Darbeden Sonra Mısır

Phillip Marfleet’in Marx21’in 6. sayısında yayımlanmış makalesi..

misir_230713“Ne Mursi Ne Ordu” – 31.07.2013; Foto: http://en.wikipedia.org/wiki/2013_Egyptian_coup_d’%C3%A9tat

Phillip Marfleet

2013’teki askeri darbe Mısır’daki devrimci hareket için ciddi bir geri çekilmeydi.[1] Ordu lideri Abdülfettah El-Sisi’ye göre bu devrimi kurtarma harekâtıydı; Mısır’ın radikal aktivistlerine göre ise 2011’in Ocak ayında başlayan ayaklanmayı sona erdirmeyi amaçlayan bir karşı-devrimci saldırı. Darbeyi kitlesel tutuklamalar ve Hüsnü Mübarek döneminin vazgeçilmezi işkence ve kötü muamelenin geri gelişi ve aktivistlere karşı sürekli bir saldırı takip etti. Baskı, mart sonunda 529 Müslüman Kardeşler aktivistine verilen ölüm cezasıyla pekişti. Sokak hareketleri geri çekildi ve kitlesel protestoların olduğu aylarda gelişen çoğu siyasi akım krize sürüklendi. Ancak devrim ezilmedi. El-Sisi’nin ve Mısır toplumuna kendi kurallarını empoze etmek isteyenlerin dehşetine karşı işçi sınıfı hareketi enerjik ve muhalif kalmaya devam etti. Önemli grevler silahlı kuvvetlere ve onların müttefiklerine devrimin kalbindeki meselelerin çözülmediğini hatırlatıyor ve devasa ekonomik problemler kitleleri kontrol altına alma ve Mısır kapitalizmini tekrar istikrara kavuşturma projelerini tehdit ediyor.

25 Ocak Ayaklanması’nın üçüncü yıl dönümünde polis ve askerler Mısır’ın her yerinde şehir merkezlerini işgal etti. Bu El-Sisi’nin 2011’de kitle hareketi tarafından ele geçirilen “meydan”ı, yani kamusal alanları kimin kontrol ettiğini ispat eden bir gösteriydi. Ancak aynı zamanda asgari ücret talebi, işverenler ve hükümet tarafından verilen sonra tutulmayan sözlerin yerine getirilmesi ve “tathir” (Mübarek rejimine eşlik eden yolsuz yönetici ve memurların temizlenmesi) taleplerine odaklanmış olan grev hareketi ülke çapında ilerlemekteydi. 2014’ün Şubat ayında El-Sisi tarafından atanan hükümet, bakanların istifasının ardından tüm kabinenin azledilmesiyle düştü; belli ki bu, ordunun hala değişime kararlı milyonlarca işçi üzerinde daha büyük kontrol sağlama girişimi idi. Yeni başbakan İbrahim Mehlab’ın ilk konuşmasında şunu talep etti: “Tüm oturma eylemlerini, protestoları ve grevleri durdurun. Ulusu inşa etmeye başlayalım”.[2]

Grev dalgası doktorları, eczacıları, toplu taşıma çalışanlarını, polisleri, emeklileri, posta çalışanlarını, tekstil endüstrisi ve diğer pek çok devlete ait işletmelerdeki işçileri sardı. Kahire’den bir aktivist şöyle aktarıyor:

Temmuz darbesinden sonra El-Sisi, harekete pek çok cepheden saldırdı. Ama işyerlerine saldıracak kadar güvenli değildi; buralar [hala] insanların çıkarlarını savunabildiği yerler ve hareketin ivmesini nasıl koruyacağımızı gösteriyorlar. Solun temel meselesi hem yenilgiyi hem de buna karşılık verme potansiyelimizi nasıl tahlil ettiğimizdir.[3]

Son gelişmeler nedeniyle kafası karışan pek çok aktivistin ihtiyacı olan şey silahlı kuvvetlerin ve Mısır’ın sivil politik aktörlerinin istedikleri ile aşağıdan hareketin potansiyellerini yan yana koyan keskin bir değerlendirmedir.

Darbe ve baskı

2013 yazında meydana gelen olaylar Mısır’da ve dünya genelinde kafa karışıklığına yol açtı. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevden alınması ve ordu destekli bir hükümetin kurulması “devrimci” bir girişim miydi, yoksa hiçbir kuşkuya yer bırakmayan bir darbe mi? Silahlı kuvvetlere, Mısır medyasına, liberal ya da radikal partilerin çoğu liderine göre El-Sisi, 2011 Ayaklanması’nın amaçlarına uygun olarak Mısır halkını kurtarma harekâtına girişmişti.

Devrimin ilk haftalarında Yüksek Askeri Konsey Müslüman Kardeşler’le pazarlığa giriştiğinde, İslamcılar’a teklif edilen koltukların bedeli, daha sonra yapılacak olan güvenlik aygıtlarının kendi paylarını aldıkları ekonomik ve politik düzenlemelerle Mısır’ı alışıldık işleyişine geri döndürecek askeri kamu düzeni anlaşmasıydı. Mursi ve Müslüman Kardeşler pazarlığın kendilerine düşen kısmını yerine getirme konusunda olağanüstü başarısız oldu. Yerine getirilmeyen sözler ve oldukça taraflı politikalar nedeniyle devasa protestolara neden oldular. Daha da kötüsü 2013’ün ilk aylarında tarihsel olarak yüksek noktalara ulaşan sanayi sektöründeki eylemleri temsil eden, elektrik kesintileri, benzin kıtlığı ve fiyatların artışına yönelik öfkeyi ifade eden bağımsız sendikal örgütlenmeye olan güveni[4] ordu emriyle kontrol altına almakta başarısız oldular. Bu radikal hava polisleri bile etkiledi, Nil Deltası’nın bazı şehirlerinde grev ve ayaklanmalara yol açtı. Bu iklim içinde El-Sisi, devlet kurumlarını korumak ve Mısır kapitalizmini daha geniş ölçüde yeniden istikrara kavuşturmak amacıyla Mursi’yi izole edecek araçları aradı.

Karmaşıklık Mısır’ın yakın tarihi için olağan bir durum. Subaylar, cumhurbaşkanının istifasını isteyen sokak merkezli bir inisiyatif olan Tamarod’un (İsyan) arkasında yer aldı.[5] İşadamları, devlet bürokrasisinin önemli figürleri ile yargıçlar, 2011 sonrası kurulmuş en politik partiler “feloul” (Mübarek düzeninin “kalıntıları”)kampanyasını destekleme konusunda ortak amaçlar buldular.[6]

30 Haziran’da Tamarod aracılığıyla organize edilen ulusal protesto günü çok büyük bir kalabalıkla gerçekleşti. Ordu “halkın taleplerini karşıla”, yoksa gelecekte bir “yol haritasının yaptırımıyla yüzleşirsin” diyerek açıkça Mursi’ye müdahale ediyordu.[7] Diğer önemli gelişme de Tamarod’un kurucularından Muhammed Badr’ın “ordunun tarihsel rolü halkın tarafını tutmaktır” iddiasıyla doğrudan orduyu müdahaleye çağırmasıydı.[8] Tamarod artık bir protesto kampanyası değildi. Badr ve diğerleri El-Sisi ile işbirliği halindeydi ve kısa bir süre sonra ordu istihbarat merkezinde görüşmelerde bulunacaklardı. Ordu komutası sokaklardaki kitle hareketini başarılı bir şekilde içerden zayıflattı.

Sokak gösterilerinin ölçeği, enerjisi ve devamlılığı hareketin başarısının anahtarıydı, ama pek çok problemi de gölgeledi. Bu problemler arasında deneyimlerin paylaşıldığı ve devrimci gündemi ilerletebilecek stratejiye karar veren temsiliyetlerin kolektif örgütlenmesinin yokluğu en önemlisiydi. Bazı katılımcılar ve akademik değerlendirmelere göre formel örgütlenmenin olmayışı hareketin en büyük gücüdür. Dağınık örgütlenme formlarının ve “lidersiz” protestoların, geleneksel siyasi partilerin boğucu etkisini minimize ederek katılımcıları cesaretlendiren “yatay” bir karakter sağladığı söyleniyordu.[9] Aktivist ağları gerçekten de belli kampanyalar etrafında genellikle parti, sendika ya da işyeri gruplarıyla ilişkilenmeden oluşuyor ve yeniden oluşuyordu. Ancak Şubat 2011’de hareket Mübarek’in görevden alınmasını güvenceye almak için örgütlü işçilerin müdahalesine ihtiyaç duydu. Sokak protestoları daha kesintili hale geldikçe işyeri örgütlenmesi kolektif deneyimleri doğrudan işverenlerin ve devletin canını sıkan grevlere aktararak gelişmeye devam etti. 2013 grevlerinden gözü korkan askeri yönetim, kendi aracı olarak kullanabileceği yeni bir aktivist ağıyla halk hareketine müdahale etmeye meyletti. Tamarod, Müslüman Kardeşler’in ihanetine duyulan hakiki öfkeye yoğunlaştı; bu öfkeyi, kitle hareketine düşman olan, ama şimdi “sokağın” mobilizasyonunu karşı-devrimci bir inisiyatife hazırlık için kullananların çıkarlarına uygun hale getirdi.

Tamarod tarafından hararetle desteklenen El-Sisi, Temmuz 2013’te ordunun Müslüman Kardeşler’e karşı desteklenmesi için ulusal seferberlik ilan etti. Artık ordu güçleri büyük sayılarla sokaklara geri dönüyordu. Kısa sürede Müslüman Kardeşler’in protestocularına öldürücü saldırılar gerçekleştirdi. Buna Kahire’deki iki gösteri alanında en az 1000 kişinin öldüğü katliamlar dâhildir; bu, modern Mısır tarihindeki en büyük devlet destekli toplu cinayettir. Uluslararası Af Örgütü, takip eden aylarda güvenlik güçlerinin sokakta ve kampüslerde İslamcılar’a saldırarak ve aralarında Mübarek döneminin ünlü sorgu merkezleri ve hapishanelerinde “kaybolanlar”ın olduğu binlerce kişiyi yakalayıp hapsederek “baskı emri”nin tadını çıkardığını söylüyor.[10]

Ordu ve halk

Nesiller boyunca askerler kendi tiranlıklarının meşruiyetini halktan aldığını iddia ettiler. Sömürgeci dönemin sona erişiyle birlikte Ortadoğu, generallerin ve albayların “halk”, “ulus” ve “devrim” adına iktidar için pazarlıklara giriştiği çok sayıda sahneye tanık oldu.

Hazem Kandil’e göre 1952 ile 1966 arasında Mısır’ın ilk bağımsız lideri Cemal Abdül Nasır’a karşı, hepsi devlet aygıtının içinden çıkan ve kendilerinin halk iradesinin tecellisi olduğu iddiasını taşıyan en az 18 darbe girişimi oldu.[11] Nasır ve Hür Subaylar Hareketi’ne göre İngiliz yanlısı monarşiye karşı düzenlenen 1952 Darbesi’nin öncüsü olan askeri güçler “halkın hizmetinde”ydi; onlar “halkın isteklerinin araçları” idi.[12] Meşrulukları “devrim”in (darbe) liderliği olma iddialarına, ulusal bağımsızlık savlarına ve kitlelerin çıkarlarını yansıttığı söylenen reform uygulamalarına dayanıyordu. Halk karşısında Nasır’ın tabiriyle “mutemet” olarak hareket eden ordu, onun dönemi boyunca resmi olarak devletle eşanlamlıydı.[13]

2011’in Şubat ayında sürekli düzenlenen gösterileri, Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi’nin Mübarek’ten kontrolü ele geçirmek için harekete geçmesine yol açan kritik kitle grevleri takip etti. Generaller “Halkı korumanın ve onların çıkarlarını ve güvenliklerini gözetmenin (…) ulusu ve büyük Mısır halkının başarısını ve arzularını korumanın[14] onların da sorumluluğu olduğunu ilan ettiler. 11 Şubat’ta Mübarek cumhurbaşkanlığı koltuğundan indirildi. Ordu, kitle hareketinin ana talebini karşılamış oldu; aynı zamanda “ulus”un resmi kontrolünü ele aldı. Generaller, ilk önce Nasır ve Hür Subaylar’ın yaptığı gibi yetkiyi ele geçirme çağrısı yaptılar; Mısır toplumunda, resmi tarihte ve Nasır dönemine ait halkın hafızasında derin yer etmiş olan ordunun ortak çıkarların vücut bulmuş hali düşüncesini kullanmaya başladılar. 2011’de bu sadece bir retorik meselesi değildi. Gösterilerle, polis ve Mübarek’in paralı katilleri ile vahşi çatışmalarla geçen haftalar boyunca göstericiler şunu söylüyordu: “Ordu ve halk tek yumruk!” Gösterilerde askeri komuta tabandaki erlerin sadakatine güvenemeyerek ordu müdahalesi emri vermedi.

Ancak sonraki 12 ayda birlikler ve göstericiler arasında pek çok çatışma yaşandı. En bilinenleri 80 kadar kişinin öldüğü Maspero protestoları ve 2011 Ekim ve Kasımı’ndaki Muhammed Mahmud saldırılarıdır.[15] Göstericilerin ruh hali değişti. 25 Ocak Devrimi’nin birinci yıl dönümünde Tahrir Meydanı’nda toplanan geniş kalabalık yeni bir slogan üretti: “Ordu ve polis kirli tek bir yumruk!”. Generaller geri çekilir gibi göründüler. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte askeri birlikler sokaklarda daha nadir görünmeye başladı ve 2012 Haziran’ında Muhammed Mursi’nin seçilmesinin ardından Yüksek Askeri Konsey daha düşük bir profil sunmayı benimsedi. Sonraki yıl yapılan kitle grevleri Tamarud’la ittifakın taşıdığı yeni bir strateji gerektirdi. Kendisini Mursi ve Müslüman Kardeşler’e karşı protestoların başına getiren El-Sisi, silahlı kuvvetlerin “vatanseverlik ve tarihi sorumluluk” gereği “huzuru bozacak herhangi bir harekete karşı kararlı ve katı bir şekilde karşı durmak için” müdahale etmeye mecbur bırakıldığını deklare etti.[16]

Muhalefetin krizi

Pek çok Mısırlı El-Sisi’yi destekledi. Müslüman Kardeşler’i gerçek ve hayali tüm suçları için cezalandırmaya istekli oluşu, düzen ve denge sözleri; işadamları, feloul ağı, çoğu orta sınıf ve Mursi’nin kibri ve taraflı polis saldırıları nedeniyle öfkeli pek çok aktivisti rahatlattı. Aynı zamanda 2013’ün ikinci yarısında sanayi sektöründeki mücadelelerin sayısı %60 kadar azaldı.[17] Bu, kısmen sokağa çıkma yasakları ve keyfi tutuklama tehditlerini kapsayan acil durum önlemlerinin bir sonucuydu. Aynı zamanda muhalefetin genelinin içinde olduğu bir krizin ürünü olarak işyerlerinde ve sendikalardaki yönelim bozukluğunu yansıtıyordu. Bu durum El-Sisi’nin “geçiş dönemi” hükümetine sol partilerin ve işçi hareketinin ana figürlerinin katılmasıyla ifadesini buldu. Bunlar aynı zamanda denge, düzen ve sosyal barış çağrısı yapıyorlardı. Askeri komuta sokaklardaki hareketi devrime saldırı için yeniden konumlandırdı; şimdi ise laik muhalefeti ideolojik ve örgütsel destek için kullanıyordu.

Mısır’ın önde gelen liberali ve Destour (Anayasa) Partisi kurucusu Muhammed El-Baradey cumhurbaşkanı yardımcısı oldu; bir Nasırcı ve Destour’un kurucu üyesi olan Hüsam Eissa Yükseköğretim Bakanı oldu; reformist Sosyal Demokrat Parti’den Hazım El-Beblavi başbakan oldu; yine Sosyal Demokrat Parti’den Ziad Bahaa El-Din başbakan yardımcısı oldu. En çarpıcısı ise Halkçı Akım üyesi bağımsız sendika hareketinin kurucusu Kamal Abu Eita’nın Çalışma Bakanı olmasıydı.[18] Abu Eita on yıl boyunca Mübarek rejimi karşıtı muhalefetin kilit bir oyuncusuydu. Filistin’le dayanışma hareketine, Irak savaşına karşı protestolara, Kifaya’ya (Demokrasi hareketi) ve en önemlisi Mısır’ın 60 yıl sonra ilk bağımsız sendikası olan Gayrimenkul Vergi Dairesi Sendikası’nın etkili lideri olarak işçi mücadelelerine katılmıştı. Bir Nasırcı ve Karama (Şeref) Partisi üyesi olan Hamdin Sabbahi’nin yakın bir müttefikiydi. Sabbahi, Mübarek döneminin az sayıdaki bağımsız milletvekilinden biriydi ve eski rejim içindeki bir dikendi. Sabbahi 2012 cumhurbaşkanlığı seçiminde kitlelerin devrimci harekete katılımının devamına dayanan radikal bir kampanyayla önemli bir başarı sağladı. İlk turda, Mısır’ın her bir sanayi merkezinde çoğunluğu kazanarak feloul adayı Ahmet Şefik ve Müslüman Kardeşler’in adayı Mursi’yle kapışmıştı.

Aita’nın grev gözcülüğünden Başkanlık Sarayı’na uzanan yolculuğu, bir gecede muhaliften düzenin bekçisine dönüşmesi, Sabbahi’nin askeri hükümete olan desteği olmadan düşünülemezdi. Ulusal politikada en göze çarpan radikal şimdi El-Sisi’ye koşulsuz destek veriyordu. Sabbahi 2013 yazında askeri komutayla genişletilmiş görüşmeler yaptığını doğrulayarak Mısır’ın değişmesi önündeki en büyük engelin Müslüman Kardeşler’in “terörizm”inden kaynaklandığını ve siyasi akımların var olan tehdide karşı orduyla birlik olması gerektiğini vurguladı.[19] Yeniden canlanan emek hareketinin simgesi, silah arkadaşı Abu Eita, buna uygun olarak Mısır Bağımsız Sendikalar Federasyonu’ndaki görevinden istifa ederek El-Sisi’nin kabinesine katıldı. Görevindeki ilk basın açıklamasında bakan, işçilerin “ulusal yeniden inşa dönemi” adına grev yapmaktan kaçınmaları gerektiğini vurguladı.[20] İnsan Hakları İçin Toprak Merkezi yöneticisi Karam Saber bu hamle karşısında afallayan pek çok devrimci aktivist ve militan işçi adına; Abu Eita hükümetin parçası olunca “açıkça işadamları, yatırımcılar ve güvenlik güçleriyle birlikte saf tutuyor” dedi.[21]

Yeni bakanlar kısa sürede katliamlara bulaştı. 2013’ün Ağustos ayında Kahire’de Müslüman Kardeşler taraftarlarına yapılan saldırı Maspero’daki saldırıyı ve 2011’deki Muhammed Mahmud saldırılarını gölgede bıraktı. Ancak kabine üyelerinin çoğu buna sessiz kaldı. Sadece El-Baradey El-Sisi’ye karşı çıkıp “Bir damla kanın dökülmesinin sorumluluğunu alamam” diyerek görevinden istifa edecek kadar onurlu çıktı.[22] Sabbahi ısrarına devam etti: “Ordu ve polis vatansever devlet kurumlarıdır”.[23] Sağ kolu Abu Eita, askeri birlikler protestoculara saldırırken, gece sokağa çıkma yasağı uygularken ve “şüpheliler”i keyfi olarak yakalayıp binlerce kişiyi hapse yollarken görevinde kaldı.

El-Sisi’nin hükümeti Mübarek döneminin baskılarını taklit etti. General (çok geçmeden mareşalliğe terfi etti) sadece feloul arasından seçilmiş bakanlara ve devrim sonrası yöneticilere değil fakat aynı zamanda hayati bir şekilde, devrimci eylemciler içinde kendi destek grupları olan parti liderlerine dayandı. Destur Partisi ve Sosyal Demokrat Parti orta sınıftan destek bulan liberal-reformist akımlardı, bunlardan ilki aynı zamanda pek çok dinamik genci de kendi saflarına katmıştı. Sabbahi’nin ve Abu Aita’nın Nasırcı geleneği sürdüren Halkçı Akımı, Karama’nın yeniden formüle edilmiş bir versiyonuydu.

On yıllardır ilk kez radikal milliyetçi bir akımın yaygın halk desteği kazanma ve işçi hareketinin temel taleplerini dillendirebilme fırsatı vardı. Sabbahi’nin büyük bir dinleyici kitlesi vardı. 2012’deki cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasındaki birkaç ay boyunca devam eden radikal değişim için en pozitif anlamda ilham kaynağı olarak simgeleşti. Halkçı Akım’ın kuruluşunun üzerinden çok geçmemişti ki Sabbahi, Mursi’nin tartışmalı anayasasına karşı oluşturulan bir koalisyon olan Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne katılmak gerektiğinde ısrar etti. Bu yapı her türlü partiyi kapsıyordu; içinde Destur, ESDP, Tagammu (Birlik Partisi-Mısır Komünist hareketinden arta kalanlar), radikal Sosyalist Halk İttifakı (devrimci Marksistler içinde bir azınlık oluşturuyorlar), Necip Saviris ve Özgür Mısırlılar Partisi (liberal kapitalistler) ve eski bakan Amr Musa ve onun Kongre Partisi’nin yanısıra Mübarek döneminin önemli figürleri vardı. Daha başlangıçta cephe, yoğun kişisel çekişmeden ve silahlı kuvvetlere yaltaklanma çabalarındaki rekabetten dolayı felç oldu. Bir UKC yetkilisi bile “egolar savaşının” onu verimsiz bir hale getirdiğini onaylıyordu.[24]

Devrimin karşılaştığı tüm önemli sorunlarda cephe açık bir tutum sergileyemedi; Mursi ile pratikte nasıl baş edileceği, kıtlığın ve kesintilerin üstesinden nasıl gelinebileceği, nasıl daha fazla demokratik alanlar yaratılabileceği, Filistin gibi önemli uluslararası sorunların üzerine nasıl gidilmesi gerektiği ve ordunun gölgesinin siyasete düşmesiyle nasıl baş etmek gerektiği konularında sessizdi. Güçlü Mısır Partisi’ndeki liberal İslamcılar, anarşist ve özgürlükçü gruplar ve Marksist solda Devrimci Sosyalistler haricinde tüm muhalefet örgütleri cepheye katıldı. Sonuç tüm hareketi etkileyen bir ne yapacağını bilememe hali oldu. En militan iş yerlerindeki aktivistler bile hareketin temel meselelerini ele alma konusunda güvensizdi. Tartışmak için ulusal bir forum, örgütlenme merkezi ve etrafında birleşebilecekleri bir gündem yoktu. Tagammu’nun stalinist komünizmi tarafından temsil edilen eski sol uzun yıllardır Mübarek’le ittifak halindeydi ve 2012 başkanlık seçimlerinde eski düzenin adayı Ahmet Şefik’i desteklediler. Sosyalist Halkçı İttifak ve Halkçı Akım gibi daha yeni partiler resmi olarak bağımsız muhalefete bağlıydı, ama Ulusal Kurtuluş Cephesi içinde kaldı. Tamarod, Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin vitrin partisi olarak sahneye çıktığında 2013 Temmuzu’ndaki darbe için sahneyi hazırlayarak askeri komutaya daha da yaklaştı.

Mısır’ın “sıradan adamı”

Abdülfettah El-Sisi’nin 2014 baharında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimine katılması bekleniyordu. Tıpkı kendisinden önceki asker kökenli şahıslar Başkan Mübarek ve Muhammed Hüseyin Tantawi gibi o da hızla yükseldi. Amerikan askeri akademilerinde okumuş şahsiyetsiz bir subay olarak sadece sıra dışı gaddarlığı ve Nasır’ın halefi Enver Sedat gibi süslü üniformalarla altın şeritlere olan ilgisiyle öne çıktı. Darbeden itibaren ulusal medya onu ülkeyi terörizmden, kaostan ve yabancı komplolardan kurtarmak için kafası karışık Mısırlı politikacıların üzerinden yükselen insanüstü bir figür olarak gösterdiği yaltakçı bir kampanya yürüttü. O hazırda bekleyen bir cumhurbaşkanı namzedidir; ülke boyunca bir zamanlar Nasır, Sedat ve Mübarek’in fotoğraflarının sergilendiği kahvehanelere, dükkânlara ve devlet dairelerine, tişörtlere, bayraklara ve hatta çikolatalara fotoğrafları yerleştirildi. Lubna Abdülaziz (aynı zamanda 1950’lerde ünlü olan Mısırlı bir aktrisin de adı) adıyla yazan Kahireli bir gazeteci adı “karanlıkları aydınlatan” bu büyük adamı takdir ediyor:

Tarihin yüce bir anında, kaderin bir çeşit gizemli randevusuna gelir gibi geldi. O benzeri olmayan bir kahramandır! Heyecanı tüketmeden ilgi uyandırdı. Ölümlülerin sıradan yaşantısıyla ilgili hiçbir şeyin onun üzerinde bir etkisi olmaz. Neticede neredeyse bir soylunun aurasına sahip bir halk adamı.

Sakin ve havalı, alnında açık bir heybet taşıyan El-Sisi sıradan insanların adamı. O bizi zafere taşıyacak ve asla mücadeleden vazgeçmeyecek, hep yanımızda olacak.[25]

Aralık 2013’te basın öncülüğündeki bir kampanya, yüzbinlerce Mısırlı’yı Time dergisinin Yılın Adamı anketinde El-Sisi’ye oy vermeye teşvik etti.[26] Mareşal, ülkenin liderliğinin tarihsel görevlerini devralmaya hazır yeni bir Nasır olarak pazarlanıyor. Eski başkanın kızı Huda Abdülnasır, El-Sisi’ye basında yaygın olarak yer bulan bir açık mektup yazdı. Mektupta onu “öne çıkıp kendi kaderinin sorumluğunu almaya” çağırırken “Allah’tan onu sevgili Mısır’ın hatırına güçlü kılmasını” istiyor.[27]

Ulusal kurtuluş projesine liderlik eden bir askerin çevresine toplanma çağrısı pek çok Mısırlı’da yankısını buluyor. Nasır döneminde milyonlarca kişi toprak reformundan, eğitim ve refah politikalarından, devletin tam istihdam sağlamaya yönelik kararlılığından fayda sağladı. Mısırlılar aynı zamanda sömürge karşıtı hareketin başarılarıyla da (İngiltere yanlısı monarşinin devrilmesi, İngiltere ordusunun kovulması, Süveyş kanalının kamulaştırılması ve Mısır’ın Arap milliyetçi hareketiyle, üçüncü dünya ülkelerinin Bağlantısızlar Hareketi içinde oynadığı rol) gurur duydular. Bu başarıların çoğu için resmi olarak takdir edilen Nasır oldu. Başlangıçta Batılı kapitalist modellere göre tercih edilebilir bir düzeni kurmaya, “sosyalist, demokratik, kooperatif toplum” adını verdiği Sovyet tarzı bir kalkınma programına kalkıştı. Bu düzende halk ve devlet ortak bir ulusal kalkınma projesini yürütecekti.[28]

Nasır’ın kontrol rejimiyle ilgili ise daha az şey hatırlanıyor. Askeri pratiklere ve otoriter yöntemlere alışkın elitistler olarak Nasır ve subay yandaşları herhangi bir muhalefete tahammülü olmayan bir ordu-güvenlik diktatörlüğü kurdular. Bağımsız sendikalar ve partiler yasaklandı, grevler askerler tarafından bastırıldı, militanlar idam edildi ve sömürgecilik karşıtı mücadelenin merkezinde yer alan binlerce eylemci hapishaneye gönderildi.[29]

1967’de İsrail ile olan savaştaki askeri felaketin ardından ekonomik kriz patlak verdiğinde, biriken öfke bir öğrenci eylemleri dalgasına ve uzun süreli kitle grevlerine neden oldu. Eski komünist Anouar Abdülmalik kaleme aldığı sert bir eleştiri yazısında Mısır’ın halkın “otokrasinin serbest bıraktığı ülkeyi yiyip bitiren bir bürokrasi”nin eline düştüğü “askeri bir toplum”a dönüştüğünü savundu.

Abdülmalik, refahın artmasına ve ekonomik gelişmeye rağmen rejimin ülke kaynaklarının orantısız bir kısmına el koyarak bunları halkın çoğunluğunun çıkarına olmayan şekilde kullandığını söylüyordu:

İktidardaki grubun düşünme şekli sosyalist bir temele dayanmıyor, diktatörlüğe çok öfkeli olan kitleleri etkileyebilmek için yarı sosyalist şemalara ve formüllere başvuruyor; bunu gerçekte planladıklarını ve tüm ayrıcalıklarıyla devasa bir bürokrasi ve güvenlik aygıtı yaran devletçiliklerini saklamak için kullanıyorlar.[30]

Nasır’ın 1970’deki ölümüyle birlikte “sosyalist-demokratik” proje rafa kaldırıldı. [Bunun üzerine] Üçüncü dünyada neo-liberalizmin öncülerinden biri olan [Enver] Sedat rejimine karşı kitlesel mücadeleler kaldığı yerden devam etti. Pek çok Mısırlı Nasır dönemi göreceli olarak refahın ve uluslararası alanda bağımsızlığın egemen olduğu olumlu bir dönem olarak görüyordu. 1981’de Mübarek’in iktidara gelip daha saldırgan bir neo-liberal politika dayatması, polis-asker devleti uygulamalarını güçlendirilmesiyle birleştiğinde 1950’ler mutlu zamanlarmış gibi göründü. Hem devlet hem de İslamcı akımlar tarafından ötekileştirilen Nasırcı akımlar için o yıllar, bolluğun, ulusal gurur ve benliğin, ordunun, devletin ve halkın yeniden bir olabileceği bir vizyonun dönemiydi.

El-Sisi bir Nasır değil. Emperyalizme karşı çıkmaktansa, Mısır’ın Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve Körfez’deki yöneticilerle aynı bölgesel ittifakta olmasını kabul ediyor. Sosyal reformlara olanak tanımaktansa gıda sübvansiyonlarından ve sosyal güvenlik harcamalarından daha fazla kesinti yaparak IMF’yi memnun etmeyi istiyor. Ancak tüm askeri yöneticiler gibi kitlelere olan derin güvensizlik ve otoriter yöntemlere olan bağlılık konularında Nasır’la aynı safta yer alıyor. Başlarda El-Sisi’nin muhteşem bir başkan olacağını söyleyip onu destekleyen Hamdin Sabbahi bile geri adım atarak Mısır’ın askeri değil sivil bir lidere ihtiyacı olduğunu söyledi ve başkanlık seçimlerinde kendi adaylığını açıkladı.

Her ne kadar bu durum El-Sisi’den tiksinenler için seçimlerde bir seçenek sunuyor olsa da milliyetçi akımların ve genel olarak reformist solun krizini derinleştirdi. Cevaplamaları gereken yakıcı sorular var: Ordu iyi bir güç mü? Halkın kolektif çıkarlarını ifade edebilir mi? Halkın temel özgürlükler talebini karşılayabilir mi? Sabbahi ve Abu Aita neden El-Sisi’nin baskılarını destekledi?

Şubat 2014’te Tamarud bölündü. Yeni “2. Tamarud: Özgürleş” grubunun lideri Muhammed Fevzi çoğu üyenin El-Sisi’ye karşı tavrının silahlı kuvvetlerin gerçek karakterini öğrendikçe değiştiğini söyledi ve ekledi: “Ordunun görevi devleti korumak ve savunmaktır, yönetmek değil”.[31] El-Sisi’nin hükümeti bu arada çöküyordu. İlk giden, baskıdan gına geldiğini ima eden başbakan yardımcısı Bahaa El-Din oldu. Birkaç gün sonra Beblavi ve tüm kabine, başbakanın ekonomik baskıyla ya da yeniden ortaya çıkan grev hareketleriyle ifadesini bulan öfkeyle başa çıkma konusunda başarısız kaldığını ima ederek görevden çekildi. Kabinenin önemli görevlerine üyelerini yerleştiren ESDP’den Farid Zahran liberal ve reformist bakanların “medyadan ve kamuoyundan artan eleştiriler aldığını” söyledi.[32] El-Sisi derhal “feloul”dan ve onun politikaları konusunda daha az titiz olacak gibi gözüken görevlilerden yeni bir yönetim atadı. Tüm bunlar silahlı kuvvetleri güçlendirmedi; aksine başta Temmuz darbesinden sonra Körfez ülkelerinden gelen yardım sayesinde gizlenen ekonomik sorunlar olmak üzere karşılaştığı sorunların ne kadar ciddi olduğunu gösterdi. Devam eden devrimin tehdidini hisseden ve Müslüman Kardeşler’e son derece düşman olan Körfez krallıkları El-Sisi’yi 12 milyar dolarlık bir yardımla ödüllendirdiler.[33] Resmi olarak bu para kitlesel eylemler, genç nüfusun işsizliği ve asgari ücret gibi sorunları düzeltmesi için verilmişti. Gerçekte ise Körfez’den gelen para küresel döviz pazarında Mısır Poundu’nun desteklenmesi ve özel sektörde kamusal maliyetlerin sübvanse edilmesi için kullanıldı. Devrimin ilk aşamalarında maliye bakanı olan Samir Radwan, Körfez parasının “günü kurtarmaktan” başka bir işe yaramadığını söylüyor.[34] 2014’ün Mart ayında turizm bakanı Hisham Zaazou turizm sektörünün “tamamen çöktüğünü” duyurdu.[35] 2010’da Mısır turizmden son derece kritik öneme sahip 12 milyar dolarlık bir kazanç elde etmişti.[36]

Körfez yardımları azaldığında ne olacak? Mursi’nin cumhurbaşkanlığına büyük hasar verdiği aşikâr olan yakıt sıkıntısı ve enerji kesintilerinin üstesinden nasıl gelinecek? Temel gıda yardımlarına nasıl kaynak sağlanacak? Asgari ücret, ikramiyeler, emekli maaşları ve yerel sözleşmeler konusunda patronların ve devletin önce verip sonra unuttuğu sözler konusunda ne yapılacak? Sanayideki durumun dengesizliği, hükümetin istikrarı ve askeri rejimin otoritesi konusunda soru işaretlerine neden oluyor. El-Sisi nasıl devam edecek; askeri bir yönetici mi sivil bir başkan olarak mı? Eğer ikincisiyse ordu, emniyet kurumları ve saldırgan Mısırlı patronların çıkarlarını koordine edebilecek bir politik mekanizmayı (Mübarek’in Ulusal Demokratik Partisi gibi) nasıl inşa edecek? [37] Ülkenin cılız ve dağınık liberal kapitalistlerinin rolü ne olacak? Milyonlarca insanın sadakatini elinde tutan bir örgüt olan Müslüman Kardeşler sorunu nasıl çözülecek?

Kriz ve fırsat

Karşı devrim 25 Ocak hareketine büyük zarar verdi. Sokaklarda mücadele eden pek çok eylemci yorgun ve son derece yılgın olsa da önde gelen siyasi akımlar kendi gündemlerini öne çıkardılar ve alıcıları olduğu ortaya çıktı; böylece eylemciler aynı zamanda yoğun bir öğrenme sürecinden geçtiler. İşçi hareketi meydan okumaya devam ediyor, ancak sadece işyeri ve sendikal örgütlenme sorunlarıyla değil koordinasyon, tutarlılık ve siyasi liderlik gibi daha geniş siyasal strateji sorunlarıyla da karşı karşıya. Kitlelerin çıkarlarına odaklanan, milliyetçi ve stalinist geleneklerden bağımsız, işyerlerinde kökleri bulunan devrimci bir parti önemli bir ihtiyaç. Sokaklarda aktivistlerin enerjisi ve özverileri devrimin yolunu açtı; süreci ilerletmek için üretim yerlerinde örgütlü işçi sınıfının gücüne ihtiyaç var. Devrimci Marksistler’in önünde gerçek bir fırsat var ve görev acil.

Çeviren: Simin Gürdal

Notlar

Bu yazı International Socialism dergisinin 142. sayısında (Bahar-2014) yer alan Egypt: After The Coup adlı makalenin çevirisidir.

1. Taslak makaleye dair yorumlarından ötürü Mısır Devrimci Sosyalist üyelerine ve Anne Alexander, Alex Callinicos, Charlie Kimber, Judith Orr ve John Rose’a teşekkürler.
2. Hendawi, 2014.
3. Sosyalist bir aktivistle röportaj, Mart 2014.
4. Enein, 2013.
5. Şubat 2014’te, düş kırıklığına uğrayarak hareketten ayrılan Tamarod üyeleri erken bir aşamada istihbarat bürosunun içine sızdığını kabul ettiler-Saleh,2014.
6. Burjuva liberal Özgür Mısırlılar Partisi’nin lideri ve milyarder medya devi Necip Saviris önemli bir itirafta bulunarak tüm kişisel nüfuzunu darbe projesi için kullandığını söylüyor. Blair ve diğerleri, 2013
7. Ahram Online, 2013a.
8. Ahram Online, 2013a.
9. Örneğin bakın, Chalcraft, 2012 and Hardt and Negri, 2012.
10. Uluslararası Af Örgütü, 2014, s27.
11. Kandil, 2012, s60.
12. Abdül-Nasır, 1972, s103.
13. Wheelock, 1960, s69.
14. Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi, 2011.
15. Carr, 2011.
16. El-Sisi, 2013.
17. El-Fiqi, 2013.
18. Ahram Online, 2013b.
19. Ahram Online, 2013c.
20. Charbel, 2013.
21. Charbel, 2013.
22. Fleishmann, 2013.
23. Ahram Online, 2013c.
24. Taylor ve Saleh, 2013.
25. Abdül-Aziz, 2013.
26. Şubat 2011’de aynı dergi Tahrir Meydanı’nındaki beş genç eylemciyi kapak yapmıştı. Bakınız Kingsley, 2013.
27. Abdül-Nasır, 2013.
28. Abdül-Nasır, 1961, s389.
29. Bakınız Baker, 1978.
30. Abdül-Malek, 1968,ss368-369.
31. Saleh, 2014.
32. Al-Tawy, 2014.
33. Suudi Arabistan 5 milyar$, Kuveyt 4 milyar$ ve Birleşik Arap Emirlikleri 1 milyar$ ile 2 milyar dolar faizsiz kredi-Kotb, 2014.
34. Kotb, 2014.
35. Aswat Masria, 2013.
36. Shoueikhy, 2013.
37. Nasır’dan Mübarek’e silahlı kuvvetler, güvenlik güçleri ve özel sermaye grupları arasında koordinasyon ve çatışma üzerine bakınız Kandil, 2012.

Kaynaklar

  • Abdel-Aziz, Lubna, 2013, “Catch the Al-Sisi mania”,Ahram Weekly (19 September), http://weekly.ahram.org.eg/News/4103/44/Catch-the-Al-Sisi-mania.aspx
  • Abdel-Malek, Anouar, 1968,Egypt, Military Society:The Army Regime,the Left,and Social Change under Nasser(Vintage Books).
  • Abdel-Nasser, Gamal, 1961, President Gamal Abdel Nasser’s Speeches and Press Interviews(Information Department).
  • Abdel-Nasser, Gamal, 1972, “The National Charter”, in Said, M Samir (ed),Arab Socialism(Blandford Press).
  • Abdel-Nasser, Hoda, 2013, “Open letter to Lieutenant General abdel Fattah al-Sisi”,Egypt Independent (7 August 7), www.egyptindependent.com/opinion/open-letter-lieutenant-general-abdel-fattah-al-sisi
  • Ahram Online, 2013a, “Egypt army ultimatum hailed by opposition, sparks Islamist protests”, Ahram Online (2 July),http://tinyurl.com/pa6ybzl
  • Ahram Online, 2013b, “Labour leader Abu Eita to be appointed Egypt’s manpower minister”, Ahram Online (15 July),http://tinyurl.com/l335obp
  • Ahram Online, 2013c, “Not a Coup, but Popular Revolution: Egypt’s Sabbahi”, Ahram Online (24 August),http://tinyurl.com/or7fyyh
  • Al-Tawy, Ayat, 2014, “Egypt cabinet reshuffle hints at ‘dissolution of 30 June alliance’”, Ahram Online (1 March),http://tinyurl.com/o3j59n9
  • Amnesty International, 2014, “Egypt: Roadmap to repression” (23 January), www.amnesty.org/en/library/info/MDE12/005/2014/en
  • Aswat Masriya, 2013, “Egypt tourism totally collapsed, changes needed—minister” (22 march),http://en.aswatmasriya.com/news/view.aspx?id=798a1ff5-5e4b-490c-98d2-7fd008148b68
  • Baker, Raymond, 1978,Egypt’s Uncertain Revolution under Nasser and Sadat(Harvard University Press).
  • Blair, Edmund, Paul Taylor ve Tom Perry, 2013, “Special Report: How the Muslim Brotherhood lost Egypt”, Reuters (26 July), http://uk.reuters.com/article/2013/07/26/us-egypt-mistakes-specialreport-idUSBRE96O07H20130726
  • Carr, Sarah, 2011, “A firsthand account: Marching from Shubra to deaths at Maspero”, Egypt Independent (10 October),www.egyptindependent.com/news/firsthand-account-marching-shubra-deaths-maspero
  • Chalcraft, John, 2012, “Horizontalism in the Egyptian Revolutionary Process”, Middle East Report, number 261 (spring).
  • Charbel, Jano, 2013, “Labor activist wades into the deep state”, Mada Masr (30 September), www.madamasr.com/content/labor-activist-wades-deep-state
  • El-Fiqi, Mona, 2013, “Strikes under control”, Ahram Weekly (19 December), http://weekly.ahram.org.eg/News/4970/18/Strikes-under-control.aspx
  • El-Sisi, General Abdel-Fattah, 2013, “Transcript: Egypt’s army statement”, Al Jazeera (3 July),www.aljazeera.com/news/middleeast/2013/07/201373203740167797.html
  • Enein, Ahmed Aboul, 2013, “Labour strikes and protests double under Morsi”, Daily News Egypt (28 April),www.dailynewsegypt.com/2013/04/28/labour-strikes-and-protests-double-under-morsi/
  • Fleishman, Jeffery, 2013, “Egypt’s VP Mohamed ElBaradei resigns in protest against crackdown”, Los Angeles Times (14 August),www.latimes.com/news/world/worldnow/la-fg-wn-egypt-mohamed-elbaradei-resigns-20130814,0,5082837.story#ixzz2vZgD5lNR
  • Hardt, Michael, and Toni Negri, 2012, Declaration (Argo-Navis Author Services), http://antonionegriinenglish.wordpress.com/2012/05/16/declaration-by-hardt-and-negri/
  • Hendawi, Hamza, 2014, “Egypt’s New Premier Calls for Protests to End”, ABC News [Associated Press] (2 March), http://world.time.com/2014/03/02/egypts-new-premier-calls-for-protests-to-end/
  • Kandil, Hazem, 2012, Soldiers, Spies and Statesman: Egypt’s Road to Revolt (Verso).
  • Kingsley, Patrick, 2013, “Egyptian army chief’s supporters furious over Time magazine ‘snub’”, Guardian (13 December),www.theguardian.com/world/2013/dec/13/egyptian-army-chief-time-person-of-the-year-snub
  • Kotb, Amr, 2014, “Gulf Aid Geared to Revolution’s Side Effects rather than Causes”, Ahram Online (19 March),http://english.ahram.org.eg/NewsContentP/1/97013/Egypt/Gulf-aid-geared-to-revolutions-side-effects-rather.aspx
  • Marfleet, Philip, 2013, “Egypt: The Workers Advance”, International Socialism 139 (summer), www.isj.org.uk/?id=904
  • Saleh, Yasmine, 2014, “Activists who backed Mursi’s fall turn against military”, Reuters (20 February),www.reuters.com/article/2014/02/20/us-egypt-politics-tamarud-idUSBREA1J1E420140220
  • Shoueikhy, Abdel Razeq, 2013, “Egypt’s tourism lags due to poor marketing”, Daily News Egypt (14 December),www.dailynewsegypt.com/2013/12/14/egypts-tourism-lags-due-to-poor-marketing/#sthash.T0wxpg10.dpuf
  • Supreme Council of the Armed Forces, 2011, “SCAF Statement”, New York Times (10 February)www.nytimes.com/interactive/2011/02/10/world/middleeast/20110210-egypt-supreme-council.html?_r=0
  • Taylor, Paul ve Yasmine Saleh, 2013, “INSIGHT—Egypt opposition can’t harvest Brotherhood unpopularity”, Reuters (5 May),www.reuters.com/article/2013/05/05/egypt-opposition-idUSL6N0D90Z120130505