Karşıdevrim ve İslamcılar üzerine…

Mısır’da Sisi cuntasına karşı mücadele eden Devrimci Sosyalistler, geçtiğimiz günlerde terörizm ve “ulusal birlik” üzerine yaptıkları bir açıklamaya gelen tepkiler üzerine, ülkede 25 Ocak devrimini boğan karşıdevrimin doğası ve İslamcılar üzerine bir tartışma çağrısı yaptı.

misir120815_web

Devrimci Sosyalistler’in “Terörizm ve ulusun saflarını sıklaştırmak” üzerine son bildirisi, kimilerinin öfkeli tepkilerini çekmekle kalmadı; çeşitli zeminlerde reddedildi. Bu tepkilerin bazıları sadece bildirinin içeriğine ilişkin değil, Devrimci Sosyalist Hareket’e dair genel bir hakaret, taciz ve alay biçimini aldı. Bu da arkasından, hareketimizin kimi aktivistlerinin öfke ve taciz ile karşılık vermelerine sebep oldu. Şu an okuduğunuz bildirinin amacı, dikkatleri  gündemde olduğunu düşündüğümüz acil politik meselere tekrardan odaklamak. Çünkü çığırtkanlık yarışına girmenin politik bir tarafı olduğunu düşünmüyoruz. Son bildiride çerçevesi çizilen tutumumuz, esas olarak politik persfektifimizi ifade etmek için yayımlanmış olsa da, önemli politik mevzular üzerine bir tartışma yaratmayı da hedefliyordu. Devrimci Sosyalistler’e yapılan ilkesiz saldırılara gelince, hatta buna tahrikleri de katalım; bir hareket ve bir örgüt olarak bunlara yanıt vermeyeceğiz. Bilakis, tartışmayı tekrar politik alana doğru çekeceğiz. Aramızda öfkeyle ve apolitik bir biçimde duygularıyla karşılık vermeyi düşünenler varsa, bunun kabul edilemez olduğunu ve böyle devam etmemesi gerektiğini belirtelim.

Bildiriyi hedef alan politik eleştiriye yanıt vermeliyiz. Böylesi bir eleştiriyi sadece Devrimci Sosyalistler’in saflarındaki aktivistlerin değil, askeri diktatörlüğe karşı olan solun tamamının dahil olduğu bir tartışmanın parçası olarak kucaklıyoruz.

Bu belge, bu nedenle, bildirimizin öne sürdüğü tutumları netleştirme hedefi güdüyor. Aynı zamanda yanlış anlaşılmaya yol açtığını düşündüğümüz kimi noktaları açıklığa kavuşturmak istiyoruz:

1. Önceki bildirimiz, üçüncü bir yol inşa etmeye çalışmanın, yani Müslüman Kardeşler’den ve destekçilerinden bağımsız ve ayrı bir askeri diktatörlük karşıtlığı örmenin, diktatörlüğe dolaylı ya da gizli bir destek sunduğunu iddia etmiyor. Biz de bir örgüt olarak üçüncü bir alternatif yaratılması için tüm çabaların içinde yer aldık (Üçüncü Meydan hareketini örgütlemekten tutun Devrimci Cephe’ye kadar). Böylesi bir hareketi inşa etmiş olanları ya da halihazırda inşa etmekle uğraşanları diktatörlüğü desteklemekle suçlamak abes olurdu zaten. Belki de kısa bildirimizde bu nokta yeterince açık ifade edilmedi, ya da bazıları bu şekilde okumayı tercih etti.

2. Bildirinin ifade etmeye çalıştığı şey, askere ve Müslüman Kardeşler’e eşit mesafede duranların, yani onları eşit derecede tehlikeli görüp aynı düşmanlık düzeyiyle yaklaşanların, bu iki olgunun aynı karşıdevrimin iki farklı yüzü olduğu mantığıyla hareket edenlerin ve bu iddialara dayanarak üçüncü bir alternatif yaratmaya çalışanların sessizce askeri diktatörlüğü desteklediğidir.

3. Eğer önceki nesiller tarafından solda benimsenmiş dili kullanacak olursak, bunun anlamı, ikincil çelişkiye karşı birincil çelişkiyi tespit etmek gerektiğidir! Bildiride öne sürdüğümüz nokta, bu eski metoda göre, askeri darbeden iki yıl sonra hâlâ birincil düşmanımızın askeri diktatörlük olduğudur, Müslüman Kardeşler değil. İki tarafla da aynı mantıkla mücadele etmeyi bırakmamız gerekmektedir.

4. Bu, Müslüman Kardeşler’le bir ittifakın gerekli, mümkün ya da sağlıklı olduğunu söylediğimiz anlamına gelmesin. Ama hiçbir devrimci örgütün bugün kavganın askeri diktatörlüğe karşı olduğundan şüphe duymaması gerekir. Bu, Müslüman Kardeşler’den tamamen bağımsızdır; lakin Müslüman Kardeşler’in karşıdevrimci yapısının ve Mısır Devrimi’ne tarihi ihanetlerinin farkında olarak söylenmektedir. Sadece Müslüman Kardeşler’in değil, hemen akabinde Nasırcıların, liberallerin ve solun çoğunluğunun ihanetinin de farkında olarak söylenmektedir.

5. Müslüman Kardeşler’in, Mübarek düştükten hemen sonra Yüksek Askeri Konsey ile işbirliği yaparak devrime ihanet ettiği doğrudur. Seçimlerde iktidara geldikten sonra ise -iktidarı yüzeysel olarak ellerinde tuttuklarını atlamayarak- kitlelerin ve devrimin talep ve umutlarına ihanet edip bugün onları imha eden rejimi ve güvenlik güçlerini korudukları da doğrudur.

6. Hafızalarını yoklamaya zahmet edenler hatırlarlar: Devrimci Sosyalistler, Mursi’ye ve Müslüman Kardeşler’e muhalefetin ön saflarında durmuştur ve Cumhurbaşkanlığı süreci boyunca Müslüman Kardeşler’e, eski rejimin artıklarına ve o dönem boyunca orduya karşı yapılan tüm eylemlerin içinde yer almıştır.

7. Ama durum bugün değişmiştir. Bizi 2011’deki devrimin ilk yılından yola çıkmamakla suçlayanlar, aslında saatleri 2013 yılının ilk yarısında duranlardır. “Tüm ihanet edenler –ordu, eski rejimin artıkları ve Müslüman Kardeşler- kahrolsun!” sloganı o zaman anlamlıyken, bugün 2015’in ikinci yarısında anlamını yitirmiştir. Çünkü o dönemde Müslüman Kardeşler, ordu ve rejimin artıklarıyla iktidarı paylaşmaya çalışmaktaydı, bugün değil. Aslında belki de bazı insanları öfkelendiren slogan budur. Çünkü bu slogan, sessizce orduyu destekleyen ve insanları yanlış yönlendiren bir slogana dönüşmüştür. Bu slogan öldürülen, tutuklanan, işkence gören ve ölüme mahkûm edilenlerle modern Mısır tarihinin en vahşi, kirli ve yozlaşmış diktatörlüğünü eşitlemektedir. Bu “üçüncü yol” değildir. Bu tam bir teslimiyettir ve içinde olduğumuz koşullarda tam bir paralizasyona (felce) yol açacak ve dolaylı olarak kazananla yan yana gelmekle sonuçlanacaktır. Siyaset, özellikle de böylesi şartlar altında, tarafsız olmayı kabul etmez.

8. Bazıları, bildirimizde bir tartışma konusu olarak ifade ettiğimiz anlayışla, Müslüman Kardeşler’e dair yaptığımız tarihsel ve toplumsal analizi birbirine karıştırabilir. Bu bildiri, Müslüman Kardeşler’in analizini uzun uzun yapıp bu hareketin 1990’lardaki farklı aşamalarında nasıl geliştiğinin detaylı bir sunumunu yapmayacak. Bu analizin değişen politik ve tarihsel şartlarla birlikte geliştirilmesi gerektiği fikriyle herhangi bir sorunumuz yok. Ama bu analizin ana hatları, bazıları tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Bazen iyi niyetle ama bazen de başka amaçlarla. Bu sebeple, belki, önemli noktaları burda yinelemek yararlı olacaktır. Bu, kimi yanlış anlaşılmaları ve gerginikleri ortadan kaldırabilir.

9. Doğal olarak Rıfat El-Said gibi rejimin en yakın Stalinist müttefiki tarafından dillendirilen ve belli çevrelerde hakim olan, İslami hereketi ve onunla birlikte Müslüman Kardeşler’i faşist bir hareket olarak tarifleyen analizleri reddediyoruz. Öncelikle tarihi, toplumsal ve politik bağlamları ayrıştırarak bu tartışmayı yapmak gerekiyor. Faşizm 1920’ler ve 30’larda Almanya ve İtalya gibi ülkelerde işçi devrimlerinin yenilgisinin ardından ortaya çıkan ve hızla büyüyen hareketleri tanımlamak için kullanılan bir kavram. Bu hareketler, kaosa yol açacağını düşündükleri devrim tehlikesi karşısında orta sınıfların hissettiği panikten faydalandı ve bu sınıfların devrimci hareketleri ve özellikle de sınıf hareketini ezme arzularını sömürdü (Aslında yüzeysel olarak bakarsan, Sisi’nin rejimi ve bu rejimin başardığı mobilizasyon, tarihsel faşizme Müslüman Kardeşler’den daha yakın).

10. Müslüman Kardeşler’in bir tür dini faşizmi temsil ettiği teorisi, geleneksel solun kimi kesimlerinin, Nasırcıların ve onlarla birlikte liberallerin, Sisi’nin darbesini desteklemek için kullandığı bir teori olmakla kalmayıp; askeri yönetimin, karşıdevrimin ve İslami hareketin ve Sisi’nin projesinin önüne çıkan tüm engelleri kaldırmasına destek için kullanılmıştır. Sisi’ye karşı olanlar dini faşizmle işbirliği yapmakla ya da onu savunmakla itham edilmiştir.

11. Solda bir başka gelenek de İslami hareketi faşist olarak nitelendirmese de bu hareketi Sisi tarafından temsil edilen karşı-devrimden daha az tehlikeli görmemektedir. Bu akım tarafından öne sürülen perspektif şöyle özetlenebilir: Tabii ki askeri diktatörlüğe karşıyız, ve tabii ki 25 Ocak 2011 devriminin demokratik ve toplumsal hedefleri uğruna askeri diktatörlüğe karşı savaşmak istiyoruz. Tabii ki askeri yönetim altında Mısır’da yaşanan şeyin sadece Müslüman Kardeşler’in siyasi arenadan bir tasviyesi olmadığını bir karşı devrim olduğunu, Mısır devriminin yıkıma uğratılması olduğunu görüyoruz. Fakat Müslüman Kardeşler’in devrime ihaneti yüzünden ve gerici doğasından dolayı ve bununla birlikte Mübarek’le aynı politikaları benimsemiş olduğundan ve hatta Selefiler ile ittifak kurmasından ötürü ve tabii ki mezhepçilikleri yüzünden; yani tüm bu sebeplerden dolayı askeri diktatörlüğe karşı mücadelemiz Müslüman Kardeşler’e karşı mücadeleden bağımsız olmamalıdır. Aslında iki kavgayı aynı ayna yürütmemiz gerekmektedir. Karşı devrimin iki kanadı diyebileceğimiz askeri diktatörlük ve Müslüman Kardeşler tarafından temsil edilen dinci gericilik ve müttefiklerine karşı birlikte mücadele edilmelidir.

12. Tabii ki bu tutuma sahip olanların askeri diktatörlüğe karşı yoldaşlarımız olduğunu düşünüyoruz.  İslamcı hareket anlayışları ve şu anki politik manzaraya dair anlaşıları bizimkinden farklı olsa bile. Ama bu tutumda askeri diktatörlükle aralarındaki safları kapatacak yani mesafeyi daraltacak güçlü bir tehlike görüyoruz. Bu daralma gerek paralize(felç) olmaktan gerekse statükoyu kabul edip mücadelenin sonucunu beklerken kavgada bir izleyici olarak davranmaktan kaynaklanabilir. Diyeceğimiz odur ki Müslüman Kardeşler’in ezilişini beklemek, arkasından seküler muhalefete ve onunla birlikte de diktatörlüğün sol muhaliflerine sıranın gelmesini beklemek demektir.

13. Darbeden sonraki iki yıl içinde gördük ki Müslüman Kardeşleri ezmek için atılan her adım siyasi alanı herkes için daraltıyor ve herkesin baskılanmasının yolunu açıyor. Müslüman Kardeşlerin bastırılmasına sessiz kalmak ya da Müslüman Kardeşleri acımasız bir diktatörlüğün karşısında savunmanın demokrasi ve yeniden devrim mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olduğunu söylemekten kaçınmak stratejik bir hatadır. Bu hata diktatörlüğe karşı sol muhalefetin marjinalleşmesine yol açmıştır, açmaktadır.

14. Önceki bildirimizde Müslüman Kardeşler’i reformist bir hareket olarak nitelerken, bu nitelemede kapitalist Batı’daki sosyal demokrat partilerin oluşturduğu reformist hareketler için kullanılan ölçütleri birebir kullanmadık. Çünkü tarihsel bağlam farklı. Tıpkı faşizm mevzusunda olduğu gibi. Müslüman Kardeşler’in kökleri eğitilmiş orta sınıflarda yatmaktadır. Bu sınıf şehirlerde özellikle de eyalet şehirlerinde eğitilmiştir. Batı’daki sosyal demokrasinin kökleri ise sendika bürokrasisinde yatar. Bu da orta sınıfın bir kesimidir ama kompozisyonu ve sendikal hareketin tabanı ile kurduğu ilişki bu hareketi niteliksel olarak Siyasal İslam ve özellikle de Müslüman Kardeşler olgusundan ayırır.

15. Yine de reformist hareketlerle Müslüman Kardeşler’in ortaklaştığı kimi nitelikler vardır. Hareketin toplumsal bileşimi, liderliği dahil, eğitilmiş orta sınıflara dayanır. Bu ideolojik olarak baskın katmandır. Bu sınıf sadece orta sınıfın geniş kesimleri arasında değil yardım faaliyetleri sebebiyle yoksulların ve işçi sınıfının üzerinde de hegemonya kurar. Ayrıca Müslüman Kardeşler’in bir örgüt olarak gelişmesi ticaret burjuvazisinin içinde ciddi bir temsiliyet gücüne ulaşmasıyla olmuştur. Fakat, Mısır’da büyük burjuvazi içerisindeki temsili çok küçüktür.

16. Bu farklı sınıfları kesen bileşim, omurgası eğitimli orta sınıflar tarafından oluşmakla birlikte, Müslüman Kardeşleri oldukça çelişkili bir örgüt yapmaktadır. Bir taraftan örgütün tabanı rejimle daha radikal bir çarpışma için basınç uygularken, geleneksel burjuvazi ve orta sınıflardan oluşan kesimleri rejimle ortak bir zemin arayışındadır. Bu yüzden son otuz yıldır Müslüman Kardeşler, itaat ve çarpışma; rejime meydan okuma, ona karşı harekete geçme ile aynı rejim içinde kendisine daha geniş bir katılım sağlayacak bir anlaşmayı kotarma arasında sürekli gidip gelmiştir.

17. Devrim ve karşıdevrim yılları boyunca Müslüman Kardeşler’in performansı, örgütün çelişkili ve sallantılı doğasını onaylar niteliktedir. Müslüman Kardeşler kesinlikle devrimci bir hareket değildir. Devrimci bir mobilizasyon yapma kabiliyetinden de yoksundurlar. Bilakis böylesi mobilizasyonlardan korkarlar. Aynı zamanda toplumsal kompozisyonu örgütü rejime karşı muhalefete katılmak için iter. Bu basınç geleneksel orta sınıfın gerici gündeminin peşinden gitmek için olabileceği kadar demokrasi, yolsuzluk, tiranlık ve sosyal adalet gibi meseleler üzerine de olabilir. Tabii ki bu basıncın kelime haznesi muğlaktır. Bu belirsizlik kendini ifade etmesine engel olacak düzeyde sınıfsal karşıtlıklardan oluşan bir bütünün mantıki sonucudur.

18. Bu, aşırı kısa bir özettir. Bu bildirinin tek amacı bildirimizin yanlış anlaşılmasına yol açan noktaları netleştirmektir. Müslüman Kardeşleri reformist bir örgüt olarak nitelememizin sebepleri bunlardır. Bu örgüt devrimi tamamlamanın önünde bir engeldir ama karşı devrimin eşit kanatlarından biri değildir.

19. Söylediklerimizin hiçbiri Müslüman Kardeşler’le bir işbirliği çağrısı olarak anlaşılmamalıdır. Fakat anlattıklarımız kesinlikle bu örgütün kadrolarını ve destekçilerini karşı-devrimin vahşeti karşısında savunduğumuz anlamına gelmektedir. Aynı zamanda Mısır’da devrimci hareketin düşmanının iktidardaki askeri diktatörlük olduğunun tüm yayınlarımızda ve işlerimizde kesinlikle bu netlikte ifade edilmesi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte İslamofobiden uzak ve İslamcı-laik karşıtlığı histerisinden kaçınma konusunda kararlı yeni bir devrimci cephe örmemiz gerektiği anlamına gelmektedir. Amacımız geniş bir devrimci cephe inşa etmektir. Bu cephe, Müslüman Kardeşlere katılmayacak olmakla birlikte her gün askeri baskı makinesiyle karşı karşıya gelen genç İslamcılarla birlikte yan yana ortak iş yapmaya açık olacaktır. Bu bir an bile İslamcı hareketin gerci duruşu ya da rejimle uzlaşmacılığı konusundaki ilkeli eleştirimizi elden düşüreceğimiz anlamına gelmez. Sloganlarımızın, perspektifimizin, pankartlarımızın ve örgütümüzün bağımsızlığını pazarlık konusu yapacağımız anlamanı da gelmez.

20. Burda yazdığımız herşey bu fikirleri en yaygın şekilde tartışmaya bir davet niteliğindedir. İster solcu ister İslamcı, devrime ihanet etmediği müddetçe kimseye saldırı amacı gütmemekteyiz. Askeri diktatörlüğü devirmek ve Ocak devriminin amaçlarına tekrar dönmek gibi meşakkatli ve uzun bir işte yorulmaksızın içtenlikle çalışmak isteyenlere gelirsek, birlikte çalışma arzumuzu, karşılıklı şükran ve saygımızı gösterme zamanıdır. Gerginlik durumunun ve karşılıklı hakaretlerin ötesine geçmenin; onun yerine tartışmanın ve inşa etmenin zamanı gelmiştir. Zaman bizim lehimize işlememektedir.

Devrimci Sosyalistler, Merkez Komitesi
24 Temmuz 2015

www.marksist.org sitesinden alınmıştır.