürtlerini ve askeri müdaha­leye büyük ölçüde karşı çıkan Yerel Koordinasyon Komiteleri çevresinde örgüt­lenen birçok aktivisti de kendisinden uzaklaştırmıştır.65 SNC’nin “Libya modeli”ne desteğini gözden düşüren olgular hem Batı’nın Esad’a aynı biçimde müdahale edeceğinin o kadar kesin olmaması, hem de Libya’ya müdahalenin giz­li kapaklı işler çeviren yiyici bir Geçici Ulusal Konsey’in kurulması ve on binler­ce sivilin ölümüyle sonuçlanmasıdır.66

Mezhepçiliğin Rolü

Suriye Ortadoğu’nun en farklı ülkelerinden biridir. Suriye nüfusunun yakla­şık yüzde 65’i Sünni Müslüman, geri kalanı Müslüman Alevi (yüzde 14), Hristiyan (yüzde 12) ve daha küçük ölçülerde Şii Müslüman ve Dürzi azınlıklardan oluşur.67 Tarihsel olarak, Sünni burjuvaziyle ittifak halindeki Alevi subayların çe­kirdeğinden oluşan rejim, istikrarın koruyucusu pozu takınmak için Lübnan tarzı bir iç savaş korkusuna oynamıştır.

Ayaklanma sırasında, rejim azınlık gruplarını kendisine bağlı tutmak için Sünnilerin intikam eylemleri düzenleyeceği korkusunu kullanmak için elinden geleni yaptı. Zaman zaman bu grupların desteğini alarak önemli Esad yanlısı gös­teriler düzenlemeyi de başardı. Mayıs 2012’de Şam’da ağır can kaybına neden olan otomobillere yerleştirilen bombaların sorumluluğunu üstlenen bir İslamcı grubun açıklaması şöyleydi: “Rejime diyoruz ki. Ya Sünni halka yaptığınız kat­liamları durdurun ya da Alevilerin günahlarının bedelini ödeyin”.68

Ama mezhepçiliğe karşı oluşan ayaklanmanın slogan ve şiarları arasında ge­niş yer tuttuğunu vurgulamalıyız.69 Aynı zamanda, azınlıkların bir bütün olarak re­jimi destekledikleri de gerçeği yansıtmıyor. Bir analizin söylediği gibi:

Özellikle entelektüeller ve basit köylüler arasında birçok Alevi, cemaatinin nasıl rejim tarafından rehin alındığına içerliyor. Dürziler neredeyse tam ortadan bölünmüş durumda. Coğrafi olarak dağınık Hristiyanlar, pratikte güvenlik güçle­rinin hak ihlallerinin ne kadarını gördüklerine göre farklı görüşlere sahipler… .Sa- lamiyya şehrinde yoğunlaşan İsmailiye mezhebindekiler muhalefet saflarına ilk katılanlar olmuştu.70

Bu rejimin mezhepçilik söylemlerinin Suriye’de sınıfsal bölünme gerçeğinin üstünü nasıl örttüğünü de açığa çıkarıyor. Aynı çoğunluk Sünni Müslüman nüfus gibi, azınlık cemaatler de sınıf temelinde bölünmüştür. Ayaklanma içinde bir iş­çi hareketinin gelişmesinin ne kadar önem taşıdığını gösteren bir başka neden de budur. Böyle bir hareket, Sünniler, Aleviler, Hristiyanlar, Dürzüler ve diğerlerini ortak sınıfsal talepler temelinde bir araya getirmenin güçlü bir kaldıracı olacaktır. Böyle bir hareketin yokluğu ise hem rejimin hem de Körfez devletlerinin mezhep- çi gerilimleri körükleme fırsatlarını çoğaltacaktır.

İşçi Sınıfı

Ayaklanma içinde bir işçi sınıfı hareketinin doğma ihtimali nedir? Nesnel a­çıdan bakarsak, bugün Suriye’de işçi sınıfı potansiyel olarak büyük bir güçtür. 22,5 milyonluk nüfusun yaklaşık 2,7 milyonu ücretli işçidir.71 Aileler ve işsizler hesaba katıldığında, bu nüfusun yüzde 70’e yakınının ücretli emeğe doğrudan ya da dolaylı olarak bağımlı olması anlamına gelir. Nüfusun yaklaşık yüzde 75’i en büyük altı şehirde yaşar: Şam, Halep, Homs, Hama, Latakia and Tartous.72 Bu şe­hirlerin her birinde güçlü işçi toplulukları vardır. Büyük bir madencilik ve imalat sektörüne sahip olan Suriye’de 20 yıldır havalimanları, demiryolları, limanlar ve enerji santrallerindeki işçiler ekonomi için giderek daha çok önem taşır hale gel­miştir.73 Bunların yanında, işgücünün yaklaşık yüzde 25’ini oluşturan ve 1980’ler- den beri ücretlerin nispi açıdan düşmesiyle yüzde 40’ının ikinci işler yaptığı memurlar, öğretmenler ve doktorlar gibi kamu sektörü işçileri bulunur.74

Ne var ki, Suriye işçi sınıfı nesnel bakımdan büyük bir toplumsal güç olarak varlık gösterirken, bunu öznel eyleme dönüştürmesi diye bir kaçınılmazlık söz konusu değildir. Bu, işçilerin mücadele edecek özgüvenine ve bağımsız örgütler ağının gelişmesine bağıdır. Tunus ve Mısır işçi sınıflarının aksine, Suriye işçi sı­nıfının bu tür örgütlenme geleneği daha zayıftır. Mısırlı devrimci sosyalist Mos- tafa Bassoumy’nin öne sürdüğü gibi:

Tunus ve Mısır devrimleri ile Suriye ayaklanması arasındaki başlıca fark, iş­çi hareketlerinin söz konusu ülkelerde oynadığı roldür. Suriye’de işçi hareketinin olmadığı aşikâr. Bu Suriye’de sendikaların devlet denetime tabi olmasıyla birlikte Mısır ve Tunus’a kıyasla daha gevşek olmaların­dan kaynaklanabilir. Birkaç yıldır yarı-bağımsız Tunus sendikaları ve giderek ak­tifleşen Mısır işçi hareketinin varlığı, örgütlü işçileri devrimin kalbine yerleştiren bir kaldıraç görevi görmüştür. Her iki durumda da bu ayaklanmanın halk lehine çabuk sonuç almasına neden olmuştur.75

Tersine Suriye’de yüzlerce sendika aktivistinin hapsedilmesine neden olan son büyük grev dalgası 1980-1’de görülmüştü. Bağımsız işçi örgütlerinin düşük düzeyde kalmasının ötesinde, ekonomide “kayıt dışı çalışma”nın artışı ve küçük işyerlerinin inatla varlığını sürdürmesi de güçlü bir işçi sınıfı hareketinin oluşu­munun karşısına ciddi engeller çıkarıyor.76 Suriye’de çalışan nüfusun işsiz kate­gorisinde sayılan yaklaşık yüzde 20’si (oran gençler arasında çok daha yüksek), işportacılık yapan ya da “resmi olmayan” geçici işlerde ama yerleşik şirketlere bağlı çalışan “kayıt dışı” ekonomidekilerle iç içe geçmiştir. Küçük işyerleri açı­sından bakılırsa, 2004’de yapılan bir araştırmada, Suriye’deki 600.000 şirketten 500.000’inin beşten az işçi çalıştırdığını tahmin ediliyor.77

Ne var ki, Küresel Güney’in başka ülkeleriyle ilgili bir analizin gösterdiği gibi, bu işçi grupları arasında hiçbir net bölünme olmaması da mümkün.78 Aynı iş­yerleri hem “kayıtlı” hem “kayıt dışı” işçi çalıştırabilir; ayrıca tek tek işçiler gün­düz “kayıtlı” gece “kayıtdışı” çalışabilirler.79 Küçük işyerlerinin egemenliği de değişiklik gösterir. Şam ve Halep’te 14 işçiden az işçi çalıştıran işyerleri şirketle­rin yaklaşık yüzde 60’ını oluştururken, Homs ve Hama gibi sanayinin daha geliş­miş olduğu yerlerde şirketlerin yüzde 20’sini oluştururlar.80 Bu nedenle, Suriye’deki işçi sınıfının bütünlüklü bir tablosunda görülen, stratejik açıdan daha güçlü işçi gruplarının, Küresel Güney’de yaygın görülen bir durum olan ya işsiz, kayıt dışı çalıştırılan ya da küçük işyerlerinde çalışan daha geniş işçi ve yoksul kit­lesinin parçası olmasıdır.81

Latin Amerika, Afrika, Asya ve Ortadoğu’da güçlü işçi gruplarının grevle­rinin daha geniş yoksul ve işsiz kitlenin direnişiyle birleştiği mücadelelere ilişkin son zamanlarda birçok örnek görülüyor. Haftalar süren sokak gösterilerinden son­ra, grevlerinin yayılmasının Mübarek ve Ben Ali’nin devrilmesinde karşı konul­maz bir baskı yarattığı Mısır ve Tunus devrimlerinde bu sürecin geliştiğine tanık olduk.83 Suriye’de örgütlenme biçimleri Yerel Koordinasyon Komitelerinin olu­şumu, işportacıların ve küçük dükkân sahiplerinin grevlerini, yolların kapatılıp kontrol noktaları kurulmasını içine alıyor. Fabrikalar, bürolar ve hastaneler de ba­zı sınırlı grevler görülmüştür. Ama şimdiye kadar eksik halka, ekonomiyi durdu­rup rejimi çökertecek potansiyel güce sahip -petrol rafinerileri, limanlar, fabrikalar, bürolar, madenler, demiryolları, hava limanları, okullar ve hastanelerde- güçlü iş­çi gruplarının kalıcı ve koordine edilmiş grev eylemidir.

İşçilerin işyerlerinde sahip olduğu üretimden gelen güçleri eşsizdir çünkü e­konomin bütün kesimleri ve devleti doğrudan felce uğratarak rejimi vurabilir. Ay­nı zamanda, bu mezhep ayrılıklarının üstesinden gelinmesinin de en güçlü yoludur. Şimdiye kadar rejimin dayanmasının bir nedeninin de bu olduğunu unut­mayalım. Böyle bir işi hareketinin doğuşu hiç de kaçınılmaz değildir. Bunu zor­laştıran rejimin zalimliği ve çatışmanın askerileşmesidir. Ama bu hareket doğmadığı sürece, devrim sıradan halkın arzuladığı gerçek ve köklü değişimleri tam anlamıyla gerçekleştiremez.

Sonuç

Sosyalistler Esad rejimiyle dövüşen tabandaki kuvvetlere açıkça sempati bes­lemelidir. Bununla emperyalist bir müdahaleye karşı çıkmak arasında çelişki yok­tur. Tersine, “tabandan” toplumsal değişim ve sosyalizme inanç, emperyalizme karşı çıkmanın en tutarlı ve sağlam temelidir. Arap devrimlerinin önemi, bölge­deki sıradan halk kitlesinin hem bölgesel egemen sınıfları hem de emperyalist güçleri kontrol etmek için meydan okuma ihtimalini artırmasına yatar.

Önemli meydan okumalara ve Tunus ve Mısır’daki mücadelelerle bazı ö­nemli zıtlıklarına karşın, Suriye ayaklanması bölgede yoksulluk, eşitsizlik ve dev­let baskısına karşı aynı mücadelenin parçasıdır. Rejimin içte baskı araçlarını güçlendirirken, egemen sınıfın çıkarlarını gözeterek ekonomide reform hamle­sinden doğmuştur.

Ayaklanma Suriye tarihinde önemli halk mücadelesi geleneğinin yeni bir ev­resi olarak görülebilir. Hanna Batatu’nun 1981’de Suriye ile ilgili yazdığı gibi:

Bu mücadelelerle bağlı olan ve kendisini tekrarlayan bir görüngü var: Eko­nomik sıkıntılar ya da güvenlikten yoksun olmanın sürüklediği kırsal bölge hal­kı büyük şehirlere göç eder, kenar mahallelere yerleşir. Kendileri de genelde kırsal bölgelerden daha önce gelen göçmenler olan kent yoksulları içindeki unsurlarla ortak bağlar geliştirip birlikte eskiden beri yerleşmiş sınıflara meydan okur.84

Bu sefer yaşamsal bir fark, Suriye işçi sınıfının hem mutlak hem nispi açıdan büyüklüğüne bağlı olarak mücadeleye önderlik etme potansiyeli ve artık Suriye­lilerin çoğunluğunun kentsel bölgelerde yaşamasıdır. Bu sınıfın işyerlerinde üre­timden gelen gücünü kullanarak gelişen gücü, Suriye Devrimi’nin kurtarıcı potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesinin -sadece rejimi devirmekle yetinmeyip işçiler, gençler ve yoksulların karşı karşıya oldukları derin toplumsal ve ekonomik sorunları çözmeye başlamasının da- tek yoludur.

Devrimin daha da gelişmesinin karşısında önemli engeller dikiliyor. Houla şehrinde Mayıs 2012’deki katliam, rejimin ve milislerinin muhalefetin yüreğine korku salmak için ne kadar ileri gidebileceklerini gösteriyor. Aynı zamanda, dev­rimin halkın daha geniş kesimlerini kucaklamakta olduğu, silahlı isyancıların sa­yısının arttığı, protesto ve grevlerin hem büyüdüğü hem sıklaştığına dair raporlar da geliyor. Kesin olansa, hem rejimin hem de dış güçlerin aşağıdan gelen hareke­ti sonuçta ezme kararlılığıdır. Suriye ayaklanmasının başarı ya da başarısızlığı, bütün bölge ve dünyanın diğer kısmında devrimci hareketlerin özgüvenine etki­de bulanacaktır. Bu nedenle, sosyalistler emperyalist güçlerin ve müttefiklerinin Suriye’ye müdahale etme çabalarının tümüne karşı koyarken, Esad rejimine kar­şı mücadelelerinde işçiler, köylüler, askerle ve öğrencilerle sağlam bir dayanışma içinde kalmalıdır. Onların zaferi bizim zaferimiz, yenilgileriyse yenilgimiz olacak­tır!

Çeviren: Ali Çakıroğlu

Notlar

  1. Bu makalenin ilk taslaklarından biri üzerindeki son derece yararlı yorum ve tartışmalarından do­layı Anne Alexander, Simon Assaf, Alex Callinicos, Joseph Choonara ve Sam Southgate’e teşek­kürler.
  2. Bkz., Amin, 2012; Galloway, 2011; Ibrahim 2012; Ramadani, 2012.
  3. Ayaklanmanın özlü ve erişilebilir bir genel özeti için, bkz.,Assaf, 2012. Daha ayrıntılı bir değer­lendirme için, bkz. International Crisis Group [Uluslararası kriz Grubu] (ICG), 2011.
  4. Petran, 1972, s. 80-106.
  5. Heydemann, 1999.
  6. Petran, 1972, s. 111.
  7. 7: Bu dönemdeki mücadeleler için, bkz., Petran 1972, s. 86-88 ve s. 101.
  8. Petran, 1972, s. 114.
  9. Petran, 1972.
  10. Heydemann, 1999.
  11. Devlet kapitalizmi teorisine giriş için, bkz. Haynes, 2009. Yoldan sapmış sürekli devrim teori­sine ilişkin yeni bir tartışma için, bkz., Choonara, 2011.
  12. Cliff, 1963.
  13. Bkz., Batatu, 1981 ve Haddad, 2012a.
  14. Van Dam, 1996, s. 141.
  15. Marshall, 1995.
  16. Örneğin, bkz., West, 2012.
  17. Perthes, 1997, s. 86; Ababsa, 2010.
  18. Perthes, 1997, s. 85.
  19. Longuenesse, 1985, s. 22.
  20. Perthes, 1997, s. 131.
  21. Longuenesse, 1985, s. 20, 23.
  22. Perthes, 1997, s. 117.
  23. Polling, 1994.
  24. Perthes, 1997, p109.
  25. Ababsa, 2010, s. 83.
  26. ICG, 2011.
  27. Ababsa, 2010, s. 84; ICG, 2011.
  28. Syria Report [Suriye Raporu] ,2011.
  29. Hinnebusch, 2012, s. 102.
  30. Seifan, 2010, s. 127.
  31. Economist Intelligence Unit (EIU), [Economist İstihbarat Birimi] 2008, s. 3.
  32. Zorob, 2008, s. 6; Aita, 2009, s. 31.
  33. Aita, 2009, s. 50; Seifan, 2010, s. 19.
  34. World Bank, 2005.
  35. Seifan, 2010, s. 24.
  36. Hinnebusch ve Schmidt, 2009, s. 4.
  37. Hinnebusch, 2012, s. 102.
  38. Syria Report [Suriye Raporu], 2011.
  39. Seifan, 2010, s. 28.
  40. 40: Lesch, 2005, s. 223.
  41. Haddad, 2012a, s. 121.
  42. Slater, 2002, s. 93.
  43. Petran, 1972, p253.
  44. Rogan, 2011, s. 467.
  45. Traboulsi, 2007, s. 195.
  46. Traboulsi, 2007, s. 187-204.
  47. Fisk, 2001, s. 85.
  48. Fisk, 2001, s. 529-530.
  49. Fisk, 2001, s. 601.
  50. Fisk, 2001, s. 569.
  51. Slater, 2002, s. 94-100.
  52. Slater, 2002, s. 100.
  53. 2011 ayaklanmasının sloganlarından biri: “Şam kasabı, Golan korkağı Beşar.” Bu atıf için Simon Assafa teşekkürler.
  54. Hinnebusch, 2003, s. 200.
  55. Khosrokhavar, 2012, s. 286; Seifan, 2010, s. 22.
  56. Salloukh (2009); LaHood (2005). Arar (2003) Suriye’nin olağanüstü hal eylemlerinin kurban­larından birinin tüyler ürperten açıklamalarını aktarır.
  57. Khosrokhavar, 2012, s. 289.
  58. Policy Analysis Unit [Politika Analiz Birimi] ,2012.
  59. Salloukh, 2009, s. 164-165.
  60. Sadiki, 2011.
  61. Rogan, 2011, s. 515.
  62. Holliday, 2012; Abouzeid, 2012.
  63. Cantlie, 2012.
  64. Sustar ve Khalili, 2012.
  65. Sustar ve Khalili, 2012.
  66. Milne, 2011.
  67. EIU, 2008, s. 2.
  68. Pearse, 2012.
  69. Bkz., Zenobie, 2011.,
  70. Harling ve Birke, 2012.
  71. Seifan, 2010, s. 42.
  72. EIU, 2008, s. 3.
  73. EIU, 2008, s. 9, 17.
  74. EIU, 2008, s. 18.
  75. Bassyouni, 2011.
  76. Haddad (2012b) “kayıt dışı sektörde” bunları “işlevsiz ve neredeyse tamamen Pazar dışında ya­şayanlar” olarak gösterir, s. 119.
  77. Seifan, 2010, s. 54. Bu tür rakamların abartılı olması mümkün. Bolivya’da patronlarının vergi­den kaçmak için yapay olarak böldükleri şirketler, küçük işyerlerinin sayısının yüksek çıkmasına ne­den oluyor. Ne var ki, bu gibi uygulamaların Suriye’de görüldüğü konusunda elimde bir kanıt yok. Bu konuda Joseph Choonara’ya teşekkürler.
  78. Bkz., Harman, 2009, s. 337-352.
  79. Fourtuny ve al-Husseini (2010) ve Longuenesse’nin (1985) bulguları bunu düşündürüyor.
  80. Seifan, 2010.
  81. Callinicos, 2007.
  82. Harman, 2009, s. 343-344.,
  83. Bkz., Naguib, 2011 ve Alexander, 2011
  84. Batatu, 1981, s. 337.

Referanslar

  • Ababsa, Myriam, 2010, “Agrarian Counter-reform in Syria (2000-2010)”, Agriculture and Reform in Syria (University of St Andrews Centre for Syrian Studies) [“Suriye’de Tarımsal karşı-Reform (2000-2010)” Suriye’de Tarım ve Reform (St. Andrews Üniversitesi, Suriye Araştırmaları Merke­zi)].
  • Abouzeid, Rania, 2012, “Undergunned and Overwhelmed”, Foreign Policy (30 March) [“Namlu­lar Önünde ve Ezilmiş”, Foreign Policy (30 Mart)], www.foreignpolicy.com/articles/2012/03/30/syria_undergunned_and_overwhelmed
  • Aita, Samir, 2009, Labour Market Performance and Migration Flows in Syria (Robert Schuman Centre for Advanced Studies) [Suriye’de Emek Piyasasının Performansı ve Mülteci Akını (Robert Schuman İleri Araştırmalar Merkezi)].
  • Alexander, Anne, 2011, “The Battle of Tunis”, Socialist Review (February) [“Tunus Muharebesi”, Socialist Review (Şubat)], www.socialistreview.org.uk/article.php?articlenumber=11546
  • Amin, Samir, 2012, “An Imperialist Springtime? Libya, Syria, and Beyond”, Monthly Review (Ap- ril) [“Emperyalist Bahar Mı? Libya, Suriye ve Diğerleri”, Monthly Review (Nisan)], http://mrzi- ne.monthlyreview.org/2012/amin280412.html
  • Arar, Maher, 2003, “This is what they did to me”, Counterpunch website (5 November) [“Bana yaptıklarını görün”, Counterpunch websitesi (5 Kasım)], www.counterpunch.org/2003/11/05/this- is-what-they-did-to-me/
  • Assaf, Simon, 2012, “Syria’s Revolution”, Socialist Worker (18 February) [“Suriye’nin Devrimi”, Socialist Worker (18 Şubat)], www.socialistworker.co.uk/art.php?id=27513
  • Bassyouni, Mostafa, 2011, “Labour movement absent in Syrian revolt”, Al Akhbar (18 October) [“Suriye isyanında eksik halka işçi hareketi”, Al Akhbar (18 Ekim)], http://english.al-akh- bar.com/content/labor-movement-absent-syrian-revolt
  • Batatu, Hanna, 1981, “Some Observations on the Social Roots of Syria’ s Ruling Military Group and the Causes for Its Dominance”, Middle East Journal, volume 35 [“Suriye’de Hakim Askeri Grup ve Egemenliğinin Nedenleriyle İlgili Bazı Gözlemler”, Middle East Journal, 35. Cilt.]
  • Callinicos, Alex, 2007, “‘Dual Power’ in our hands”, Socialist Worker (6 January) [“Elimizdeki ‘İ­kili İktidar'”, Socialist Worker (6 Ocak)], www.socialistworker.co.uk/art.php?id=10387
  • Cantlie, John, 2012, “Free Syrian Army in Aleppo—in Pictures”, Guardian (11 April) [“Halep’te Özgür Suriye Ordusu—Resimlerle”, Guardian (11 Nisan)], www.guardian.co.uk/world/gal- lery/2012/apr/11/free-syrian-army-in-pictures
  • Choonara, Joseph, 2011, “The Relevance of Permanent Revolution: a reply to Neil Davidson”, In­ternational Socialism 131 (summer) [“Sürekli Devrim’in Uygunluğu: Neil Davidson’a cevap”, In­ternational Socialism 131 (yaz)], www.isj.org.uk/?id=745
  • Cliff, Tony, 1963, “Deflected Permanent Revolution” [Yoldan Sapmış Sürekli Devrim], www.marxists.org/archive/cliff/works/1963/xx/permrev.htm
  • Crooke, Alastair, 2011, “Syria and Iran: the Great Game”, Guardian (4 November) [“Suriye ve İ­ran: Büyük oyun”, Guardian (4 Kasım), www.guardian.co.uk/commentisfree/2011/nov/04/syria-iran-great-game
  • Economist Intelligence Unit, 2008, Country Profile: Syria (Economist Intelligence Unit) [Econo- mist İstihbarat Birimi, 2008, Ülke Profili: Suriye (Economist İstihbarat Birimi)]. Fisk, Robert, 2001, Pity the Nation: Lebanon at War (OUP).
  • Fortuny, Mariangels, and Jalal Al Husseini, 2010, Labour Market Policies and Institutions: a Synthesis: The cases of Algeria, Jordan, Morocco, Syria and Turkey (International Labour Office) [Emek Piyasası Politikaları ve Kurumları: Bir Sentez: Cezayi, Ürdün, Fas, Suriye ve Türkiye Örneği (U­luslararası Çalışma Örgütü)], http://blogs.daiIyrecord.co.uk/georgegalloway/2011/11/syria-plot-is- clear-as-qatar-sky.html
  • Haddad, Bassam, 2012a, “The Syrian Regime’s Business Backbone”, Middle East Research and Information Project, number 262 [“Suriye Rejimi’nin Ekonomik Omurgası”, Ortadoğu Araştırma ve Enformasyon Projesi, sayı 262].
  • Haddad, Bassam, 2012b, “Syria and Authoritarian Resilience”, Interface (May) [“Suriye ve Otoriterliğin Geri Tepmesi”, Interface (Mayıs)], www.interfacejournal.net/wordpress/wp-content/uplo- ads/2012/05/Interface-4-1 -Full-PDF-no-images.pdf
  • Harling, Peter, and Sarah Birke, 2012, “Beyond the Fall of the Syrian Regime”, Middle East Rese­arch and Information Project (24 February) [“Suriye Rejimi2nin düşmesinin Ötesinde”, Ortadoğu Araştırma ve Enformasyon Projesi (24 Şubat)], www.merip.org/mero/mero022412
  • Harman, Chris, 2009, Zombie Capitalism: Global Crisis and the Relevance of Marx (Bookmarks).
  • Haynes, Mike, 2009, “S is for State Capitalism”, Socialist Review (Ocak), www.socialistrevi- ew.org.uk/article.php?articlenumber= 10673
  • Heydemann, Steven, 1999, Authoritarianism in Syria: Institutions and Social Conflict, 1946-70 (Cornell).
  • Hinnebusch, Raymond, 2003, “Globalization and Generational Change: Syrian Foreign Policy between Regional Conflict and European Partnership”, The Review of International Affairs, volume 3, number 2 [“Küreselleşme ve Kuşak Değişimi: Bölgesel çatışma ve Avrupa Ortaklığı arasında Suriye Dış Politikası”, The Review of International Affairs, cilt 3, sayı 2].
  • Hinnebusch, Raymond, 2012, “Syria: From ‘Authoritarian Upgrading’ to Revolution?”, Internati­onal Affairs, volume 88, number 1 [“Suriye: ‘Otoriterliğin Güncellenmesi’nden Devrime?”, Inter- national Affairs, cilt 88, sayı 1].
  • Hinnebusch, Raymond, and Soren Schmidt, 2009, The State and the Political Economy of Reform in Syria (University of St Andrews).
  • Holliday, Joseph, 2012, “Syria’s Armed Opposition”, Institute for the Study ofWar (March) [“Su­riye’nin Silahlı Muahlefeti”, Savaş Araştırmaları Enstitüsü (Mart)], www.understandingwar.org/sites/default/files/Syrias_Armed_Opposition.pdf
  • Ibrahim, Nasser, 2012, “Syria: the Middle East’s tipping point”, Alternative Information Center (9 February) [“Suriye: Ortadoğu’nun Cadı Kazanı”, Alternatif Enformasyon Merkesi (9 Şubat)], www.alternativenews.org/english/index.php/component/content/article/34-opinion/4128-syria-the- middle-easts-tipping-point
  • International Crisis Group, 2011, Popular Protest in North Africa and the Middle East (VI): The Syri­an People’s Slow-Motion Revolution (6 July) [Uluslararası Kriz Grubu, 2011, Kuzey Afrika ve Or­tadoğu’da Kitlesel Gösteriler (VI): Suriye Halkının yavaş Çekim Devrimi (6 Temmuz)], www.crisisgroup.org/en/regions/middle-east-north-africa/egypt-syria-lebanon/syria/108-popular-protest-in- north-africa-and-the-middle-east-vi-the-syrian-peoples-slowmotion-revolution.aspx
  • Khosrokhavar, Farhad, 2012, The New Arab Revolutions that Shook the World (Paradigm).
  • Lesch, David W, 2005, The New Lion of Damascus: Bashar al-Assad and Modern Syria (Yale). Longuenesse, Elisabeth, 1985, “The Syrian Working Class Today”, Middle East Research and In- formation Project, number 134 (July-August) [“Bugün Suriye İşçi Sınıfı”, Ortadoğu araştırma ve En­formasyon Projesi, sayı 134 (Temmuz-Ağustos)].
  • Marshall, Phil, 1995, “The Children of Stalinism”, International Socialism 68 (autumn) [“Stalinizm’in Çocukları”, International Socialism 68 (sonbahar)], http://epress.anu.edu.au/history/etol/newspape/isj2/1995/isj2-068/marshall.htm
  • Milne, Seumas, 2011, “If the Libyan war was about saving lives, it was a catastrophic failure”, Guardian (26 October) [“Eğer Libya savaşı can kayıplarını engellemek içinse, bu felaket bir başa­rısızlık olmuştur”, Guardian (26 Ekim)], www.guardian.co.uk/commentisfree/2011/oct/26/libya- war-saving-lives-catastrophic-failure
  • Naguib, Sameh, 2011, The Egyptian Revolution: a Political Analysis and Eyewitness Account (Bookmarks).
  • Pearse, Damien, 2012, “Islamist group al-Nusra Front claims responsibility for Damascus bombings”, Guardian (12 May) [“İslamcı al-Nusra Cephesi Şam’daki bombalamaların sorumluğunu üstlendi”, Guardian (12 Mayıs)], www.guardian.co.uk/world/2012/may/12/al-nusra-damascus-bom- bings-video
  • Perthes, Volker, 1997, The Political Economy of Syria Under Assad (IB Tauris).
  • Petran, Tabitha, 1972, Syria: Modern Nation of the Modern World (Ernest Benn). Policy Analysis Unit, 2012, “The Israeli Position Towards Events in Syria”, Palestine News Net­work (9 February) [Politika Analizi Birimi, 2012, “İsrail’in Suriye’deki Olaylar Karşısında Pozis­yonu”, Palestine News Network (9 Şubat)], http://english.pnn.ps/index.php/politics/821-the-israeli-position-toward-the-events-in-syria
  • Polling, Sylvia, 1994, “Investment Law Number 10: Which Future for the Private Sector?”, in Eberhard Kienle (ed), Contemporary Syria: Liberalization Between Cold War and Cold Peace (IB Ta­uris).
  • Ramadani, Sami, 2012, “Should socialists support the revolt in Syria?”, Socialist Worker (24 March) [“Sosyalistler Suriye isyanını desteklemeli mi?”, Socialist Worker (24 Mart)], www.socialistwor- ker.co.uk/art.php?id=27876
  • Rogan, Eugene, 2011, The Arabs: A History (Penguin).
  • Sadiki, Larbi, 2011, “Hezbollah’ s Hypocritical Resistance”, New York Times (13 December) [“Hizbullah’ın İkiyüzlü Direnişi”, New York Times (13 Aralık)], www.nytimes.com/2011/12/13/opinion/hezbollahs-hypocritical-resistance.html
  • Salloukh, Bassel F, 2009, “Demystifying Syrian Foreign Policy under Bashar al-Asad”, Demystifying Syria (Saqi).
  • Seifan, Samar, 2010, Syria on the Path to Economic Reform (University of St Andrews Centre for Syrian Studies) [Suriye Ekonomik Reform Yolunda (St Andrews Üniversitesi Suriye Araştırmala­rı Merkezi)].
  • Slater, Jerome, 2002, “Lost Opportunities for Peace in the Arab-Israeli Conflict: Israel and Syria, 1948-2001”, International Security, volume 27, number 1 (summer) [“Arap-İsrail Çatışmasında Ka­çan Barış Fırsatı: İsrail ve Suriye, 1948-2001”, International Security, cilt 27, sayı 1 (yaz)].
  • Sustar, Lee, and Yusuf Khalil, 2012, “A Stalemate in Syria?”, Socialist Worker (US) (24 April) [“Suriye’de Yenişememe Hali Mi?”, Socialist Worker (ABD) (24 Nisan)], http://socialistworker.org/2012/04/24/stalemate-in-syria
  • Syria Report: Syria’s Leading Economic and Business Newsletter, 2011, number 50 (2nd quarter) [Suriye Raporu: Suriye’nin Ekonomi Ve İş Dünyası Bülteni, 2011, sayı 50 (2. çeyrek). Traboulsi, Fawwaz, 2007, A History of Modern Lebanon (Pluto).
  • Van Dam, Nikolaos, 1996, The Struggle for Power in Syria: Politics and Society Under Asad and the Ba’ath Party (IB Tauris).
  • West, Jane, 2012, “The imperialist counter-offensive against the Arab Spring: Libya, Syria, Iran”, Socialist Action (January) [“Arab Baharına Karşı emepreyalist Karşı-Saldırı: Libya, Suriye, İran”, Socialist Action (Ocak)], www.socialistaction.net/International/Middle-East/Middle-East-Poli- tics/The-imperialist-counter-offensive-against-the-Arab-Spring-%E2%80%93-Libya-Syria-Iran.html
  • World Bank, 2005, “Gini Index”, http://data.worldbank.org/indicator/SI.POV.GINI Zenobie, 2011, “The Power of the Word in the Syrian Intifada”, Le Monde Diplomatique (June) [“Suriye İntifadasında Kelimenin Gücü “, Le Monde Diplomatique (Haziran)], http://mondedip- lo.com/2011/06/06syria
  • Zorob, Anja, 2008, “The Syrian-European Association Agreement and its Potential Impact on Enhancing the Credibility of Reform”, Meditterranean Politics, volume 13, number 1, (March) [“Su- riye-Avrupa İşbirliği Anlaşması ve Reformun İnanılırlığının Artırılmasındaki Potansiyel Etkisi”, Meditterranean Politics, cilt 13, sayı 1, (Mart)].

Geri dön