Paris Saldırıları Üzerine Uluslararası Sosyalist Akım’ın Açıklaması

  1. 7 Ocak’ta Charlie Hebdo’nun Paris’teki bürosuna düzenlenen silahlı saldırı ve bundan iki gün sonra Vincennes’de bir koşer markette 4 kişinin öldürülmesi neredeyse bütün dünyada kınandı; elbette bu kınama haklıydı. Ama bu kınamanın alışıldık biçimi (batının geleneksel özgürlüklerine saldıran barbarca ve akıl dışı eylem [olarak tasvir edilmesi]) hem saldırının gerçekleşmesine neden olan tarihsel şartlarla yüzleşmeyi reddediyor hem de emperyalist savaş ve ülke içi baskıya dönük politikalara hizmet ediyor.
  2. 11 Eylül’den bu yana hep aynı döngüyle karşılaşıyoruz: Müslüman dünyada emperyalist savaş, cihatçı terörist vahşeti provoke ediyor; karşılığında bu yeni savaşları haklı çıkarmak için kullanılıyor, bu da yeni vahşetleri provoke ediyor… Paris saldırıları bu döngünün son parçasıdır. Son saldırılara yönelik tepki daha güçlüydü, çünkü arka planda Arap Ortadoğusu’nda IŞİD’in yükselişine karşı ortaya çıktı. [IŞİD’in yükselişi] Irak toplumunun ABD ve Britanya tarafından 2003 işgaliyle birlikte parçalanmasının ve Suriye’de Beşar Esad rejiminin yürüttüğü karşı-devrimci savaşın bir ürünüdür.
  3. Paris katliamı (ve öncesindeki Madrid ve Londra bombalama eylemleri) Irak savaşının ve sonrasının öngörülebilir sonucudur. Bunu böyle belirtmekteki amaç cinayetleri haklı göstermek değil; sadece hem muhaliflerin hem de önde gelen yorumcuların savaş öncesinde bile işaret ettikleri basit sebep-sonuç ilişkisini ortaya sermektir. Buna “terörizmle savaş” yönteminin Avrupa’nın şu anda ekonomik olarak zaten dışlanmış, kültürel olarak izole edilmiş kesimi olan Müslüman azınlığın [daha da] izole edilmesine ve damgalanmasına neden olduğunu eklemek lazım. Yükselen islamofobi Avrupa’daki ırkçılığın hâkim biçimi haline geldi. Bu özellikle okullarda başörtüsünü, halka açık mekânlarda peçeyi yasaklayan yasalar çıkaran ve okullarda Fransız sömürge imparatorluğunun kanlı tarihine güzellemeler yapılmasını isteyen Fransa’da resmi düzeyde ilan edilmiş durumda. Böylesi bir ortamda Avrupa’nın genç Müslümanlarının küçük bir grubuna El Kaide ve IŞİD’in silahlı cihatlarının cezbedici gelmesi sürpriz değildir.
  4. Bu yüzden Charlie Hebdo saldırısını özünde ifade özgürlüğüne bir tecavüz olarak sunmak büsbütün aldatıcıdır. Charlie Hebdo; kökeni 1968 sonrası soluna dayanan, fakat son yıllarda enerjisini Müslümanlar’ı provoke etmeye ve aşağılamaya hasreden bir dergidir. 18. yy’ın Aydınlanmacılarının Katolik Kilisesi’ne yönelttikleri taarruzla [Charlie Hebdo’nun yaptığını] kıyaslamak abestir. Vatikan geçmişten bugüne büyük kurumsal gücünün ve perde arkası etkinliğinin sefasını sürmektedir. İslam, Avrupa’nın fakir ve dışlanmış bir azınlığının dinidir. Charlie Hebdo’nun İslam peygamberi karikatürleri, her şeye rağmen terörizmle işi olmayan çok sayıda Avrupalı Müslümanı aşağıladı ve kızdırdı. Hollande hükümeti yüksek sesle savunduğu ifade özgürlüğünün altındaki halıyı, internette yazdıkları yüzünden çok sayıda kişiyi tutuklayarak çekiyor.  Buna karşın “Je suis Charlie” sloganı Hollande’a ve Avrupa’nın diğer egemen sınıflarının liderlerine şimdiye kadar görülmemiş sayıda sıradan insanı Paris’te 11 Ocak’ta arkalarında yürütme konusunda yardım etti.
  5. Biz; Marx-Engels’in Fenianlar’a, Lenin-Troçki’nin Narodnikler’e karşı savundukları, terörizmi politik bir strateji olarak [kullanmayı] reddetme geleneğine (devrimci Marksist geleneğe) bağlıyız. Bizim hedefimizde kapitalist, emperyalist sistem var. Bu sistem ancak ve ancak işçi sınıfının kitlesel mücadelesiyle alt edilebilir. Cihatçı gruplar bunun tam aksinde yer alan klasik bir terörist strateji izliyor; pasif kalan kitlelerle savaşçı bir elit grubu temelden birbirinden ayıran [bir strateji]. Hiç şüphesiz Paris cinayetlerinin hedeflerinden birisi baskıcı ve islamofobik tepkiyi provoke edip daha çok Müslüman’ı terörist örgütleri desteklemeye yöneltmektir. Bu yüzden bu taktikler, egemen sınıfın böl-yönet metoduyla suç ortağıdır.
  6. Tam tersine bizler, kapitalizme ve emperyalizme karşı ezilenlerin ve sömürülenlerin birliğini savunuyoruz. Saldırılardan önce zaten Avrupa’da ırkçılık ve islamofobi yükseliyordu. Neo-liberal politik güç odaklarının [içinde yüzdükleri] yolsuzluk ve kibir bataklığı, ekonomik kriz ve Avrupa hükümetlerinin kemer sıkma politikalarıyla birleşerek ırkçı ve faşist sağ-popülist partilere kapı açtı: Fransa’da Front National (Ulusal Cephe), Almanya’da Pegida, Britanya’da UKIP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi), vb. İktidardaki büyük partiler göçmenler, Müslümanlar ve diğer azınlıklara saldırıp ırkçılığın meşruluk kazanmasını sağlayarak aşırı sağı ihya ettiler. Paris cinayetlerinin yarattığı öfke ve korku atmosferi ırkçı ve islamofobik ortamın daha da kötüleşmesine neden olabilir. Bu arada Hollande ve İngiliz David Cameron şişimiş güvenlik aygıtlarına daha çok güç verilmesini talep ediyorlar.
  7. Bu durumda devrimci sosyalistlerin en acil görevi ırkçılığa ve islamofobiye karşı mümkün olan en geniş hareketi inşa etmektir. Bunun değişik ülkelerde alacağı şekil duruma göre değişkenlik gösterecektir. Irkçıların ve faşistlerin sokakları doldurduğu yerlerde onları kitlesel karşı eylemlerle cevaplamalıyız. Aynı zamanda ırkçı demagoglara kitlesel protestolarla meydan okumalıyız. 21 Mart Uluslararası Irkçılık Karşıtı Eylem Günü ırkçılığa ve islamofobiye karşı çıkmak isteyen herkese sokaklara çıkma fırsatı sunuyor. Müslümanları bu eylemlere dahil etmek özellikle önemlidir. Fransa’daki 11 Ocak “cumhuriyetçi yürüyüş” gibi resmi eylemlere katılanların çoğunun hem terörist vahşeti reddetmek hem de ırkçılığa, islamofobiye ve Müslümanların günah keçisi yapılmasına karşı durmak istediklerini anlamak gerekir. Onların da olabildiğince bu ırkçılığa karşı eylemlere katılımını sağlamak önemlidir.
  8. Aynı zamanda küresel güneye yapılan askeri-emperyalist müdahalelere karşı kampanyalarımızı sürdürmek zorundayız. Afganistan’da yenilmiş batı güçleri sürünerek çıkarken, Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı askeri seferberliği büyütmeye devam ediyorlar. Barack Obama’nın söz vermesine rağmen Irak’taki Amerikan askerlerinin sayısı artıyor. Fransız emperyalizminin eski Afrika sömürgelerine (son dönemde özellikle Mali’ye) yaptığı askeri müdahalelerin geniş bir geçmişi var. Bu askeri maceralara ve terörizmle savaş adına emperyalist denetim ve önleme makinesinin büyütülmesine karşı durmalıyız.
  9. Paris cinayetleri ve sonrası radikal ve devrimci sol için ciddi bir meydan okumayı temsil ediyor. Bir sürü [sol] akım devletle İslamcıları eşit derecede tehlikeli düşmanlar olarak değerlendirip aynı kefeye koyuyor. Fakat batının emperyalist devletleri çok büyük baskı ve yok etme gücüne sahip; bunlar küresel kapitalist sömürü sisteminin bel kemiğidir. Devletle İslamcıları aynı kefeye koyan yaklaşımlar çoğunlukla İslamcılara karşı devletin yanında tutum almaya doğru ilerleyebilir. Bunun bir örneğini Mısır solunun Müslüman Kardeşler’e karşı Mareşal El-Sisi’nin yürüttüğü karşı-devrimci rejime verdiği destekte görüyoruz. Avrupa’da radikal solun önemli örgütlerinin Charlie Hebdo’yu desteklemesi Müslüman azınlığı terk etme anlamına geliyor. Fakat devrimci sosyalist [örgütler] ezilenlerin kürsüsüdür. Bütün faaliyetlerimizi; kapitalist sömürü ve baskı dünyasını yok etmeye dönük mücadele etmek için cinsiyet, din, renk ve ulus farklılıklarının ötesinde işçi sınıfının birliğini sağlama amacımıza bağlamak zorundayız.

21.01.2015